Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 187 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 187 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Sen onun kalbini mi yardın? :(:(
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: SAHABELER :._.·´¯) :: ASR-I SAADETTEN TABLOLAR
1 sayfadaki 1 sayfası
Sen onun kalbini mi yardın? :(:(
MEDİNE'ye dönen askerler Hz. Peygamber'in karşısındadır. Sevgili peygamberimiz son derece sinirlidir. Arkadaşları O'nu böyle görmeye pek alışık değillerdir. Ama o bir olaya odaklanmış, cevabını beklemektedir.
Olay önemlidir, çünkü Hz. Peygamber dönemindeki her olay ve O'nun her olaya karşı takındığı tavır, sonrakiler için bir ölçü oluşturacaktır. Bu yüzden hassas, onun için ısrarlı...
Karşısına aldığı delikanlı daha 18 yaşlarında. Belki biraz az, belki biraz fazla. O aslında yanlışlık yapanları karşısına koyup doğrudan hedef almazdı. O'nun tarzı değildi bu zira. Bir hata gördüğünde "Bazılarına ne oluyor ki, şöyle şöyle yapıyorlar" tarzında konuşurdu. Tenkidini genele yayar, olayları kişiselleştirmezdi. Ama bu sefer farklıydı ve yanlış yapanı karşısına almıştı. Üstelik bu delikanlı, O'nun çok sevdiği, canı kadar sevdiği bir delikanlı olan Hz. Zeyd'in oğlu Hz. Usame idi. Geleceği parlak, tanınan ve sevilen bir delikanlı.
* * *
Peygamberimizin tepkisini çeken olay şöyle gelişmişti:
Hz. Usame ve arkadaşları bir seferdeyken, düşmanla karşılaşırlar. Sürtüşme çıkar ve bu esnada Hz. Usame muhatabıyla boğuşmaya başlar. Rakibini yere düşürür ve tam kılıcını kaldırıp öldürmek üzereyken yerdeki kişi, "Eşhedü enlá ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü - Şahitlik ederim ki Allah birdir ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir!" diye haykırır. Ancak Usame bunu duymazdan gelir ve onu öldürür. Yani bir açıdan, Müslümanlığını ilan etmiş olan birini öldürmüştür. Üstelik merhamet dileyen birinin feryadını da umursamamıştır.
Bugün, dünyadaki savaşların acımasızlığına, bırakınız nizami savaşları, işgal veya baskınlarda dahi ne denli acımasız olunduğuna bakılarak "Ne olur ki, savaşın mantığı içinde gerekeni yapmış" diyenler olabilir belki. Ama öyle değil. Çünkü Allah'ın Elçisi'ne göre bir sahabe, başkaları gibi olmamalıydı. Onun ilkeleri vardı. Merhamet sunan bir peygamberi tanıyordu. O'nun ve Kutsal Kitab'ın "Öldürmeyin, yaşatın; işkence etmeyin, bağışlayın; düşürmeyin, düşeni kaldırın; nefret ettirmeyin, sevdirin; zorlaştırmayın, kolaylaştırın; savaşta olsanız bile çocuk, kadın, ihtiyar, din adamı ve savaşa girmemişleri öldürmeyin; ot yakmayın; ağaç kesmeyin; anlaşma şansı tanımadan saldırmayın" dediğini iyi biliyordu. Onun bu yanlışlığı yapmaması gerekiyordu.
İşte Hz. Peygamber (SAV) bundan ötürü ona soruyordu. Eğer susmuş olsaydı, Zeyd'in oğlunun bu tavrını bir anlamda hoş karşılamış olacaktı. Bu yüzden Hz. Peygamber burada toleranssızdı. Şimdi sorguluyordu işte. Hem de en sevdiğinin oğlu olduğuna bakmadan. Hem de çok değer verdiği bir genç olduğuna hiç bakmadan!
Hz. Zeyd'in oğlu Usame huzurdadır, Peygamberimizin huzurunda. Soruyordu Hz. Peygamber:
"Sen 'Allah birdir' diyen birini mi öldürdün?"
Bunu ısrarla ve üst üste soruyordu.
"Sen, imanını ilan eden birini mi öldürdün?"
Zeyd'in oğlu sıkıntı içindedir. Kendini müdafaa etmeye başlar. Şöyle der:
"Ey Allah'ın Resulü! Ama o bunu korkudan söyledi. Öldürüleceğini anladığı için söyledi!"
Savunma böyleydi ama Merhamet Peygamberi'nin sorgu ve hiddeti dinmiyordu. Dönüyor ve Hz. Zeyd'in oğluna şu çarpıcı soruyu soruyordu. Sadece ona değil, bütün çağların insanlarına:
"Ne o, onun kalbini mi yardın? Nereden biliyorsun bunu? O halde kalbini yarsana ya!"
Peygamberimizin sözleri Medine atmosferinde yankı buluyordu.
Bugün bile o yankıyı içimizde hissediyoruz. Yani diyordu Peygamber, "Nereden biliyorsun? Yoksa niyet okumaya mı başladınız? Siz, niyet okumaya, insanların inancını tartmaya, Allah'ın bildiği sırrı bilmeye memur değilsiniz! Siz affetmeye, bağışlamaya, rahmet etmeye zorunlusunuz. İç álemlerin hesabı size değil, Yüce Allah'a aittir!"
Peygamberimiz bu cümleyi öylesine tekrar edecektir ki, Hz. Usame sonraları şöyle itiraf edecektir:
"Keşke o güne kadar değil de, ondan sonra Müslüman olmuş olsaydım ve bu ağır sorumluluk altında ezilmeseydim!"
* * *
Evet, bu bir itiraftı. Bu, mesajın en derinlere kadar işlendiğinin ilanıydı. Zeyd'in oğlu ve ötekiler sarsılıyorlardı. Derin bir korku ve pişmanlık içindeydiler. Savaşın da bir merhamet kapısına dönüşebileceğini, savaşta esas erdemin öldürmek değil, yaşatmak olduğunu anlıyorlardı.
Bugün çocuk öldürenlere, günahsızları parçalayanlara, bebek kurşunlayanlara ne güzel bir derstir bu! Keşke anlayabilseler.
Ama anlamak için önce inanmak, sonra da bilmek gerekmiyor mu? Elbette gerekiyor. Ya bunlar yoksa? O zaman ne yapabilirsiniz ki?
Hz. Peygamber'in huzurundan çekilirken son cümle onları bulundukları yere mıhlayacaktı. Efendimiz hatları çok ağır çiziyordu:
"Bakalım, ahirette siz ve 'Allah birdir' cümlesi, ne yapacaksınız?"
Yeryüzünü saran acımasızlığa, aymazlığa ve cinayetlere ibret olacak bu ölümsüz dersi duyabilecek var mı acaba?
Nihat HATİPOĞLU
Olay önemlidir, çünkü Hz. Peygamber dönemindeki her olay ve O'nun her olaya karşı takındığı tavır, sonrakiler için bir ölçü oluşturacaktır. Bu yüzden hassas, onun için ısrarlı...
Karşısına aldığı delikanlı daha 18 yaşlarında. Belki biraz az, belki biraz fazla. O aslında yanlışlık yapanları karşısına koyup doğrudan hedef almazdı. O'nun tarzı değildi bu zira. Bir hata gördüğünde "Bazılarına ne oluyor ki, şöyle şöyle yapıyorlar" tarzında konuşurdu. Tenkidini genele yayar, olayları kişiselleştirmezdi. Ama bu sefer farklıydı ve yanlış yapanı karşısına almıştı. Üstelik bu delikanlı, O'nun çok sevdiği, canı kadar sevdiği bir delikanlı olan Hz. Zeyd'in oğlu Hz. Usame idi. Geleceği parlak, tanınan ve sevilen bir delikanlı.
* * *
Peygamberimizin tepkisini çeken olay şöyle gelişmişti:
Hz. Usame ve arkadaşları bir seferdeyken, düşmanla karşılaşırlar. Sürtüşme çıkar ve bu esnada Hz. Usame muhatabıyla boğuşmaya başlar. Rakibini yere düşürür ve tam kılıcını kaldırıp öldürmek üzereyken yerdeki kişi, "Eşhedü enlá ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü - Şahitlik ederim ki Allah birdir ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir!" diye haykırır. Ancak Usame bunu duymazdan gelir ve onu öldürür. Yani bir açıdan, Müslümanlığını ilan etmiş olan birini öldürmüştür. Üstelik merhamet dileyen birinin feryadını da umursamamıştır.
Bugün, dünyadaki savaşların acımasızlığına, bırakınız nizami savaşları, işgal veya baskınlarda dahi ne denli acımasız olunduğuna bakılarak "Ne olur ki, savaşın mantığı içinde gerekeni yapmış" diyenler olabilir belki. Ama öyle değil. Çünkü Allah'ın Elçisi'ne göre bir sahabe, başkaları gibi olmamalıydı. Onun ilkeleri vardı. Merhamet sunan bir peygamberi tanıyordu. O'nun ve Kutsal Kitab'ın "Öldürmeyin, yaşatın; işkence etmeyin, bağışlayın; düşürmeyin, düşeni kaldırın; nefret ettirmeyin, sevdirin; zorlaştırmayın, kolaylaştırın; savaşta olsanız bile çocuk, kadın, ihtiyar, din adamı ve savaşa girmemişleri öldürmeyin; ot yakmayın; ağaç kesmeyin; anlaşma şansı tanımadan saldırmayın" dediğini iyi biliyordu. Onun bu yanlışlığı yapmaması gerekiyordu.
İşte Hz. Peygamber (SAV) bundan ötürü ona soruyordu. Eğer susmuş olsaydı, Zeyd'in oğlunun bu tavrını bir anlamda hoş karşılamış olacaktı. Bu yüzden Hz. Peygamber burada toleranssızdı. Şimdi sorguluyordu işte. Hem de en sevdiğinin oğlu olduğuna bakmadan. Hem de çok değer verdiği bir genç olduğuna hiç bakmadan!
Hz. Zeyd'in oğlu Usame huzurdadır, Peygamberimizin huzurunda. Soruyordu Hz. Peygamber:
"Sen 'Allah birdir' diyen birini mi öldürdün?"
Bunu ısrarla ve üst üste soruyordu.
"Sen, imanını ilan eden birini mi öldürdün?"
Zeyd'in oğlu sıkıntı içindedir. Kendini müdafaa etmeye başlar. Şöyle der:
"Ey Allah'ın Resulü! Ama o bunu korkudan söyledi. Öldürüleceğini anladığı için söyledi!"
Savunma böyleydi ama Merhamet Peygamberi'nin sorgu ve hiddeti dinmiyordu. Dönüyor ve Hz. Zeyd'in oğluna şu çarpıcı soruyu soruyordu. Sadece ona değil, bütün çağların insanlarına:
"Ne o, onun kalbini mi yardın? Nereden biliyorsun bunu? O halde kalbini yarsana ya!"
Peygamberimizin sözleri Medine atmosferinde yankı buluyordu.
Bugün bile o yankıyı içimizde hissediyoruz. Yani diyordu Peygamber, "Nereden biliyorsun? Yoksa niyet okumaya mı başladınız? Siz, niyet okumaya, insanların inancını tartmaya, Allah'ın bildiği sırrı bilmeye memur değilsiniz! Siz affetmeye, bağışlamaya, rahmet etmeye zorunlusunuz. İç álemlerin hesabı size değil, Yüce Allah'a aittir!"
Peygamberimiz bu cümleyi öylesine tekrar edecektir ki, Hz. Usame sonraları şöyle itiraf edecektir:
"Keşke o güne kadar değil de, ondan sonra Müslüman olmuş olsaydım ve bu ağır sorumluluk altında ezilmeseydim!"
* * *
Evet, bu bir itiraftı. Bu, mesajın en derinlere kadar işlendiğinin ilanıydı. Zeyd'in oğlu ve ötekiler sarsılıyorlardı. Derin bir korku ve pişmanlık içindeydiler. Savaşın da bir merhamet kapısına dönüşebileceğini, savaşta esas erdemin öldürmek değil, yaşatmak olduğunu anlıyorlardı.
Bugün çocuk öldürenlere, günahsızları parçalayanlara, bebek kurşunlayanlara ne güzel bir derstir bu! Keşke anlayabilseler.
Ama anlamak için önce inanmak, sonra da bilmek gerekmiyor mu? Elbette gerekiyor. Ya bunlar yoksa? O zaman ne yapabilirsiniz ki?
Hz. Peygamber'in huzurundan çekilirken son cümle onları bulundukları yere mıhlayacaktı. Efendimiz hatları çok ağır çiziyordu:
"Bakalım, ahirette siz ve 'Allah birdir' cümlesi, ne yapacaksınız?"
Yeryüzünü saran acımasızlığa, aymazlığa ve cinayetlere ibret olacak bu ölümsüz dersi duyabilecek var mı acaba?
Nihat HATİPOĞLU
EyLüL- BAĞIMLI ÜYEMİZ
Similar topics
» ***Beş şey Zehırdır,beş şey De Onun Panzehrıdır***
» Kalbini Tut, Umutlarına Tutun
» Kalbini Rahat Bırak
» Kalbini Tut, Umutlarına Tutun
» Kalbini Rahat Bırak
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: SAHABELER :._.·´¯) :: ASR-I SAADETTEN TABLOLAR
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN