Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 154 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 154 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Ana ve Baba Hakkını Gözetmek
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: AİLE HAYATI VE YAŞAM :._.·´¯) :: İSLAM'DA AİLE
1 sayfadaki 1 sayfası
Ana ve Baba Hakkını Gözetmek
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Biz insana, ana ve babasına iyilikte bulunmayı tavsiye ettik. Özellikle anasına tavsiye ederiz ki, o kat kat eziyete katlanarak ona hamile kalmış, emzirmesi de iki sene sürmüştür. Bunun üzerine, Bana, ana-babana şükret." (Lokman; 14)
Bu ayet-i kerimeye göre, kim Allah-u Zülcelal'e şükreder de, anne ve babasına karşı gelirse, o kimsenin Allah-u Zülcelal'e karşı yapmış olduğu şükür geçerli değildir. Bunun delili olarak, Enes bin Malik (R.A) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (S.A.V)'in yanında büyük günahlardan söz edilince, Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurdu: "Allah'a şirk koşmak, anaya ve babaya karşı gelmektir." (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Anne hakkı baba hakkından daha önemlidir. Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Nitekim Muaviye İbn-i Hayde el-Kuşeyrî (R.A) şöyle nakletmiştir: "Hz. Peygamber (S.A.V)'e:"Ey Allah'ın Resulü, kime iyilik yapayım?" diye sordum. Bana: "Annene!" diye cevap verdi."Sonra kime?" diye tekrar ettim. "Annene!" dedi. "Sonra kime?" dedim. "Annene!" dedi. "Sonra kime?" dedim, bu dördüncüde: "Babana, sonra da tedrici yakınlarına!" diye cevap verdi." (Ebu Davud, Tirmizi)
Anlatıldığına göre, Bayezid-i Bestami küçükken soğuk bir kış gecesinde, annesi ile yatsı namazını kılıp yatmıştı. Gece yarısına doğru annesi uyandı. Çok susamıştı. Oğluna seslendi: "Oğlum, bir bardak su verir misin?"
Hemen yatağından fırlayan küçük Bayezid, su testisine baktı. Fakat içinde su yoktu. Annesine: "Anneciğim, testide su yok ben hemen doldurup geleyim." dedi. Koşarak dışarı çıktı. Her yer buz ile kaplıydı. Zorlukla testiyi doldurup geri döndü. Fakat, geri dönene kadar annesi tekrar uyumuştu. Annesini uyandırmaya kıyamadı. Elinde su dolu bardak ile, annesinin baş ucunda beklemeye başladı.
Hava çok soğuk olduğu için, bir müddet sonra soğuktan titremeye başladı. Elleri de buzdan testiye yapışmıştı. Buna rağmen, bardağı bırakıp yatmadı. Annesinin uyandığında: "Hani su!" diyerek üzüleceğinden korkuyordu. Annesini üzmemek için, her türlü sıkıntıya katlanmaya razı idi.
Elinde su bardağı saatlerce ayakta annesinin uyanmasını bekledi. Nihayet, annesi: "Su! Su!" diye mırıldanmaya başladı. Hemen: "Buyur anneciğim, suyun hazır!" dedi. Annesi daha ilk sözünde suyun hazır olmasını anlayamadı. Oğluna sordu: "Oğlum ne çabuk getirdin?" Bayezid şöyle dedi: "Anneciğim, daha önce uyandığında, su istemiştin. O zaman su olmadığı için, testiyi doldurmaya gittim. Geldiğimde senin daldığını gördüm. Uyanmanı bekledim." Oğlunun bu kadar, sadakatli olduğuna çok sevinen annesi sevinçten ağladı. Allah-u Zülcelal kendisine böyle bir oğul ihsan ettiği için şükretti: "Ya Rabbi! Ben oğlumdan razıyım, sen de razı ol." dedi.
Annesinin duası sebebiyle, Bayezid-i Bestami, evliyalıkta yüksek derecelere kavuştu. Allahu Zülcelal'in dostlarından oldu. Hatta kendisine: "Bu derecelere nasıl kavuştunuz?" diye sorduklarında, Bayezid-i Bestami: "Annemin rızasını almakla!" demiştir. Bir kimse, ana-babasının sağlığına ve ihtiyarlık zamanlarına yetişipte onlara iyilikte bulunmazsa, kendisini cehenneme müstahak etmiş olur. Nitekim, Enes bin Malik (R.A)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Alkame adında bir genç vardı. Şiddetli bir hastalığa tutuldu ve yatağa düştü. Onun hanımı Hz. Peygamber (S.A.V)'e gelerek: "Ya Resulallah! Kocam son nefesini vermek üzeredir." dedi. Hz. Peygamber (S.A.V), Hz. Bilal, Hz. Ali, Selman-ı Farisi ve Ammar'a: "Gidin, Alkame'nin durumunun nasıl olduğuna bakın!" buyurdu. Bu sahabeler gelip, Alkame'ye: "Ya Alkame! Şehadet getir." dediler. Alkame, bir türlü şehadet getiremeyince, Hz. Bilal (R.A) gelip durumu, Hz. Peygamber (S.A.V)'e haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.V): "Ana-babası hayatta mı?" diye sordu. Hz. Bilal (R.A): "Babası öldü yaşlı bir annesi var." dedi.
Hz. Peygamber (S.A.V): "Ya Bilal! Alkame'nin annesine git, benim selamımı söyle. Gelebilirse yanıma gelsin. Gelemezse ben onun yanına geleyim." buyurdu. Hz. Bilal, kadının yanına gelip, durumu anlatınca; kadın: "Onun huzuruna gitmek bana düşer." diyerek, bastonunu aldı ve Hz. Peygamber (S.A.V)'in huzuruna geldi. Hz. Peygamber (S.A.V): "Alkame'nin durumu nedir?" diye sordu. Kadın dedi ki: "Ya Resulallah! Alkame, çok namaz kılan, sadaka veren biridir. Ama ben ona dargınım. Çünkü hanımını bana tercih ediyor." O zaman Hz. Peygamber (S.A.V) buyurdu ki: "Annesi Alkame'ye darıldığı için şehadet getiremiyor. Ya Bilal! Git biraz odun hazırla. Gelip onu yakacağım." Bunu duyan kadın dedi ki: "Ya Resullulah! Oğlumu mu yakacaksın? Hem de benim gözümün önünde. Ben buna dayanamam."
Hz. Peygamber (S.A.V) buyurdu ki: "Allah'ın azabı çok şiddetli ve süreklidir. Eğer Allah'ın onu bağışlamasını istiyorsan, ona hakkını helal et. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, ona dargın durduğun sürece, namazının ve sadakasının ona bir faydası olmaz." Bunun üzerine kadın dedi ki: "Ya Resulallah! Allah-u Zülcelal'i, seni ve beni buraya getireni şahit tutuyorum ki, ben Alkame'den razı oldum."Hz. Peygamber (S.A.V), Hz. Bilal'e: "Ya Bilal! Git, Alkame'nin durumuna bak!" buyurdu. Hz. Bilal (R.A), Alkame'nin evine gelince, şehadet getirdiğini ve vefat ettiğini gördü. Durumu Hz. Peygamber (S.A.V)'e bildirdiler. Yıkanıp kefenlenmesini emretti ve bizzat kendisi namazını kıldı ve kabrin başına gelip şöyle buyurdu: "Ey muhacir ve ensar topluluğu! Her kim hanımını, anasından üstün tutarsa, ona Allah'ın laneti vardır. Onun ne farz ne de nafile ibadeti makbul olmaz." (R. Nasihin)
Onun için Ebu Derda (R.A) şöyle demiştir: "Bir adam bana gelerek: "Benim bir hanımım var. Annem onu boşamamı istiyor. Ne yapayım?" diye sordu. Ben de ona Hz. Peygamber (S.A.V)'in şu hadis-i şerifini söyledim: "Ana-baba, cennet kapılarının ortasıdır. İster o kapıyı kaybet, istersen muhafaza et." (Tirmizi)
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Musa (A.S), Allahu Zülcelal'den dokuz defa nasihat istedi. Hepsinde de Allah-u Zülcelal, ana-babaya itaat etmesini isteyerek şöyle buyurdu: "Ana-babasına iyilik edenleri, dünyada sevdiklerim arasına alırım. Kabirde onlara arkadaş olur, mahşerde merhamet ederim. Sıratı geçirir, cennette onlarla vasıtasız konuşurum. Ana-babasına âsî olan, peygamberler gibi çok amel etse, amelini kabul etmeyip, onu cehenneme atarım. Ana-babasına itaat edeni de, bana karşı kusurlu olsa da, affederim."
İşte ana-baba hakkı böyledir. Onun için onların hakkını almak, gönüllerini hoş tutmak ve daima onlara iyilikle muamele edip rızalarını kazanmak için gayret göstermek lazımdır. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf!" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle. İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve şöyle de:
"Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et." (İsra; 23-24)
Demek ki evlat, hem ana-baba sağken onların haklarını gözetmeli, hem de öldükten sonra onların affedilmeleri için dua edip, kabirlerini ziyaret etmelidir. Anlatıldığına göre Malik bin Dinar bir yıl hacca gitti. Haccını tamamladığı gece rüyasında şöyle bir ses işitti: "Ey Malik! Hacca gidenlerden Muhammed oğlu Abdurrahman affedilmedi."
Malik bin Dinar sabahleyin çevresinde Muhammed oğlu Abdurrahman'ı aramaya başladı. Sordukları kimse ona: "Aradığın kimse Kur'an ehlidir. Her yıl hacca gelir." dediler. Araya araya onu bir köşede Kur'an okurken buldu. Abdurrahman onu görünce bir ah çekip bayıldı. Daha sonra şöyle dedi: "Beni rüyanda gördün. Bana Allah-u Zülcelal'in beni affetmediğini söylemeye geldin değil mi?"
Malik bin Dinar bu duruma çok şaşırdı. Ona hayret edip sordu: "Sen salihlerden birine benziyorsun. Çok merak ettim. Acaba Allah-u Zülcelal seni neden affetmiyor. Ne günah işledin?"
Bu soruya karşılık Abdurrahman şöyle anlattı: "Bir ramazan ayının ilk gecesi idi. İçki içip sarhoş olmuştum. Bu sırada babam beni aramış ve bir yerde yatar bulmuş. Beni çekince bende sarhoşluktan ona vurup gözünü çıkarmışım. O da bana beddua etmiş. Ertesi gün ayılınca neler yaptığımı büyük bir üzüntü ile öğrendim. Bütün içki küplerini yok ettim. Kölelerimi azat ettim. Yaptıklarıma pişman olup doğru yola girdim. Her yıl böyle hacca gelir dua ederim. Fakat, her seferinde sizin gibi birisi rüyasında: "Allah seni affetmedi!" diye söyler."
Abdurrahman bunları anlatırken tekrar ağlamaya başladı. Onun bu haline Malik bin Dinar çok acıdı, babasını sorup yerini öğrenerek onun yanına gitti. Babası Malik bin Dinar'ı görünce şöyle dedi: "Hoş geldin ya Malik! Buyrun bir istediğiniz varsa hemen yerine getireyim." Malik bin Dinar şöyle dedi: "Farzet ki kıyamet kopmuş, oğlun Abdurrahman'ı tutup cehenneme götürüyorlar. Onu bu halde görsen üzülmez misin?" Bunu duyan babası ağlamaya başladı. Daha sonra kendine gelip dedi ki: "Sen şahit ol ki, oğlumun kusurunu affettim ve ona hakkımı helal ettim."
Daha sonra Malik bin Dinar, ondan izin alarak oğlunun yanına gidip müjdeyi verdi ve babasının onu görmeye geleceğini söyledi. Bunu duyan Abdurrahman ağlayarak tekrar bayıldı. Bu sırada babası geldi. Malik bin Dinar'a şöyle rica etti: "Oğlumu affettim. Diğer aleme yakın zamanda göçeceğini zannediyorum. Şahadet getirip ruhunu teslim etsin."
Malik bin Dinar şahadeti telkin etmeye başladı. Fakat Abdurrahman cevap vermiyordu. Nihayet gözlerini açıp karşısında babasını görünce ona yalvaran bir sesle dedi ki: "Babacığım ne olur, gel sen de benim gözümü çıkar ki, kıyamete kalmasın!"
Babası şöyle dedi: "Ey Gözümün nuru! Ben suçunu bağışladım. Senden razı oldum."
Bu sırada Abdurrahman iki defa şahadet getirdi. Malik bin Dinar ona: "Halin nasıldır?" diye sordu. O da şu şekilde cevap verdi: "Baygın halde iken başucumda elinde topuz olan bir melek durup bana: "Baban senden razı değil. Ben topuzla senin başına vuracağım." dedi. Az sonra başka bir melek gelip yeşil bir mendille gözlerimin yaşını sildi ve dedi ki: "Şahadet getir! Baban ve Allah-u Zülcelal senden razı oldu." Abdurrahman bunları söyler söylemez vefat etti. Hasan-ı Basri Kabe'yi ziyaret ve tavaf ederken arkasında bir zenbil ile tavaf eden bir zâta dedi ki: "Arkadaş, arkandaki yükü koyup öyle tavaf etsen daha iyi olmaz mı?"
O zat cevaben dedi ki: "Arkamdaki yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa buraya getirip tavaf eyledim. Çünkü, bana dînimi, imanımı bu öğretti. Beni İslam ahlakı ile yetiştirdi." Bunları dinleyen Hasan-ı Basri şöyle dedi: "Kıyamete kadar böylece arkanda getirip tavaf eylesen, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider ve yine bir defa gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukabil olur."
Esbehani, birçok hadis hafızlarının önünde, Ebu'l-Abbas el-Asam'ın, Avam bin Havşeb'den naklen, kendisine şöyle bir rivayette bulunduğunu kaydeder:
"Ben Nişabur'da kabristana yakın bir evde misafir bulunuyordum. Oturduğum yerden kabristanı görüyordum. Birgün ikindiden sonra, mezarlığa bakarken, bir mezarın yarılıp içinden bir adamın başını çıkardığını gördüm.
Bu kimse üç kez, eşek gibi anırdıktan sonra, mezar tekrar üzerine kapandı, oraya yakın bir evin önünde yaşlı bir kadının, yün taradığını ve büktüğünü görüyordum. Kadının biri bana: "Şu yün ören ihtiyar kadını görüyor musun?" diye sordu. Ben de: "Evet görüyorum, kimdir, nesi var?" diye sordum. Kadın bana: "İşte şu mezarın içinde bulunanın annesidir." dedi. Kadına: "Peki bunların durumu nedir?" dediğimde, kadın: "Bu mezarda bulunan kimse gece gündüz içki içer, anası ona: 'Ey evladım, Allah'tan kork, ne vakte kadar bu içkiyi içeceksin?' dediğinde: 'Sen bir eşek gibi anırdığın vakit ben bu içkiyi bırakırım.' diye cevap verirdi. Bir gün ikindiden sonra öldü ve oraya gömüldü. İşte görüp duyduğun gibi, her gün ikindiden sonra mezar yarılarak açılır, başını çıkararak üç kez eşek gibi anırır tekrar mezar üzerine kapanır." diye anlatmıştı.
Allah-u Zülcelal, ana ve baba hakkını yerine getirmeyi kendi emir ve nehiyleriyle yanyana getirmiştir. Sanki anne ve babanın hakkını yerine getirmek, Allah'ın hakkını yerine getirmek gibidir.
Onun için imkan dahilinde anne ve babamız bizim dinimize zarar vermeyecek şekilde emrettiklerinde onların istediği gibi yapmak lazımdır. Dinimize zarar verecek şeyler emrettiklerinde (hırsızlık yap, namaz kılma gibi…) o zaman onlara itaat edilmez.
Onlara iyilik yapmak, bahusus ihtiyar olduklarında hizmetlerinde bulunmak lazımdır. Eğer Kur'an ve hadislerde, bu ana-baba hakkında hüküm olmasaydı dahi, aklen onlara iyilik yapmak icap ettiği anlaşılırdı. İnsan küçük çocuğuna nasıl zahmet çekiyor, bakıyorsa onlar da bize küçükken böyle bakmışlardı.
Bundan da anlaşılıyor ki, onlara bakmak farzdır. Kur'an ve Hadis de bize bunu emrettiği için onlara daima iyilik yapmalıdır. İnsan bunu yaparken de; Allah ve Resulü emrediyor diye niyet etmelidir ki sevap kazansın.
Ana-baba öldükten sonra, onların kabirlerini ziyaret etmeli, hayatta iken dostluk yaptığı kişileri ve onların çocuklarını ziyaret edip iyilikte bulunmalıdır. Salih bir zata: "Acaba ana-baba öldükten sonra, onların rızalarını kazanmak mümkün olur mu?" diye sorulmuş, o da şöyle cevap vermiştir: "Evet, üç şekilde onların rızalarını kazanabilirsiniz: "Salih bir kimse olmaya gayret edin. Çünkü ana-babaya çocuklarının iyi olması kadar sevimli gelen birşey yoktur. Daima Allah-u Zülcelal'den onlar için mağfiret talebinde bulunun ve çokça sadaka verin. Ana-babanızın dostlarını ve yakınlarını ziyaret edin.
Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "İyiliklerin en güzeli, insanın baba dostu ile dostluğunu devam ettirmesidir." (Müslim)
Anne ve babanın evlatları üzerinde hakları olduğu gibi, evlatların da ana-baba üzerinde hakları vardır.
SELAM VE DUA İLE KALINIZ... [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bu ayet-i kerimeye göre, kim Allah-u Zülcelal'e şükreder de, anne ve babasına karşı gelirse, o kimsenin Allah-u Zülcelal'e karşı yapmış olduğu şükür geçerli değildir. Bunun delili olarak, Enes bin Malik (R.A) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (S.A.V)'in yanında büyük günahlardan söz edilince, Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurdu: "Allah'a şirk koşmak, anaya ve babaya karşı gelmektir." (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Anne hakkı baba hakkından daha önemlidir. Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Nitekim Muaviye İbn-i Hayde el-Kuşeyrî (R.A) şöyle nakletmiştir: "Hz. Peygamber (S.A.V)'e:"Ey Allah'ın Resulü, kime iyilik yapayım?" diye sordum. Bana: "Annene!" diye cevap verdi."Sonra kime?" diye tekrar ettim. "Annene!" dedi. "Sonra kime?" dedim. "Annene!" dedi. "Sonra kime?" dedim, bu dördüncüde: "Babana, sonra da tedrici yakınlarına!" diye cevap verdi." (Ebu Davud, Tirmizi)
Anlatıldığına göre, Bayezid-i Bestami küçükken soğuk bir kış gecesinde, annesi ile yatsı namazını kılıp yatmıştı. Gece yarısına doğru annesi uyandı. Çok susamıştı. Oğluna seslendi: "Oğlum, bir bardak su verir misin?"
Hemen yatağından fırlayan küçük Bayezid, su testisine baktı. Fakat içinde su yoktu. Annesine: "Anneciğim, testide su yok ben hemen doldurup geleyim." dedi. Koşarak dışarı çıktı. Her yer buz ile kaplıydı. Zorlukla testiyi doldurup geri döndü. Fakat, geri dönene kadar annesi tekrar uyumuştu. Annesini uyandırmaya kıyamadı. Elinde su dolu bardak ile, annesinin baş ucunda beklemeye başladı.
Hava çok soğuk olduğu için, bir müddet sonra soğuktan titremeye başladı. Elleri de buzdan testiye yapışmıştı. Buna rağmen, bardağı bırakıp yatmadı. Annesinin uyandığında: "Hani su!" diyerek üzüleceğinden korkuyordu. Annesini üzmemek için, her türlü sıkıntıya katlanmaya razı idi.
Elinde su bardağı saatlerce ayakta annesinin uyanmasını bekledi. Nihayet, annesi: "Su! Su!" diye mırıldanmaya başladı. Hemen: "Buyur anneciğim, suyun hazır!" dedi. Annesi daha ilk sözünde suyun hazır olmasını anlayamadı. Oğluna sordu: "Oğlum ne çabuk getirdin?" Bayezid şöyle dedi: "Anneciğim, daha önce uyandığında, su istemiştin. O zaman su olmadığı için, testiyi doldurmaya gittim. Geldiğimde senin daldığını gördüm. Uyanmanı bekledim." Oğlunun bu kadar, sadakatli olduğuna çok sevinen annesi sevinçten ağladı. Allah-u Zülcelal kendisine böyle bir oğul ihsan ettiği için şükretti: "Ya Rabbi! Ben oğlumdan razıyım, sen de razı ol." dedi.
Annesinin duası sebebiyle, Bayezid-i Bestami, evliyalıkta yüksek derecelere kavuştu. Allahu Zülcelal'in dostlarından oldu. Hatta kendisine: "Bu derecelere nasıl kavuştunuz?" diye sorduklarında, Bayezid-i Bestami: "Annemin rızasını almakla!" demiştir. Bir kimse, ana-babasının sağlığına ve ihtiyarlık zamanlarına yetişipte onlara iyilikte bulunmazsa, kendisini cehenneme müstahak etmiş olur. Nitekim, Enes bin Malik (R.A)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Alkame adında bir genç vardı. Şiddetli bir hastalığa tutuldu ve yatağa düştü. Onun hanımı Hz. Peygamber (S.A.V)'e gelerek: "Ya Resulallah! Kocam son nefesini vermek üzeredir." dedi. Hz. Peygamber (S.A.V), Hz. Bilal, Hz. Ali, Selman-ı Farisi ve Ammar'a: "Gidin, Alkame'nin durumunun nasıl olduğuna bakın!" buyurdu. Bu sahabeler gelip, Alkame'ye: "Ya Alkame! Şehadet getir." dediler. Alkame, bir türlü şehadet getiremeyince, Hz. Bilal (R.A) gelip durumu, Hz. Peygamber (S.A.V)'e haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.V): "Ana-babası hayatta mı?" diye sordu. Hz. Bilal (R.A): "Babası öldü yaşlı bir annesi var." dedi.
Hz. Peygamber (S.A.V): "Ya Bilal! Alkame'nin annesine git, benim selamımı söyle. Gelebilirse yanıma gelsin. Gelemezse ben onun yanına geleyim." buyurdu. Hz. Bilal, kadının yanına gelip, durumu anlatınca; kadın: "Onun huzuruna gitmek bana düşer." diyerek, bastonunu aldı ve Hz. Peygamber (S.A.V)'in huzuruna geldi. Hz. Peygamber (S.A.V): "Alkame'nin durumu nedir?" diye sordu. Kadın dedi ki: "Ya Resulallah! Alkame, çok namaz kılan, sadaka veren biridir. Ama ben ona dargınım. Çünkü hanımını bana tercih ediyor." O zaman Hz. Peygamber (S.A.V) buyurdu ki: "Annesi Alkame'ye darıldığı için şehadet getiremiyor. Ya Bilal! Git biraz odun hazırla. Gelip onu yakacağım." Bunu duyan kadın dedi ki: "Ya Resullulah! Oğlumu mu yakacaksın? Hem de benim gözümün önünde. Ben buna dayanamam."
Hz. Peygamber (S.A.V) buyurdu ki: "Allah'ın azabı çok şiddetli ve süreklidir. Eğer Allah'ın onu bağışlamasını istiyorsan, ona hakkını helal et. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, ona dargın durduğun sürece, namazının ve sadakasının ona bir faydası olmaz." Bunun üzerine kadın dedi ki: "Ya Resulallah! Allah-u Zülcelal'i, seni ve beni buraya getireni şahit tutuyorum ki, ben Alkame'den razı oldum."Hz. Peygamber (S.A.V), Hz. Bilal'e: "Ya Bilal! Git, Alkame'nin durumuna bak!" buyurdu. Hz. Bilal (R.A), Alkame'nin evine gelince, şehadet getirdiğini ve vefat ettiğini gördü. Durumu Hz. Peygamber (S.A.V)'e bildirdiler. Yıkanıp kefenlenmesini emretti ve bizzat kendisi namazını kıldı ve kabrin başına gelip şöyle buyurdu: "Ey muhacir ve ensar topluluğu! Her kim hanımını, anasından üstün tutarsa, ona Allah'ın laneti vardır. Onun ne farz ne de nafile ibadeti makbul olmaz." (R. Nasihin)
Onun için Ebu Derda (R.A) şöyle demiştir: "Bir adam bana gelerek: "Benim bir hanımım var. Annem onu boşamamı istiyor. Ne yapayım?" diye sordu. Ben de ona Hz. Peygamber (S.A.V)'in şu hadis-i şerifini söyledim: "Ana-baba, cennet kapılarının ortasıdır. İster o kapıyı kaybet, istersen muhafaza et." (Tirmizi)
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Musa (A.S), Allahu Zülcelal'den dokuz defa nasihat istedi. Hepsinde de Allah-u Zülcelal, ana-babaya itaat etmesini isteyerek şöyle buyurdu: "Ana-babasına iyilik edenleri, dünyada sevdiklerim arasına alırım. Kabirde onlara arkadaş olur, mahşerde merhamet ederim. Sıratı geçirir, cennette onlarla vasıtasız konuşurum. Ana-babasına âsî olan, peygamberler gibi çok amel etse, amelini kabul etmeyip, onu cehenneme atarım. Ana-babasına itaat edeni de, bana karşı kusurlu olsa da, affederim."
İşte ana-baba hakkı böyledir. Onun için onların hakkını almak, gönüllerini hoş tutmak ve daima onlara iyilikle muamele edip rızalarını kazanmak için gayret göstermek lazımdır. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf!" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle. İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve şöyle de:
"Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et." (İsra; 23-24)
Demek ki evlat, hem ana-baba sağken onların haklarını gözetmeli, hem de öldükten sonra onların affedilmeleri için dua edip, kabirlerini ziyaret etmelidir. Anlatıldığına göre Malik bin Dinar bir yıl hacca gitti. Haccını tamamladığı gece rüyasında şöyle bir ses işitti: "Ey Malik! Hacca gidenlerden Muhammed oğlu Abdurrahman affedilmedi."
Malik bin Dinar sabahleyin çevresinde Muhammed oğlu Abdurrahman'ı aramaya başladı. Sordukları kimse ona: "Aradığın kimse Kur'an ehlidir. Her yıl hacca gelir." dediler. Araya araya onu bir köşede Kur'an okurken buldu. Abdurrahman onu görünce bir ah çekip bayıldı. Daha sonra şöyle dedi: "Beni rüyanda gördün. Bana Allah-u Zülcelal'in beni affetmediğini söylemeye geldin değil mi?"
Malik bin Dinar bu duruma çok şaşırdı. Ona hayret edip sordu: "Sen salihlerden birine benziyorsun. Çok merak ettim. Acaba Allah-u Zülcelal seni neden affetmiyor. Ne günah işledin?"
Bu soruya karşılık Abdurrahman şöyle anlattı: "Bir ramazan ayının ilk gecesi idi. İçki içip sarhoş olmuştum. Bu sırada babam beni aramış ve bir yerde yatar bulmuş. Beni çekince bende sarhoşluktan ona vurup gözünü çıkarmışım. O da bana beddua etmiş. Ertesi gün ayılınca neler yaptığımı büyük bir üzüntü ile öğrendim. Bütün içki küplerini yok ettim. Kölelerimi azat ettim. Yaptıklarıma pişman olup doğru yola girdim. Her yıl böyle hacca gelir dua ederim. Fakat, her seferinde sizin gibi birisi rüyasında: "Allah seni affetmedi!" diye söyler."
Abdurrahman bunları anlatırken tekrar ağlamaya başladı. Onun bu haline Malik bin Dinar çok acıdı, babasını sorup yerini öğrenerek onun yanına gitti. Babası Malik bin Dinar'ı görünce şöyle dedi: "Hoş geldin ya Malik! Buyrun bir istediğiniz varsa hemen yerine getireyim." Malik bin Dinar şöyle dedi: "Farzet ki kıyamet kopmuş, oğlun Abdurrahman'ı tutup cehenneme götürüyorlar. Onu bu halde görsen üzülmez misin?" Bunu duyan babası ağlamaya başladı. Daha sonra kendine gelip dedi ki: "Sen şahit ol ki, oğlumun kusurunu affettim ve ona hakkımı helal ettim."
Daha sonra Malik bin Dinar, ondan izin alarak oğlunun yanına gidip müjdeyi verdi ve babasının onu görmeye geleceğini söyledi. Bunu duyan Abdurrahman ağlayarak tekrar bayıldı. Bu sırada babası geldi. Malik bin Dinar'a şöyle rica etti: "Oğlumu affettim. Diğer aleme yakın zamanda göçeceğini zannediyorum. Şahadet getirip ruhunu teslim etsin."
Malik bin Dinar şahadeti telkin etmeye başladı. Fakat Abdurrahman cevap vermiyordu. Nihayet gözlerini açıp karşısında babasını görünce ona yalvaran bir sesle dedi ki: "Babacığım ne olur, gel sen de benim gözümü çıkar ki, kıyamete kalmasın!"
Babası şöyle dedi: "Ey Gözümün nuru! Ben suçunu bağışladım. Senden razı oldum."
Bu sırada Abdurrahman iki defa şahadet getirdi. Malik bin Dinar ona: "Halin nasıldır?" diye sordu. O da şu şekilde cevap verdi: "Baygın halde iken başucumda elinde topuz olan bir melek durup bana: "Baban senden razı değil. Ben topuzla senin başına vuracağım." dedi. Az sonra başka bir melek gelip yeşil bir mendille gözlerimin yaşını sildi ve dedi ki: "Şahadet getir! Baban ve Allah-u Zülcelal senden razı oldu." Abdurrahman bunları söyler söylemez vefat etti. Hasan-ı Basri Kabe'yi ziyaret ve tavaf ederken arkasında bir zenbil ile tavaf eden bir zâta dedi ki: "Arkadaş, arkandaki yükü koyup öyle tavaf etsen daha iyi olmaz mı?"
O zat cevaben dedi ki: "Arkamdaki yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa buraya getirip tavaf eyledim. Çünkü, bana dînimi, imanımı bu öğretti. Beni İslam ahlakı ile yetiştirdi." Bunları dinleyen Hasan-ı Basri şöyle dedi: "Kıyamete kadar böylece arkanda getirip tavaf eylesen, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider ve yine bir defa gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukabil olur."
Esbehani, birçok hadis hafızlarının önünde, Ebu'l-Abbas el-Asam'ın, Avam bin Havşeb'den naklen, kendisine şöyle bir rivayette bulunduğunu kaydeder:
"Ben Nişabur'da kabristana yakın bir evde misafir bulunuyordum. Oturduğum yerden kabristanı görüyordum. Birgün ikindiden sonra, mezarlığa bakarken, bir mezarın yarılıp içinden bir adamın başını çıkardığını gördüm.
Bu kimse üç kez, eşek gibi anırdıktan sonra, mezar tekrar üzerine kapandı, oraya yakın bir evin önünde yaşlı bir kadının, yün taradığını ve büktüğünü görüyordum. Kadının biri bana: "Şu yün ören ihtiyar kadını görüyor musun?" diye sordu. Ben de: "Evet görüyorum, kimdir, nesi var?" diye sordum. Kadın bana: "İşte şu mezarın içinde bulunanın annesidir." dedi. Kadına: "Peki bunların durumu nedir?" dediğimde, kadın: "Bu mezarda bulunan kimse gece gündüz içki içer, anası ona: 'Ey evladım, Allah'tan kork, ne vakte kadar bu içkiyi içeceksin?' dediğinde: 'Sen bir eşek gibi anırdığın vakit ben bu içkiyi bırakırım.' diye cevap verirdi. Bir gün ikindiden sonra öldü ve oraya gömüldü. İşte görüp duyduğun gibi, her gün ikindiden sonra mezar yarılarak açılır, başını çıkararak üç kez eşek gibi anırır tekrar mezar üzerine kapanır." diye anlatmıştı.
Allah-u Zülcelal, ana ve baba hakkını yerine getirmeyi kendi emir ve nehiyleriyle yanyana getirmiştir. Sanki anne ve babanın hakkını yerine getirmek, Allah'ın hakkını yerine getirmek gibidir.
Onun için imkan dahilinde anne ve babamız bizim dinimize zarar vermeyecek şekilde emrettiklerinde onların istediği gibi yapmak lazımdır. Dinimize zarar verecek şeyler emrettiklerinde (hırsızlık yap, namaz kılma gibi…) o zaman onlara itaat edilmez.
Onlara iyilik yapmak, bahusus ihtiyar olduklarında hizmetlerinde bulunmak lazımdır. Eğer Kur'an ve hadislerde, bu ana-baba hakkında hüküm olmasaydı dahi, aklen onlara iyilik yapmak icap ettiği anlaşılırdı. İnsan küçük çocuğuna nasıl zahmet çekiyor, bakıyorsa onlar da bize küçükken böyle bakmışlardı.
Bundan da anlaşılıyor ki, onlara bakmak farzdır. Kur'an ve Hadis de bize bunu emrettiği için onlara daima iyilik yapmalıdır. İnsan bunu yaparken de; Allah ve Resulü emrediyor diye niyet etmelidir ki sevap kazansın.
Ana-baba öldükten sonra, onların kabirlerini ziyaret etmeli, hayatta iken dostluk yaptığı kişileri ve onların çocuklarını ziyaret edip iyilikte bulunmalıdır. Salih bir zata: "Acaba ana-baba öldükten sonra, onların rızalarını kazanmak mümkün olur mu?" diye sorulmuş, o da şöyle cevap vermiştir: "Evet, üç şekilde onların rızalarını kazanabilirsiniz: "Salih bir kimse olmaya gayret edin. Çünkü ana-babaya çocuklarının iyi olması kadar sevimli gelen birşey yoktur. Daima Allah-u Zülcelal'den onlar için mağfiret talebinde bulunun ve çokça sadaka verin. Ana-babanızın dostlarını ve yakınlarını ziyaret edin.
Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "İyiliklerin en güzeli, insanın baba dostu ile dostluğunu devam ettirmesidir." (Müslim)
Anne ve babanın evlatları üzerinde hakları olduğu gibi, evlatların da ana-baba üzerinde hakları vardır.
Seyda Muhammed Konyevi Hz. (K.S.)
SELAM VE DUA İLE KALINIZ... [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
*GüLer*- VEFALI ÜYEMİZ
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: AİLE HAYATI VE YAŞAM :._.·´¯) :: İSLAM'DA AİLE
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN