.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Salava10


Join the forum, it's quick and easy

.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Salava10
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giriş yap

Şifremi unuttum

Kimler hatta?
Toplam 268 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 268 Misafir :: 1 Arama motorları

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
» Kutsalınıza Hakaret Edilmesi İncitiyormuş Değil mi?
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime122.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN

» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime112.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN

» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime112.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN

» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime117.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN

» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN

» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN

» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN

» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN

» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN

» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN

» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN

» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN

» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN

» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN

» Ne NeDiR?
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime120.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN

» ÖĞÜT VEREN AYETLER
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime120.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN

» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime122.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN

» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN

» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN

» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Icon_minitime111.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN

Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN

Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

Anket

İRFaN MeCLiSi & RaH-ı AŞK FoRMuMuZa NaSıL ULaŞTıNıZ?

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_lcap67%Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_rcap 67% [ 4 ]
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_lcap0%Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_rcap 0% [ 0 ]
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_lcap0%Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_rcap 0% [ 0 ]
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_lcap0%Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_rcap 0% [ 0 ]
Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_lcap33%Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Vote_rcap 33% [ 2 ]

Toplam Oylar : 6

RSS akısı


Yahoo! 
MSN 
AOL 
Netvibes 
Bloglines 


Kasım 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
    123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Takvim Takvim


Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

2 posters

Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 12:51

Kalbin ilacı zikrin nurudur…
Hasan-ı Basri k.s. Hazretleri’ne birisi:
“Ey Hasan gönlüm kasvetle dolu. Ne yapayım?” deyince “ALLAH’ın zikri ve Rabbine tevbe istiğfar ile yumuşat” buyurmuştur.
Nefis pak olup kalp de münevver olursa o zaman Rahman’ın kokusu gelir. Necis olan nefsin kokusu sahibinde bulundukça yaptığı amellerin nuru semaya ulaşmaz. Böyle amel sahibine istenilen faydayı vermez. Dualar makbul olmaz.ALLAH ’a ancak pak bir gönül ve pak bir dille yaklaşabiliriz.
Zikrin bir kudsiyeti vardır. Zikreden zakire katından indirilen bir feyz vardır. Onu anlatmak adet olmamış. İşleri işaretleri anlatılmış; şifaları halleri gösterilmiş. Esrarını Rabbim bilir.
Her zikredene bir lebbeyk diyen vardır. Çünkü kim ALLAH ’ı zikrederse muhakkak onun zikrine buyur kulum denir.
Zikredememek nefsin işidir. Zikrettirmemek nefsin ustalığıdır. Şeytanın hıyanetidir.Çünkü zikir ile nefsin helâk olacağını bilir.
Bir adamın beşbin kere meşakketle zorla nefsine çektirdiği zikir muhabbetle çekilen yüzbin zikirden daha faziletlidir. Niye? Çünkü muhabbetle çekenin mücahedesi zahmetle çekeninkinden azdır. Muhabbetli çektiği için feyzi çok olur. Zahmetle çekenin de katında sevabı ve yakınlaşması çok olur.
Zikir tasavvufun meyvesidir müridin bineğidir. Şeytanı öldürmek için en iyi silahtır.
Arifler zikrin kudsiyetini nurlu olmasını kalbin cilasına ve nefsin ıslahına bağlamışlar.
Onun için ahir zamanda zikredenler az oldu. Namazlarda zikredenler az oldu camilerde zikredenler az oldu. Çünkü cins cinsi çeker. Eğer sen tevbe eder bir kâmil mürşidle nefsinin ıslahına ve kalbinin cilasına çalışırsan o mürşid sana zikir verir.
Zikir tevbe niyetiyle ıslah niyetiyle çekildiği için nuru ağzın ve kalbin pis kokusunu izale eder. Soğan ve sarmısak yiyen camiye gelmesin emrine binaen insan nasıl karanfiltarçın ve daha nice çeşit kokuyla kötü kokuyu gidermeye çalışıyorsa zikrin nuraniyeti de kalbin ve nefsin kötü kokusunu izale eder.
Hocalar sevap kastıyla zikretmeyi çok tavsiye etmişlerdir. Ama sevabın ötesinde asıl fayda nefsin ıslahı terbiyesidir ALLAH ’a yakınlaşmadır. Fakat zikreden ne kadar çok zikrederse etsin kendi vasıfları bozulursa zikri de kalitesi düşük meyve gibi olur.Sevabı vardır elbette ama özürlü ağacın meyvesi gibidir.
Tevbei nasuh ile tevbe edip yüzünü ALLAH’a çevirenin kâmil bir velinin huzurunda inabe tevbesiyle nasuh tevbesiyle nefsinden utanıp ALLAH’a sığınanın zikri ise gönüle merhem nefsin ıslahına vesile olur.
Mehmet Ildırar
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 12:52

Arif Gönlüne Sığınmak

Mehmet ILDIRAR


Tasavvuf “safa ve vefa” gözetmektir. Safa kalbin ve nefsin temizlenmesidir. Bu safa dünya malıyla servetiyle ele geçmez ancak Rabbanî bir ikramdır. Vefa ise Allah’a kulluk itaat ve bağlılıktır.

Herkes Allah’ın kuludur. Fakat gerçekte ise ben Allah’ın kuluyum demek için kalbin benliğin temizlenmesi ibadet ve taate dikkat edilmesi şarttır. Tasavvuf bu halin elde edilmesine vesiledir.

Fakat tasavvuf yoluna girenlerin şu dört adımı bilmesi gerekir:

Birinci adım: Allah’ın zatını isimlerini sıfatlarını bilip ona göre hareket etmektir. O’nun rahmetine sığınıp gazabını çekecek davranışlardan kaçınmaktır.

İkincisi: Kendi nefsini onun isteklerini bunların doğurduğu şerleri bilmek ve nefsi şerlerden muhafaza
etmektir.

Üçüncüsü: Şeytanı onun düşmanlığını bilmektir. Nefs kemale ermemiş ise şeytan onu kullanarak insanı yoldan çıkarır fakat nefs kemale erince şeytan kendine bir yol bulamaz. Kalelere ve kilitli yerlere hırsız giremediği gibi nefs temizlenir kâmil olursa şeytan insan vücudunda bir arkadaş bulamadığı için içeri giremez. “Şeytan bana çok vesvese veriyor.” diyenin nefsine şeytan musallat olmuştur. Şeytandan şikayet etmek nefsin acizliğinin işaretidir.

Dördüncüsü: Dünyanın hakikatte ne olduğunu bilmek ve onu Allah ve Rasulü’nün emrettiği tarzda kullanmaktır. Zannedildiği gibi tasavvuf dünyadan nefret etmez. Dünyasız tasavvufî hayat ve ahiret de olmaz. Tasavvufun dünyayı reddettiği yönü şerlere vasıta olması ve dünya sevgisinin Allah’ı unutmaya sebep olmasından dolayıdır. Yoksa bir insan dünyayı ahiret için kullanıyorsa o insan kâmildir velidir.

İşte bütün bunlarla birlikte öyle kâmil insanların velilerin yanına gitmek gönüllerin dünya sevgisinden kurtulmasına sebep olur. Evliya ile oturup kalkanın kalbi Allah ile ahiret ile meşgul olmaya başlar. Allah’ı hatırlatan O’nu anmaya sebep kişiyle birlikte olmak işlerimizin ibadetlerimizin düzelmesine vesile olur.

Veli fitnelerden sakınır. Bela ve musibetlere karşı Allah Tealâ’nın verdiği ilim ve marifetle sabır gösterir. İhlâsla bezenmiş riyadan temizlenmiştir. Yüzü tebessüm eder ama kalbi mahzundur. Mahzun olması hakkıyla kulluk edememesindendir. Ahiret endişesinden korkusundandır. Nimetlerin çokluğunu görür hesabın çetinliğini düşünür bundan dolayı da endişe eder.

Kendi yanlarına gelenlerin de ahiretlerinin iyi olmasını ister onların hidayetine istikametine vesile olurlar. Velilerin en büyük kerametleri de budur. Gayenin gerçekleşmesi için gerektiğinde başka kerametleri de görülür.

Keramet Allah Tealâ’nın veli kullarına bir ikramıdır. Mesela Kur’an-ı Kerim’de bildirildiği gibi Hz. Meryem annemize şöyle hitap edilmiştir: “(Kuru) hurma dalını kendine doğru silkele üzerine taze hurmalar dökülsün.” (Meryem 25). Hz. Meryem annemiz suyu olmayan kuru bir vadiye gelmiş kuru bir hurma ağacının dibinde doğum sancısı çekmiştir. Kuru hurma ağacından hurma dökülmesi imkansızdır. Allah Tealâ’nın kudretiyle bu hal meydana gelmiş ve Meryem annemizin kerametine delil olmuştur. Çünkü o Allah dostu bir insandır. Kalbi bütünüyle Hakk’a yönelmiştir. Dünya endişesinden mâsivâdan kurtulmuştur.

Bir insanda böyle bir kalp yoksa o kişi Allah’tan başka bir şeye bağlı olmayan böyle bir arif aramalı bulunca da o gönlün hoşnutluğunu kazanmaya çalışmalıdır. Bu çaba onun gönlünü temizleyecek selim bir kalp sahibi olmasına sebep olacaktır.

Zaten dünya hayatında en önemli işimiz de ne malın ne evladın fayda vereceği gün gelmeden selim bir kalbe sahip olmaktır.
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 12:54

Allah’ı Unutunca

Mehmet ILDIRAR



Allah Tealâ buyuruyor: “Ey iman edenler Allah’tan sakının; herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan sakının çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unutan bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir. Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli isteklerine erişenlerdir.” (Haşr 18-20)

Ayetin tefsirinde “Allah’tan sakının” ifadesiyle buyuruluyor ki: Her türlü kötü işten cürümden günahtan Allah’tan korkarak uzak durun. İsyanı O’na karşı gelmeyi bırakıp itaat edin. Şükrederek nankörlüğü terkedin. Zikrederek O’nu hep hatırda tutarak da gafletten sakının buyuruluyor.

“Herkes yarına ne hazırladığına baksın.” ifadesi de şöyle açıklanıyor: Nefs yarın hangi amelleri işleyeceğine bir baksın. Çünkü bu dünyada yaptığı her işin karşılığı kıyamet gününde kesinlikle verilecektir. Öyle ise akıllı olan baksın da Efendimiz s.a.v.’in şu mübarek sözlerindeki iki sonuçtan hangisini seçeceğini iyi tayin etsin: “Akıllı olan nefsine hakim olur. Ahmak ise nefsinin kötü isteklerine uyandır.”

Kötü işler yapıp da ‘Allah beni affeder’ demek ahmaklıktır. Şu halde Hak yolcusunda bulunması gereken özellik Allah’tan korkmak haramlardan sakınmak Allah’ın emirlerine sımsıkı sarılmak hayırlarla dolu bir hayat yaşamak gerektiğini bilmektir.

“Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” ayet-i celilesi bize görünür çirkin işleri terk etmenin yanı sıra kalbimizdeki nefsimizdeki kimsenin görmediği ve bilmediği iyi olmayan duyguları dahi terketmemiz gerektiğini bildiriyor. Allah Tealâ bunlardan da haberdardır. Şüphesiz insanın iç dünyasının düşünce ve duygularının çirkinliklerden uzak olması bunlardan tamamen temiz arı olması zordur. Fakat mümkündür.

Tasavvuf bunun gerçekleşmesini sağlayan bir yoldur. Bir sofi veya derviş tasavvuf usulleriyle çalışıp bu kötü duygu ve düşüncelerden temizlenmeyi gaye edinir. Yani sofi olan yalnızca dışını değil içini de arındırma gayretindedir.

“Allah’ı unutan bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.” ilâhi kelamı açıklanırken de şunlar söyleniyor: Allah’ın hukukunu O’nun kulları üzerindeki haklarını unutan O’nun emir ve yasaklarına riayet etmeyen bu yüzden de kendilerine faydalı olan sözleri işitmez kendilerini kurtaracak işleri yapmaz bir topluluk haline gelen yahudi hıristiyan ve münafıklar gibi olmayın. Neticede onlar yarın için kendilerine fayda sağlayacak herhangi bir iyilik işlemez hale geldiler.

“Onlara kendilerini unutturdu” cümlesindeki unutturma işinin mahiyeti hakkında iki görüş ileri sürülmüştür. Birincisi onlar Allah’ın haklarını unuttukları için Allah da onlardan destek ve yardımını çekerek bunları dünyada yalnız bırakmış kulluklarını unutan bir topluluk haline getirmiştir. Artık onlar bu halleriyle asıllarına dönüp kendilerini kurtaracak ameller işlemekten geri dururlar. Onların içinde kendilerini olgun insan olmaya çağıran sağduyu kalmamıştır.

İkinci görüş ise onlar yüce Allah’ın affını unuttukları için Allah Tealâ onlara kıyamet gününde kendilerini unutmalarına sebep olacak dehşetli ve korkunç kıyamet sahneleri gösterir de bu yüzden kendilerini unuturlar.

İnsanın bütün bu ilâhi haberleri düşünüp yaptığı işlerin hayır mı şer mi olduğunu inceden inceye mülahaza etmesi gerekir. Her an Allah Tealâ ile birlikte olduğunu bilip yüzünü O’na dönmesiyle de kendini aslını kulluğunu unutmadığı bir nimete sahip olur.
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 12:55

İlmi ve Sabrı Yoldaş Edinmek

Mehmet ILDIRAR



İmanın gereklerinden biri de tevbe etmeye inanmaktır. Günah işleyen bir kişinin iki vazifesi var. Birincisi işlediği günahın ardından pişman olup tevbe etmek. İkincisi günah işledikten sonra hemen bir sevap işlemek. Ki o sevap o kötülüğü gidersin. İnsan gizli günaha gizli iyilik aşikâr günaha aşikâr iyilik yapmalıdır.

İyiliğin çeşitli şekilleri vardır. En temel iyilik kalp ile yapılandır. Bu da Allah Tealâ’ya yalvarmak suretiyle af ve bağışlanma dilemek ve O’ndan gayrısını gönülden çıkarmaktır. Diğerleri ise dil ve azalar ile yapılan iyiliklerdir. İbadet ve taatla azaların amelini çoğaltmak ele dile göze ve diğer azalara hayır işletmek onları günahlardan alıkoymakla da iyilikler artırılır.

Allah Rasulü s.a.v. Efendimiz buyurur ki: “Beş vakit namaz bunlar arasındaki günahlara kefaret olur. Fakat büyük günahlar hariç. Şayet ısrar düğümü çözülmezse günahların affı zorlaşır.” Israr düğümü günahta ısrar edip tevbeyi sürekli bozmaktır. Nitekim tevbenin en önemli şartı bir daha işlememektir. Hadis-i şerifte de tevbesini bozan kimsenin Allah Tealâ ile istihza etmiş gibi olacağı buyurulmuştur.

Tevbeyi sadece dil ile yapmak yeterli değildir. Tutum davranışla da yapmak lazımdır. Yani ne tür günaha tevbe edildiyse onu bir daha işlememelidir. Dil ile tevbe edip o çirkin işe devam ediliyorsa buna “yalancı tevbesi” denir.

İstiğfar yani bağışlanma talep etmek günahları yok eder. Peki bu istiğfar nasıldır? Bu sorunun cevabını Sehl b. Tüsterî k.s. şöyle veriyor: “Önce ‘isticâbe’ yani Allah’tan cevap ve kabul bekleme tevbesi yap. Sonra ‘inâbe’ yani günahtan dönüş... İsticâbe azalarla inâbe ise kalp ile ameldir. Tevbe de günahı ve isyanı terk etmektir.”

Tevbeye inanmak farzdır. Allah Tealâ tevbe ile mümini hiç günah işlememiş bir hale getirir. Tevbe rahmet kapısıdır. Kulların tevbesiz olarak kurtuluşa ermesi zordur. Allah Rasulü s.a.v. dahi günde yetmiş defa tevbe ettiğini buyurmuştur. Kur’a-ı Kerimde 9. surenin adı Tevbe Suresi’dir. Bu surede bildirildiğine göre tevbe geçmiş günahları bağışlatır ve insanın Allah katında kıymetini artırır.

Yukarıda ısrarın tevbeye mani olduğunu söylemiştik. Bundan kurtulmak için nefsin arzularına uymamak gerekir. Nefsle mücadele etmek gerekir. Böylece kötülüklerden iyiliklere geçilebilir.

Aslında günahlardan kurtulamamanın bir sebebi de gaflet halidir. Dünyaya duyulan aşırı sevgi halidir. İmam Gazalî rh.a.’in buyurduğuna göre gafletten kurtulmanın da iki çaresi vardır ve bunlar sabır ve ilimdir. Sabrın da üç türlü olduğu söylenir. İlki bela ve musibetlere sabır; ikincisi haramlardan sakınmaktaki sabır; sonuncusu ise ilâhi emirleri yerine getirmekteki devamlılık ve sabırdır. Sabrı bu üç yönüyle tatbik edeni Allah Tealâ gafletten kurtarır.

İlim ise kişinin yaptığı kötü amellerin çirkinliğini bilmesidir. Bunun yanında tevbenin sebeplerinin ve günaha giden yolların hükümlerinin farkında olmaktır. Zira bu farkında olma durumu kişiyi daima uyanık tutar ve haram sınırını bilmesini sağlar. Öyleyse müslümana bu hayat yolculuğunda lazım olan ilmi önder seçmek ve sabrı da azık edinmektir.
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 12:56

Yollar Tıkanmadan

Mehmet ILDIRAR


Bedende her bir uzvun kendine has bir görevi var. Sağlıklı bir hayatın devamı için de bu görevlerini yerine getirmeleri gerekir. Aksi durum ise hastalıktır sıkıntıdır. Bir şeylerin yanlış gittiğinin işaretidir. Gözün görevi görmek kulağın duymak iken göz görmüyor kulak duymuyorsa bu organlar hastadır.

Bunun gibi manevi kalbin de bir görevi sağlığı ve hastalığı var. Onun görevi ilim hikmet marifetullah muhabbetullah Allah’a ibadet Allah’ı zikir ve bu zikirden zevk almak. Allah Tealâ’yı her şeyden çok sevmek. Kalp hikmet ve marifet sayesinde insanı hayvandan ayırır. Bu bilme hali insanın Rabbini nefsini dünya ve ahireti bilmesidir.

Büyüklerin tarifine göre insanın nefsi Allah Tealâ’yı tanımada bir vasıtadır. Şöyle ki: İnsanın nefsi bir varlıktır. Der ki: “Ben varsam beni yaratan yüce bir Rab de var. Benim ilmim var. Halbuki hakiki ilim sahibi Cenab-ı Mevlâ’dır. Benim iyiyi kötüyü ayırt etme seçme karar verip uygulama gücüm var. Elbette kâinatın yaratıcısının bunu geçen kuşatan iradesi her türlü karar ve tasarruf hakkı var.”

İnsanın kendi nefsini bilmesi kendini tanıması Rabbini bilmesine vesile olur. Dünyayı bilen ahireti de bilir. Dünya lezzetleriyle insana menfaatlarıyla ahireti bildirmekle bir ölçüdür bir imtihan yeridir.

Dünya lezzetleri insan ömrüne bağlı olarak geçici ve kısadır. Oysa ahirette sonsuz bir ömür söz konusudur. Bu yüzden dünya hayatının insanı aldatmaması dünyanın ahiret için bir kemalât olgunlaşma yeri olarak kullanılması gerekir.

İnsan olgunlaşabilmesi için önce kendi nefsine ve şeytana karşı dikkatli olmalıdır. Bunun için başvurulacak usullerin başında zikir gelir. Şeytan insanı şaşırtmaya çalışır onun imanını alıncaya kadar uğraşır. Türlü sorularla şüphelerle insanı Allah Tealâ’ya itaatten alıkoymak ister. Bundan korunmak için zikirle şeytanın kalbe giriş yollarını tıkanır.

İmam Gazalî rh.a. hazretleri şöyle diyor: “Kalpten şeytanın vesvesesini atmak kalbe o vesveseyi veren şeytandan başka bir şeyi koymakla mümkündür. Allah’ın zikrinden başka kalbe ne koyarsan şeytanın vesvesesine yardımcı olur.”

Allah Tealâ Kur’an-ı Kerim’de: “Takvaya erenler yok mu onlara şeytandan bir arıza iliştiği zaman iyice düşünürler ve basiretlerine sahip olup gerçeği görürler.” (Araf 201) buyuruyor. Bu nedenle kalplerin takva sahibi olması Allah Tealâ’nın emir ve yasaklarına riayet etme inceliğini kazanması insan için kurtuluş yoludur. Tevbe etmek ibadetlerini yerine getirmek günahlardan sakınmak zikir takvanın elde edilmesinin yollarıdır.

Şeytan yine Araf suresinde bildirildiği üzere Allah Tealâ’ya: “İnsanları saptırmak için doğru yolunun üzerine oturacağım. Onların önlerinden arkalarından sağlarından sollarından sokulacağım. Sen de onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” demiştir. Şeytanın hileleri hafife alınacak hileler değildir. Her insanın vasıflarına ahlâkına göre hileleri vardır. Kimini şehvetle kimini şöhretle kimini ticaretle kandırır.

Şeytanın kalbe giriş yollarının en önemlisi şehvet ve gazaptır. Şehvetin helal olanı evlilikle sonuçlanır. Yuva kurmak çoluk çocuk sahibi olmak helaldir. Böyle olmasaydı insanlar çoğalmazdı.

Tıpkı bunun gibi gazabın da helali vardır. Gazap vücuda namusa dine gelen zararları uzaklaştırmak için kullanıldığı zaman helaldir.

Şeytanın kalbe giriş yollarından biri de haset ve hırstır. Buradaki hırstan maksat Allah Tealâ’nın taksimine rıza göstermemektir. Başkalarının kötülüğünü isteyip iyilikleri yalnız kendine ait görmektir. Gösteriş düşkünlüğü kanaatsizlik acelecilik cimrilik gibi kötü ahlâka ait vasıflar da şeytan tarafından kullanılır.

Bir insan güvenli bir sığınak bulup huzura ermesi için kalbine dikkat etmelidir. Kâmil insanların usulleriyle çalışıp kemalâta erme gayreti içinde olmalıdır. Ancak bundan sonra takva makamı elde edilip şeytandan her türlü kötülükten korunmak mümkün olabilir.
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 12:57

Yolcu Yolunda Gerek

Mehmet ILDIRAR



Tasavvuf bir yolculuktur. Kötü halden iyi bir hale günahtan sevaba güzel işlerden daha güzel işlere yolculuktur. Bu yolculuğun mekânı kalp aracı zikir ve tefekkürdür.

Allah’ı zikretmenin ve tefekkürün faydaları anlatılmakla bitmez. Zikreden şahıs takva kapısını açar şeytanın vesvesesinden kurtulur. Takva Allah Tealâ’nın emir ve yasaklarına itibar etmek yaşayışı ile O’nun hükümlerine bağlanmaktır.

Yaşayışı Allah’ın hükümlerine bağlı olup rızkının temini ihtiyaçlarının karşılaması için gayret gösterenin hayatı güzel olur. Aile hayatı da diğer insanlarla irtibatı da huzur içinde yaşanır. Bunun aksi durum ise şerre huzursuzluğa yol açar.

Alimlerin açıklamasına göre her insana cennete girebilecek kabiliyet verilmiştir. Şerden kurtulmak insanın elindedir. Bu da takva ile tevbe ile olur. Kimse “Bahtım kötüymüş kötü bir surette yaratılmışım kaderim beni iyiliklerden uzak kılmış.” diyemez.

Bir insan kâfir olsa münafık olsa günahları dağlar kadar olsa halis ve samimi bir tevbe ile doğru yolu bulabilir. Hatta velî kâmil bir insan olabilir. “Ey insan! Seni yaratıp düzgün ve dengeli kılan ölçülü bir biçimde istediği gibi bir şekilde birleştiren ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitar 6-8) ayet-i kerimesindeki düzgün ve dengeli kılmanın manası budur.

Dengenin başında nefs ve ruh arasındaki denge gelir. Ruh Allah’ın nuraniyetinden yaratıldığı için muhabbet-i ilâhiye ve itaatle mükelleftir.

Nefs ve ruh kötülük ve takvaya çağıran iki varlıktır. Bu ikisi sayesinde iki güç meydana çıkar ki birisi akıl diğeri hevadır. Akıl Allah’ın cevheri ile heva ise nefsin silahlarıyla donatılmıştır. Bu iki güce bütün insanlar tabidir.

Tercihini akıldan ruhtan yana kullananlara Allah’ın yardımı gelir. O kul için Allah’a kulluk etmek mutluluk vericidir ilâhi muhabbete ilim ve güçlü bir inanca sahip olur.

Tercih hevadan şeytandan yana olursa Allah’a itaat yerine isyan meydana gelir ve bu kimse dalalete düşer. Kalp şeytanın aldatmacalarının mekânı olur. İlmin yerini kibirli bir cehalet alır.

Allah Tealâ yollarını göstermiş seçme hakkını da insana vermiştir. Seyr ü sülûk insanın işini kolaylaştıracak onun yolunu aydınlatacaktır. İnsan hayatın gaile ve sıkıntılarından kurtulup bir nebze nefes almak istiyorsa Allah’ın zikrinden daha fazla insanı huzura götürecek bir şey yoktur.

Zikir ve fikir müminin kalbini işletir. En ücra köşelerde en kavgacı en şerli insanlar arasında bulunanlar bile zikir ve fikirle “Ben yalnız değilim. İslâm ve imanın nuruyla şu dağ gibi çirkinlikler arasında kalbime teveccüh eden dualarımı duyan günahlarımı affeden bir Rabbim var.” diyerek kimsesizliğini her türlü sıkıntısını unutur. “Zikrettiğim Yaratıcı’nın sayısız kulları her tarafta salih ve kâmilleri bulunur. Benim gibi Allah’ı zikredenlerin derdinin dermanı çoktur.” diyerek yalnızlığını unutur. Allah’ın nuraniyet ve azametine yönelerek O’na sığınır ve şükreder.

Kalbin böyle korkularından kurtulup huzura ermesi için Allah Tealâ’ya O’nun dostlarına dost olmak gerekir. Dost olmak ise kalbi arındırıp nefsi temizleyip takva yolunu seçen zikir ve fikirle Allah Tealâ’ya itaat eden her insan için mümkündür.
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 12:58

İyi ve Kötü Arasında

Mehmet ILDIRAR



İnsanın tabiatında hem iyiye hem de kötüye bir meyil var. İsterse kâmil bir veli olabilirken türlü günahlar içerisinde ömrünü tüketebilir de. Yer altındaki madenleri kazıp işletircesine tabiatımızı iyiye güzele götürmemiz; kötüyü bâtılı Allah Tealâ’nın istemediği çirkinlikleri terk etmemiz gerekir.

İyi ve kötü bu iki özellik insanın tabiatında bulunduğuna göre insan ikisi arasında seçim yapma hakkına sahiptir. Aslen dünyadaki işi de bu seçimdir. Tercihine yaptığı seçime bağlı olarak hem dünyada hem ahirette mutlu olabileceği gibi; dünyada musibetle ahirette de şiddetli azapla karşılaşabilir.

Allah Tealâ insan yaratılışına nefsi koyarak onu serbest bırakmıştır. İşte kâmil insanla ifsada uğramış günahkâr insan arasındaki fark nefs terbiyesinden sonra kazanılan karaktere bağlıdır.

Kâmil insan ve şerli insan... her birinin kendine mahsus hayat tarzı vardır. Nasıl yaşanılıyorsa nefs o yönde şekillenecektir. Her insan İslâm’a uygun bir yaratılışla dünyaya gelir fakat anne-babanın çevrenin tesiriyle farklı yollara sapar.

Yaşadığımız sürece sorumluluklarımız var. Herkes dilediği gibi yaşamak ister ama ahiret korkusuyla ve dünya saadetine ulaşabilmek için meşru sınırlar içinde bir hayat yaşamak zorundadır. Allah Tealâ peygamberler göndermiş kitaplar indirmiştir ki bu hayatın hukukunu nasıl yaşanması gerektiğini bilelim. Allah Tealâ’nın yolunda sabit ve istikamet üzere olalım. Bunun için AllahTealâ insanı akılla donatmıştır.

Allah Tealâ kullarının karakterini ve ihtiyaçlarını bilir. Onları nasıl uygun şekilde -akıl irade gibi özelliklerle- donattıysa buna ait sorumluluğu da belirlemiştir. Kimse kendi kafasına göre bir hayat yaşayamaz. Yaşarsa sorumluluklarını yerine getirmemiş olur. Bunun sonucu mahcup olmak pişman olmaktır. Hem dünyada çektiği ızdırapla perişan olur hem ahirette büyük bir cezayla karşılaşır.

Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz iyilikleri ve güzellikleri yaşayarak göstermiş örnek olmuştur. Sahabiler O’nu görerek örnek almış ve O’nun gibi yaşamaya gayret etmişlerdir. Sonraki nesiller de onların yolunda gitmişlerdir. Bu bir kervan gibidir. Bu kervanı takip etmek onların uğradığı yerlere uğramak gerekir. Güvenli yol budur.

Efendimiz s.a.v. Ashab-ı Kiram’ı takip edip onlara tâbi olmamızı buyurmuşlardır. Çünkü Sahabiler Allah Rasulü’nden ne gördülerse onu almış hayatlarına tatbik etmiş ebedi mutluluğa ermiş gökteki yıldızlar gibi nuranî kemalâta kavuşmuşlardır. Onları takip etmenin nasıl olacağını da alimler bildirmişlerdir. Yolun ve nasıl gidileceğini bizlere aktardıkları ve gösterdikleri için alimler ve veliler de çok kıymetlidir. Onlar peygamberlerin bıraktığı ilmi ve manevi mirasa sahip çıkmışlardır.

Bu nedenle insanlar alimlerin velilerin etrafında toplanmış onların zahirî ve batinî ilminden faydalanmışlardır. Allah’ın alim veli kulları sadece varlıklarıyla bile insanlara Allah’ı hatırlatırlar. Rasulullah s.a.v. Efendimiz tarafından İsrailoğullarının peygamberlerine benzetilen bu zatlar yolda olmak ve yolda ilerlemek isteyenler için rehberdir.

Bu insanlar kendilerini müslümanların iyiliğine adamış onların Hakk’a ulaşmalarına vesile olmak isteyen sadık muhlis insanlardır. Bunların ortamında bulunmak onlarla birlikte olmak İslâm’ı yaşamaya güzel ahlâk sahibi olmaya büyük bir vesiledir.

Nihayetinde mümin olarak hepimiz biriz. Farkımız dinin emirlerini yaşamada günahlardan uzak durmada ve Allah’tan korkmada hassasiyet farkımızdır.
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 12:59

Terbiye ve Güzel Ahlâk

Mehmet ILDIRAR



Fahr-i Kâinat s.a.v. Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Müminin ferasetini (sezgi ve anlayışını) dikkate alın. Çünkü o Allah’ın nuru ile bakar.” Bu hadis-i şerifte sözü edilen feraset sahibi kişiler Allah Tealâ’nın rahmet ve yardımına perdesiz olarak kavuşma nimetiyle şereflenmiş olan kişilerdir. Onlar Allah Tealâ tarafından bilgilendirilmiş ve görüşleri keskinleşmiştir. Doğruyu görür doğruyu bilirler. Söz ve davranışlarda riyakârlıkla kandırılmaları mümkün değildir. “Feraset ehli” olmak diye adlandırılan bu durum çok kıymetlidir ve her müslümanın kendisi ve çevresi için büyük faydalar barındırır. Müslümanların hatta bütün insanlığın iyiliği için feraset ehlinin varlığı şarttır ve her müslüman feraset ehlinden olmak için çalışmalıdır.

Bunun için öncelikle doğru ve samimi olmak gerekir. Ancak bu vasıflar elde edildiği zaman bir müslüman için gerçek bir teslimiyet söz konusu olur. Bütün bu vasıfların elde edilebilmesi için de nefs terbiyesine ihtiyaç vardır. Buna “tezkiye” diyoruz. Tezkiye nefsi kötü sıfatlardan temizlemektir. Ebedi saadete ancak bu temizlikle varılır.

Tezkiyenin sonucunda ahlâkın kötü ahlâktan güzel ahlâka dönmesi Allah Tealâ’nın kulu üzerindeki en büyük hakkıdır. Tasavvufun ana gayesi de kötü ahlâkı bırakıp iyi ve güzel ahlâka kavuşarak bu hakkın gereğini yerine getirmektir.

Güzel ahlâk sahibi olmak bir insan için çok önemlidir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz: “İyi huy hataları eritir günahları temizler. Tıpkı güneşin gökten düşen kırağıyı erittiği gibi.” buyurur. Bir başka hadis-i şeriflerinde de şöyle buyuruyorlar: “Geçen gece tuhaf bir rüya gördüm. Ümmetimden bir kişi dizleri üzerine çökmüş oturuyordu. Allah Tealâ ile arasında bir perde vardı. İyi huyu güzel ahlâkı geldi perdeyi açtı. O kulu Rabbine kavuşturdu.”

Allah’ın tevfiki rahmeti yardımı perdesiz olarak kullarına ulaşır fakat kulların kötü huylarından nefsin çirkinliklerinden haram ve günahlardan dolayı kullar üzerinde bir perde meydana gelir. Bulutlar güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşmasını nasıl engelliyorsa insanın kötü huyları da Allah Tealâ’nın feyz rahmet ve bereketine engel olur.

Hepimizin dış temizliğe olduğu kadar iç dünyamızın temizliğine ihtiyacı var. İyi sıfatların kötü sıfatlara hakim olması insanı olgun yapar. Bunun için insanın yalnızca dış temizliği beden sıhhatiyle değil iç dünyasının temizliğiyle de sağlığıyla da ilgilenmesi gerekir.

Bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurmakta: “Rabbin meleklere demişti ki: Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp içine de ruhumdan nefhettiğim zaman hemen ona secde edin.” Anlaşılıyor ki insanın iç dünyasıyla kasdedilen Allah Tealâ’nın insana vermiş olduğu ruhtur. İnsan bununla Allah Tealâ’nın zatına ve isimlerine ayna olur. Bunun için her insan kötü huylardan arınıp iç temizliğine ulaşmalıdır.

Bu arınmanın herkes için mümkün olup olmadığına gelince eğer bu mümkün olmasaydı AllahTealâ kimseyi nefsini terbiye etmekle sorumlu tutmazdı. Peygamber olmak insanın istemesiyle olmaz iyi ve temiz insan olma yolu herkese açıktır. Allah Tealâ’yı anlayacak kendi nefsini terbiye ve tezkiye edecek güç insanın yaratılışında vardır.

Tasavvufun terbiye usulleri insanı arındırıp olgunlaştırır. Kişiyi “ihsan” makamına çıkarır. Bilindiği gibi Rasullullah s.a.v. Efendimiz ihsanın ne olduğunu açıklarken şöyle buyurmuşlardır: “Sen Allah’ı görmüyor olsan bile O seni görüyor. Her an Allah’ın huzurunda olduğunu bil ve her işini ona göre yap.”

Bizler ihsana sahip olup Allah Tealâ’nın bizi her an gördüğünün idrakiyle yaşadığımız zaman günaha girmemiz hatalı çirkin işler yapmamız mümkün olmaz. Böylece Allah Tealâ’nın yakınlığı sevgi ve şefkati bize ulaşır. İnsan için en büyük nimet de budur.
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 13:01

HELÂL VE HARAM YEMENİN MANEVİYATA ETKİSİ
MEHMET ILDIRAR

Mevlâna Celaleddin Rumî Hazretleri Mesnevi-i Şerif’te beyan buyurmuştur ki: İnsanın ruhunu emziren iki ana vardır: Melek ve şeytan… Elbette meleğin de şeytanın da sütü olmaz. Bundan maksat onların vasfına uygun olan sıfatlardır ve mecazidir.
Melek kimin ruhunu emzirirse o helâl kazanca ulaşır. Şehvet ve gazap gibi hayvanî kuvvetleri takviye eden gıdayı emziren de şeytandır. Gazap geldiğinde mümin insanın aklının üçte ikisi gider.
Gıdası haram olanın ameli çirkin olur. Kimin ruhunu da melek emzirir ve kalbine yoldaş olursa o kimse ibadet ve taata ulaşır halim-selim olur adeta melekleşir.
Şeytan kimi emzirirse isyana harama günaha şehvet ve gazaba haram lokmaya doğru meyleder.
Şunu unutmamalıdır ki bir kimse nefsanî hazlara kapılarak isyan ve günahtan hoşlanıyorsa kendinde olumsuz değişiklikler görüyorsa bedenine haramı katıp katmadığını araştırmalıdır.
Haram lokma yendiği dakikada melek ilhamını keser. Rahmanî feyz ve bereket kalbe inmez. Böylece o kimsenin sıfatı değişir. Onun için dervişliğin yüzde doksanı helâl lokmadır. Yüzde onu da gayrettir.
İbadet ve taatin gücü helâl lokmadadır. Namazlara kalkamıyorsan zikirlerden lezzet alamıyorsan Allah adamları ile ülfet ve sohbetten hoşlanmıyorsan karnındaki haram lokmaya dikkat et! Sarhoş adam namazda da sallanır Kur’an okurken de sallanır. Oruç tutsa ertesi günkü orucunda sarhoşluk devam eder. Haram lokma yiyenin sarhoşluğu tövbe de etse kırk gün sürer.
İlim hikmet aşk ve merhamet helâl lokmadan gazap şehvet dert ve bela haram lokmadan meydana gelir. Bilinmez mi ki buğday ekilen yerden arpa bitmez. Arpa ekilen yerden de buğday bitmez. Buğday insan arpa hayvan gıdasıdır. Sen buğday cinsinden ye. Yani insana helâl olana dikkat et. İnsanı ilâhi emirlerin dışına çıkaracak çirkin işlere girme.
Helal lokma tohum gibidir. Meyvesi güzel fikir tefekkür ve tövbedir. Haram lokma afyon gibidir. İnsanı gaflete sürükler Allah’a itaatten uzak bırakır.
Helal lokma minare gibidir yükseltir. Haram lokma kömür kuyuları gibidir aşağı aşağı indirir.
Ey sofi! Şeytana uymamak tövbeni bozmadan sabit kalmak istiyorsan yediğini arındır dinin emirlerine uydur.
Nasıl mı? Haram katma faiz sokma! Faizli lokma ebediyyen kalbi harap eder.Bir konuda haramı helâl görmek isteyen bir adam yüz hocaya fetva soruyor. Doksan dokuzu haram bir tanesi helâl derse elbette ki doksan dokuzu dinlemek gerekir. Bir kişi yanılabilir unutabilir okuduğunu yanlış anlamış olabilir. Haram olan şeyi helâl saymak için bahane aramamalıdır.
Allah Tealâ haram ve helâlin yanında şüpheliyi de yaratmıştır. Şüpheliden sakınmak gerekir. Şüphelilerden sakınan namusunu ırzını dinini her şeyini korumuş olmakla yükseklerin yükseğine yükselir. Demek ki Allah’a kavuşmanın diğer bir tabirle veli olmanın başlangıcı şüpheliden sakınmaktır.
Şüphelinin harama götürebileceği göz önüne alınarak çok dikkatli olmalıdır. Günümüzde pek çok şüpheli mesele vardır ki müslümanların onları helâl kabul etmesinden korkulur.
Habib-i Hüda s.a.v. hadis-i şerifte buyurur ki:
“Helâl ve haram bellidir. Bir de ikisinin arasında şüpheliler vardır. İnsanlardan birçoğu şüphelileri bilmez. Kim şüpheliden sakınırsa muhakkak o dinini ve haysiyetini temizlemiştir. Sakınmayan harama düşer.”
Şüphelileri terk etmek kulun imanını kâmil eder. Şüphelileri terk etmeyen şeytanın tuzağına düşer harama yaklaşır. Haramın küçüğüne yaklaşan kişi eğer bunu önemsemezse büyük günahlara girer. Böylece kendi kalbini ifsat eder ve cehenneme müstehak olur.
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 13:02

Ecel Kapıyı Çalmadan

Tasavvufta nefsin ıslahı için ölümün çokça hatırlanması önemli bir yer tutar. Nakşibendilik yolunda da ölüm rabıtası yapmak görev olarak verilir. Bundan maksat dünyadan nefsin tatlarını bir an olsun keserek ahiret hayatına yüz çevirmektir.

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz ölümü anmayı ölüme hazırlanmayı müminin en büyük vazifesi saymıştır. Ebu Hüreyre r.a.’ın naklettiği üzere Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çok hatırlayın.” Çünkü ölümü anmak darda olanı rahatlatır rahatta olanı ise hesaba çeker.

Hazret-i Ömer r.a.’ın naklettiğine göre hangi müslümanın daha akıllı olduğu Rasulullah s.a.v.’e soruldu. Şöyle buyurdular: “Ölümü en çok hatırlayan ölümden sonrası için güzel bir hayat hazırlayan mümin akıllıdır.” Yine bu konuda: “Nefsine hakim olan iyi akıllı kişi ölümden sonrası için çalışandır. Aciz kişi nefsinin boş isteklerine tabi olup ölümü unutarak gaflete dalan kişidir.” buyurmuşlardır.

Ölümü unutmak gaflet ölümü hatırlamak uyanıklıktır. Nefs ise ölümü sevmez onu hatırlamak istemez. Ne var ki insanın ölümden uzak kalması ondan kaçabilmesi mümkün değildir. Böyleyken onun varlığı bir ders bir yol göstericidir. Ebu Derda r.a. Hazretleri şöyle buyurmuştur: “Bize nasihatçi ve vaaz edici olarak ölüm uyarıcı olarak zaman yeter. Zaman her şeyi birbirinden ayırır. İnsan bugün meskenlerde yarın mezarlardadır.”

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz şöyle buyurdu:

– Allah bir kulunu sevdiği zaman onun halini güzelleştirir.

– Ya Rasulallah Allah kulunun halini nasıl güzelleştirir diye sorulunca da buyurdular ki:

– Eceli yaklaştığı zaman ona salih ameller yapmayı nasip eder. Böylece kendisi ve komşuları ondan razı olurlar.

Ölüm yolumuzun üzerinde bir köprüdür. Hepimiz bu köprüden geçeceğiz. Ama önce halimizin güzelleşmesi şart. Hazret-i Aişe r.a. validemizin bildirdiği hadis-i şerife göre de Rasulallah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah kuluna hayır vermek istediği zaman ölümünden bir sene önce kendisine bir melek gönderir. Onu doğru yolda gitmeye dinini yaşamaya muvaffak kılar. O kul en iyi halleriyle en güzel ibadetleriyle ölür. İnsanlar da onu hayırla anarlar. O kul vefat anında Allah’ın kendisine hazırladığı şeyleri görür ve bir an önce Rabbine kavuşmak ister. Çünkü bir sene boyunca o meleğin yardımıyla güzel nuranî bir hayat yaşamaya muvaffak olmuştur.”

Allah Tealâ rahmetine mazhar ettiği kulunun hatalarını temizlemeden dünyadan almaz. Ya bir hastalık verir veya bir musibet ya da geçimine darlık vererek sabretmesine ve böylece günahlarından temizlenmesine vesile olur. Bir zerre günahı kalmayıncaya kadar o kulu sıkıştırır. Eğer hâlâ günahları temizlenmediyse ölüm halinde ölümün acısını şiddetlendirir ta ki arınıncaya kadar.

Efendimiz s.a.v. buyurmuştur ki: “Eğer bir damarınız depreşir ayağınız kayar bir bela veya musibete uğrarsanız günahlarınıza kefaret olur.” Hayırlarla dolu bir hayat elbette Allah Tealâ’dan bolca ikramla karşılık bulur. Hatalarımızdan temizlenmek için başımıza gelen bela ve musibetleri de sükûnetle karşılamak hayrolur. Sabırsızlık ve isyan ise ancak durumu daha da zorlaştırır.

Bilmeliyiz ki Allah Tealâ bizi günahlarımızdan kurtarmak ve nimetlerine erdirmek istemektedir. Bizim de ölümü hatırda tutarak her an O’nun huzuruna çıkacağımızı bilerek yapacağımız bir hazırlık her ne kadar O’nun keremine bir karşılık olmasa da O’nun katında sevgi ve şefkatle karşılık bulacaktır. Allah ve Rasulü s.a.v. ölümü unutmamamızı buyurmaktadırlar. Ölüm rabıtası denilen tasavvuf ameli de bunun içindir.

Mehmet Ildırar
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 13:03

Tevbe ve Şeytan

Tevbe günah işlemekten duyduğumuz pişmanlıktır. Bu pişmanlıkla o günahı bir daha yapmamaya azmederiz. Tevbe edenin bir daha günaha dönmemesi icap eder. Fakat yine günaha dönerse yeniden tevbe lazım gelir.

Ne var ki aynı günahın tekrarlanması tevbenin samimiyetinde noksanlık olduğunu gösterir. Dinimiz günahkâr olanın günahlarına tevbe etmesine önem verdiği kadar tevbeyi bozmamasına günaha yeniden dönmemesine de o kadar önem verir.

Günaha döndüren tevbeyi bozan sebeplerin en başında şeytan gelir. Şeytanın vesvesesi ve aldatmasının tesiri altında nefs de insana günahı güzel gösterir.

Dünyada hiçbir insan yoktur ki ona bir şeytan musallat olmasın. Her insana doğduğu anda bir şeytan musallat olur. O şeytan da insanı yoldan çıkarmak için uğraşır. Tek istisnası Peygamber s.a.v. Efendimiz’dir. O buyurmuştur ki: “Benim şeytanım Allah’ın kudreti ile müslüman olmuştur. Bana hayrı emretmekten başka bir şey tavsiye etmez. Beni günaha sevkedici bir vesvese vermez.” Efendimiz s.a.v.’in dışında bütün velilerin bütün alimlerin bütün müminlerin muhakkak bir şeytanı vardır.

Şeytan Adem Aleyhisselam yaratılmadan önce var idi onun yaratılışını gördü. Yaratıldıktan sonra da Adem Aleyhisselam’a ve çocuklarına düşman kesildi. Kur’an-ı Kerim’de “Bir zamanlar meleklere ‘Adem’e secde edin!’ demiştik. Hemen secde ettiler yalnız İblis hariç. O diretti.” (Taha 116) buyuruluyor.

Şeytanın secde etmemesini müfessirler şu sebeplerle açıklıyorlar: Birincisi İblis Adem Aleyhisselam’a türlü nimetler verildiğini gördü. Allah Tealâ Adem Aleyhisselam’ı halife yaptı onu ilimle bilgiyle donattı. Bu yüzden İblis’in kıskançlığı galeyana geldi. İkinci olarak İblis “Ben ateşten yaratıldım Adem topraktan. Ateş topraktan üstündür.” diyerek gurura kapıldı. Üçüncüsü Adem Aleyhisselam’ın genç kendisinin ihtiyar olmasıydı. Bu da hasedine sebep oldu.

Hülasatü’l Beyan’da Araf suresinin tefsirinde ilk defa kıyas yapanın İblis olduğu kendi görüşüyle kendine kıymet biçtiği ve bu kıyasla “Ben Adem’den hayırlıyım” diyerek ilâhi emre karşı geldiği bildirilmektedir.

Allah Tealâ şeytanın düşman olduğunu açıkça bildirmiştir: “İblis secde etmeyince ey Adem dedik. Bu hem senin için hem de zevcen için büyük bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. Sonra yorulur meşakkat çekersiniz. Zira ey Adem senin için cennette acıkmak ve çıplak kalmak yoktur. Burada sen susuzluk çekmeyecek sıcaktan da bunalmayacaksın.” (Taha 117-119)

Şeytanın kandırmasına kapılmamak ona uymamak farzdır. İmam Gazalî Hazretleri de “Şeytanın kalbe giriş yollarını kapamak vaciptir.” buyuruyorlar.

Ebussuud Efendi “Andolsun biz daha önce de Adem’e ahit vermiştik. Ne var ki o unuttu. Fakat onu günah işlemekte kararlı bulmadık.” (Taha 115) ayetinin tefsirinde Allah Tealâ Hz. Adem ve Hz. Havva’ya bir ağaçtan yememeyi onların menfaati icabı olarak emretmişti buyuruyor. Allah Tealâ bu ayet ile hem şeytan sizi aldatmasın hem de siz şeytana aldanmayın buyuruyordu. Bu ağacın yasaklanması insanoğlunun menfaati icabıdır ama onlar düşmanları olan şeytanın sözüne aldandılar. Bu mananın yanı sıra Hz. Adem ile Hz. Havva’nın emri unutarak böyle yaptıkları anlamı da verilmiştir. “Fakat onu günah işlemekte kararlı bulmadık.” ayetinin sebebi Adem a.s.’ın sonradan pişman olup tevbe etmesine bağlanmıştır.

Bütün bu ayetler kıyamete kadar gelecek olan ümmet-i Muhammed’e korunmaları gereken hususları ve uymaları gereken emr-i ilâhiyi bildirmektedir. O da şeytanın düşmanlığından bir an olsun gaflete düşmemeye gayret etmek ve işlenen günahlara samimiyetle tevbe edip bir daha yapmamaktır.

Mehmet Ildırar
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 13:04

Peygamber'e İtaat

Allah Tealâ hepimizi yeryüzüne ibadet ve taat için gönderdi. Dünyada bulunma sebebimiz aslî işimiz budur. Bu ibadet ve taatin gerçekleşmesini de Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e ittiba etmeye O’na uymaya bağladı. Dinini bize O’nunla bildirdi dini nasıl yaşayacağımızı O’nunla gösterdi. Bu nedenle Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in bildirip gösterdiklerine uymadan dinimizin gereklerini yerine getirmemiz mümkün değildir.

Allah Tealâ’nın isminin anıldığı her yerde Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in ismi de birlikte anılır. Habib-i Hüda Efendimiz’in ruhaniyeti bütün ruhlardan önce yaratılmış peygamberlik ise O’na en son gönderilmiştir. Fakat Allah Tealâ Hazretleri bütün peygamberlerden misak almıştır ki peygamberler de O’nun risaletini tasdik edip O’ndan ümmetlerine bahsetmiş O’nun geleceğini bildirmişlerdir.

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in yüceliği güzelliği binlerce sohbetle nakledilse yeterli olmaz. “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasulullah” kavl-i şerifinin içinde Rasulullah’ın anlatılması dil ile mümkün olmayıp ancak kalp ile anlaşılır.

Allah Tealâ Hazretleri Peygamber Efendimiz hakkında ayet-i celilelerde şöyle buyurmuştur: “And olsun ki Allah inananlara ayetlerini okuyan onları arıtan onlara Kitap ve hikmeti öğreten kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar önceleri apaçık sapıklıkta idiler.” (Âl-i İmran 164)

“Nitekim biz size aranızdan ayetlerimizi okuyacak sizi her kötülükten arıtacak size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir Peygamber gönderdik.” (Bakara 151)

Hz. Adem a.s.’ın alnında tecelli eden Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in nuru babası Abdullah’ın alnında tecelli edinceye kadar seçkin ve muteber insanlardan tevarüs ederek gelmiştir. Onun nesebi Adem Aleyhisselam’dan başlayarak en temiz en güzel soy olmuştur.

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’e uymak O’nu sevmek iman ve itaat etmek her müminin üzerine vazifedir. “Peygamber Efendimiz’i seviyorum” demek iman etmekle olur. Allah’a iman kitaplara ve peygamberlerin tümüne iman ile olur. Bir kimse Allah’a ve peygamberlere iman etse de yalnız birine iman etmese iman sahibi olmaz. Bu itibarla yahudiler hıristiyanlar Efendimiz s.a.v.’e iman etmedikleri için küfür içerisinde kalmışlardır. Onun için buyruluyor ki: “O halde Allah’a peygamberine ve indirdiği nura (Kur’an’a) inanın Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Tegabun 8)

Yine buyuruluyor ki: “Şüphesiz biz seni şahit müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ta ki (ey müminler) Allah’a ve Rasulü’ne iman edesiniz...” (Fetih 8-9). Görülüyor ki peygamberler bizlere cennete ulaştırıcı ilâhi rızaya kavuşturucu umduğumuza nail korktuğumuzdan emin edici Allah’ın ikramı hidayet rehberleri olarak gönderilmişlerdir.

“... Öyle ise Allah’a ve ümmi peygamber olan Rasulüne -ki o Allah’a ve O’nun sözlerine inanır- iman edin ve O’na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (Araf 158) ayetiyle imandan sonra Rasulullah s.a.v.’e tâbi olmanın gerekliliği bildirilmiştir.

Bir diğer ayet-i kerimede de şöyle buyruluyor: “Ey müminler! Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin. İşittiğiniz halde peygamberin emirlerinden yüz çevirmeyin.” (Enfal 20)

Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini Rasulullah s.a.v. Efendimiz açıklar anlatır yaşatır. Allah’ın Rasulü olmadan Allah’ı bilmek mümkün değildir. Allah Tealâ buyuruyor: “Eğer ona (peygambere) itaat ederseniz doğru yolu bulmuş olursunuz...” (Nur 54) “Kim Rasul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur...” (Nisa 80). Görülüyor ki Habib-i Hüda s.a.v. Efendimiz’e itaat etmeden Allah’a itaatten söz edilemez. Allah’a itaatin anahtarı O’nun Rasulü’ne itaattir.

Allah Tealâ’nın rızası Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e yakınlaşmadan hoşnutluğunu kazanmadan mümkün değildir. Elbette elçiyi baştacı eden gönderenin katında baştacı olur.

Mehmet Ildırar
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 13:05

Nefs'in Halleri

Allah Tealâ Hazretleri boş bir şey yaratmadığı gibi nefsi de boş yere yaratmamıştır. Nefs denilince yalnızca onun şerli yönü düşünülmemelidir. Nefs şerleri üstünde topladığı gibi hayırları da celbeder. Mesela en başta gelen gazap ve şehvet kuvvetlerini ele alalım. Hayır yönüyle şehvet menfaati celbettiği gibi gazap da zararı defeder.

Nefs olmasa acıkmaz kendimizi soğuktan korumak için giyinmezdik. Evlenerek nesli çoğaltmak şehvetin hayır yönü olurken zina ise şer yönüdür. Gazap kuvveti olmasa vatanımızı savunup düşmanla başetme imkanı olmaz ırzımızı namusumuzu koruyamazdık. Nefs bu yönüyle hayır ve nimet olurken kin tutma intikam insanları tahkir etme ve zulmetmesiyle de şer olur.

Nefs tek bir nefs olmasına rağmen sahip olduğu sıfatlarla farklılıklar gösterir. Yaptıklarıyla zulmanî de olur rahmanî de... Mücahede ile terbiye edilerek ulvi makamlar kazanır. Allah Tealâ aklı yardımcı kılmış dini yolu bildirip uyulması gereken ölçüleri göstermiştir.

Varlıklar nefsli ve nefssiz olarak ikiye ayrılırlar. Melekler nefssiz olup mücahede ve riyazet etmezler. İbadet ve taatte zorlanma yeme içme kavgası mal mülk sevdaları olmadığından makamları sabittir daha ileri gitmezler. İnsanlar ve cinler ise nefs sahibi olarak dinin hükümleriyle dizginlenmeye Kur’an-ı Kerim’le terakki ettirilmeye ve Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in muhabbet ve sünnet-i seniyesi ile terbiye edilmeye muhtaçtırlar ki bizler bunun için yeryüzündeyiz.

Nefsin kötü sıfatlarını tezkiye ile değiştirmek mümkündür. Başıboş terbiye edilmemiş dini hakikati kavrayamamış veya nefsinin sıfatlarıyla hakkıyla cihat etmemiş insanlar için nefs “emmare” makamındadır. Kur’an-ı Kerim’de “Gerçekten nefs devamlı kötülüğü emreder.” (Yusuf 53) buyurulan nefs budur. Emmare makamı kin hırs gazap kibir ucub hased gibi çirkin sıfatlarla insanları helake götürür. Bu sıfatların güzel ahlâka çevrilmesi için insanın mücahede etmesi gerekir.

Nefsin “emmare” makamının bir üstü “levvame”dir. Levvame kötülemek ayıplamak manasındaki “levm”den gelir. Bu makamda nefs hatalarından pişmanlık duyar kendini kınar. Kur’an-ı Kerim’de “Kıyamet gününe nedamet çeken kendisini kınayan nefse yemin ederim ki diriltilip hesaba çekileceksiniz.” (Kıyame 1-2) buyurulur. Levvame nefs emmare nefs kadar saldırgan olmasa da fırsat bulunca emmareliğe döner.

Nefsin üçüncü makamı “mülhime”dir. Bu makamda günahlar nisbeten terkedilmiştir fakat vesvese devam etmektedir.

Dördüncüsü ise “mutmainne” makamıdır. Bu makamda nefsin sıfatı hâli değişmiştir. İsyanın yerini itaat serkeşliğin yerini hayâ ve edep almıştır. Allah Tealâ bu nefs için “Ey mutmain olmuş sükûnet ve huzura kavuşmuş nefs! Sen Allah’tan razı Allah senden razı olarak Rabbine dön.” (Fecr 27-28) buyurmuştur. Ayet-i celiledeki tertibe göre önce kul Allah’tan razı olup O’na yönelmekte ve sonra rızasını kazanıp O’na dönmektedir.

Hz. Adem Aleyhisselam’dan bugüne kadar gelmiş geçmiş insanoğlunun nefsinin ahvali hep aynıdır hiç değişmemiştir. Şimdi değil de başka zamanda yaşasaydım durumum farklı olurdu düşüncesi yanlıştır. Allah Tealâ Hazretleri kaderi gereğince bizi bugün dünyada yaşatıyorsa bizim vazifemiz de bugündür. İmanın hakikatini kavrayarak kutsî vazifemizi idrak etmek ve ona göre yaşamaktır.

Mehmet Ildırar
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 13:06

İlim ve Sabrı Yoldaş Edinmek

İmanın gereklerinden biri de tevbe etmeye inanmaktır. Günah işleyen bir kişinin iki vazifesi var. Birincisi işlediği günahın ardından pişman olup tevbe etmek. İkincisi günah işledikten sonra hemen bir sevap işlemek. Ki o sevap o kötülüğü gidersin. İnsan gizli günaha gizli iyilik aşikâr günaha aşikâr iyilik yapmalıdır.

İyiliğin çeşitli şekilleri vardır. En temel iyilik kalp ile yapılandır. Bu da Allah Tealâ’ya yalvarmak suretiyle af ve bağışlanma dilemek ve O’ndan gayrısını gönülden çıkarmaktır. Diğerleri ise dil ve azalar ile yapılan iyiliklerdir. İbadet ve taatla azaların amelini çoğaltmak ele dile göze ve diğer azalara hayır işletmek onları günahlardan alıkoymakla da iyilikler artırılır.

Allah Rasulü s.a.v. Efendimiz buyurur ki: “Beş vakit namaz bunlar arasındaki günahlara kefaret olur. Fakat büyük günahlar hariç. Şayet ısrar düğümü çözülmezse günahların affı zorlaşır.” Israr düğümü günahta ısrar edip tevbeyi sürekli bozmaktır. Nitekim tevbenin en önemli şartı bir daha işlememektir. Hadis-i şerifte de tevbesini bozan kimsenin Allah Tealâ ile istihza etmiş gibi olacağı buyurulmuştur.

Tevbeyi sadece dil ile yapmak yeterli değildir. Tutum davranışla da yapmak lazımdır. Yani ne tür günaha tevbe edildiyse onu bir daha işlememelidir. Dil ile tevbe edip o çirkin işe devam ediliyorsa buna “yalancı tevbesi” denir.

İstiğfar yani bağışlanma talep etmek günahları yok eder. Peki bu istiğfar nasıldır? Bu sorunun cevabını Sehl b. Tüsterî k.s. şöyle veriyor: “Önce ‘isticâbe’ yani Allah’tan cevap ve kabul bekleme tevbesi yap. Sonra ‘inâbe’ yani günahtan dönüş... İsticâbe azalarla inâbe ise kalp ile ameldir. Tevbe de günahı ve isyanı terk etmektir.”

Tevbeye inanmak farzdır. Allah Tealâ tevbe ile mümini hiç günah işlememiş bir hale getirir. Tevbe rahmet kapısıdır. Kulların tevbesiz olarak kurtuluşa ermesi zordur. Allah Rasulü s.a.v. dahi günde yetmiş defa tevbe ettiğini buyurmuştur. Kur’a-ı Kerimde 9. surenin adı Tevbe Suresi’dir. Bu surede bildirildiğine göre tevbe geçmiş günahları bağışlatır ve insanın Allah katında kıymetini artırır.

Yukarıda ısrarın tevbeye mani olduğunu söylemiştik. Bundan kurtulmak için nefsin arzularına uymamak gerekir. Nefsle mücadele etmek gerekir. Böylece kötülüklerden iyiliklere geçilebilir.

Aslında günahlardan kurtulamamanın bir sebebi de gaflet halidir. Dünyaya duyulan aşırı sevgi halidir. İmam Gazalî rh.a.’in buyurduğuna göre gafletten kurtulmanın da iki çaresi vardır ve bunlar sabır ve ilimdir. Sabrın da üç türlü olduğu söylenir. İlki bela ve musibetlere sabır; ikincisi haramlardan sakınmaktaki sabır; sonuncusu ise ilâhi emirleri yerine getirmekteki devamlılık ve sabırdır. Sabrı bu üç yönüyle tatbik edeni Allah Tealâ gafletten kurtarır.

İlim ise kişinin yaptığı kötü amellerin çirkinliğini bilmesidir. Bunun yanında tevbenin sebeplerinin ve günaha giden yolların hükümlerinin farkında olmaktır. Zira bu farkında olma durumu kişiyi daima uyanık tutar ve haram sınırını bilmesini sağlar. Öyleyse müslümana bu hayat yolculuğunda lazım olan ilmi önder seçmek ve sabrı da azık edinmektir.


Mehmet ILDIRAR
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 13:10

KALP HİKMETİN BEDEN NEFSİN KAYNAĞIDIR
Ebu’d-Derda (R.A.) Hz. Peygamber (A.S.)’den duyduğu şu hadis-i şerifi naklediyor:
“İlim elde etmek için yola çıkan kimseyi ALLAH cennet yollarından bir yola iletir. Melekler ilim talebelerinden memnun oldukları için üzerlerine kanatlarını gererler. Gerçekten ilim elde etmek için uğraşana gök ve yerdeki bütün varlıklar hatta sudaki balıklar bile istiğfar ederler. İlim sahibi alimin sadece ibadet eden abidden üstünlüğü dolunayın ışık vermede diğer yıldızlardan üstünlüğü gibidir. Muhakkak alimler peygamberlerin vârisidir. Peygamberler dirhem ve dinar gibi bir mal miras bırakmadılar. Onlar sadece ilm-i zahir ve ilm-i batını miras bıraktılar. Kim bu ilimden alırsa büyük bir pay elde etmiş olur.”
Beşeriyetin babası Hz. Adem (A.S.)’e verilen ilk şey ilim ve hikmet oldu. Daha sonra bu evlatlarına intikal etti. O’na unutma şeytana ve nefsine uyma özellikleri de verildi. Bu da çocuklarına intikal etti.
Kur’an-ı Mucizü’l Beyan’da bildirildiği üzere Zekeriya (A.S.) dua etti ve ALLAH ‘tan risaletine vâris olacak bir evlat istedi. Zira peygamberler miras bırakmazdı.
“Alimler peygamberlerin vârisidir.” hadis-i şerifine göre acaba hangi ulema ALLAH Rasulü’nün vârisidir?
Mal ve meta peşinde koşmayan hoca alimdir. Eğer bir hoca mal ve metayı hedefleyip sadece bunları miras bırakırsa bu hal hadis-i şerife muhaliftir. Böylece ulemanın bir vasfı ve Ebu’d-Derda Hazretleri’nin naklettiği hadis-i şerifin sırrı ortaya çıkmış oldu.
Allahu Tealâ Adem (A.S.)’ı yaratacağı zaman Cebrail (A.S.)’a yeryüzünün dört bir tarafından birer avuç toprak getirmesini emretti. Getirilen bu değişik topraklar yoğurularak Adem (A.S.)’m vücut hamuru meydana geldi. Allahu Tealâ Adem (A.S.)’ın toprağının cevherlerine hitab-ı ilâhîyi işitme ve cevap verme kabiliyetlerini bahşetti.
Allahu Tealâ Adem (A.S.)’ın hamurunu tamamlayıp ruhundan nefyettiği zaman böylece ilim ve hikmet de kendisine verilmiş oldu. Böylece O kendisine ruhun üflenmesi ile ruh ve ruhanî özelliklerin sahibi yaratılış toprağının cevherinde bulunan türlü istidatlarla da nefis ve nefes sahibi oldu. Yani Adem (A.S.)’ın kalbi hikmetin bedeni heva ve nefsin kaynağı olurken tabiatı da nesilden nesile intikal etti. İlim ve hikmet ise Ebu’d-Derda hadisinin sırrıyla ancak ona talib olanlara kaldı. Yani her babadan oğula ilim ve hikmet geçmedi. Allahu Tealâ ilmi ilim talebi ile yola çıkan kimseye verdi.
Adem (A.S.)’m oğlu Habil torunları Şit (A.S.) Hud (A.S.) Nuh (A.S.) ilim ve hikmet sahibi olurken diğer oğlu Kabil ise nefis ve hevanın sahibi oldu.
Bu hal ile Adem (A.S.) maddi doğum ile nefsi manevi doğum ile ilim ve hikmeti ve dolayısıyla mürşidliği veliliği nebiliği evladlarma intikal ettirdi. Bu miras yaradılışımızdaki manevi cevherden ilim ve hikmetten kaldı. Artık dileyen manevi doğuştaki ilim ve hikmeti tahsil için mürşidini aradı. Dileyen de maddi doğuşun tabiatında kaldı.
Mehmet Ildırar
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından Bi_iznillah 12.10.10 13:14

İLÂHİ NUR VE İNSAN YÜZÜ
İnsanın yüzü Cemalullah’ın aynası durumundadır. Her bir insanın yüzünde ilâhi esmanın ’ın nakışının ayrı ayrı mührü vardır. Her birimizin yüzü bir avucun içerisine sığacak kadar olduğu halde milyarlarca çeşitli oluşu bu Ahmet’tir bu Mahmut’tur bu Hatice hanımdır diye birbirinden ayırt edilebilmesi ilâhi mührün ilâhi nakışın eseridir. Her birimizin yüzünde ilâhi tecelli ve kudret-i sübhaniye aks eder. İmanın nuru güneşin parlaması gibi müminin yüzünde parlar.
Fakat bu yüzünü yaratıcısına çevirenler içindir. Yoksa ALLAH’ı bırakıp mahluka yüz çevirilirse o insanın yüzü hayvanatın yüzü gibi olur. Ama hayvanat fıtrat-ı ilâhiye ile Rabbini bilir mahluka yüzünü çevirmez. İhtiyacı kadar yüzünü nebatata çevirir ama yüzünü fıtrat-ı ilâhiyeye göre Rezzak-ı Kerim’e çevirir. Kanaatkârdır itaatkârdır. Tealâ tarafından rızkının devamlı verileceğini bilen hayvanat rızkı bizim gibi hırsla ambarda saklamaz efendisinin önüne bıraktığı arpasını buğdayını yulafını yer ayağıyla devirir üstünde yatar. Bilir ki Rezzak-ı Kerim yenisini göndermeye muktedirdir. İnsan ise rızkının üstüne düğüm atar rızkın gelmemesinden endişe eder.
İnsanoğlu yüzünü kendini yaratan ALLAH ’a döndürmeye mecburdur. Bu yüzde iki gözü bir dili vardır. Dil tamamen ALLAH’ın rızasını elde etmeye tahsis edilecektir. İki gözden biriyle dünyaya bakma mecburiyeti varsa diğeriyle de kendini yaratana bakmak zorundadır. Yoksa yüzü ALLAH’ın azametine nuruna ayna olmaz. O yüzün arkasında da bir beyin vardır. Kâmil insanların beyni bütün insanlığa nur saçacak Cevher-i Rabbaniye ile doludur.
Tevhid ile marifet-i ilâhiye ile ’a olan ülfet ve ünsiyeti artırmak suretiyle yüzümüzün ALLAH’a çevirilmesi gerçekleşir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in getirdiği yolda istikamet sahibi olmak insanı nefsinin seçip benimsediği sahte mabud ve mahbuplardan ALLAH’a çeviren yegâne yoldur. Kim Rasulullah s.a.v.’in sünnetini ihya etmeye çalışırsa muhabbet-i ilâhiye onu kuşatır.
Rasulü’ne ittiba ederek rızaya ermek için tevbe etmek kâmil bir rehbere tabi olmak ve daima zikrullah ile meşgul olmak tek emin yoldur. İnsanın kurtuluşu kemâlatı nefsinin mahbuplarından sevgililerinden yüzünü Tealâ’ya çevirmesine bağlıdır. Kulun vazifesi taat ve zikirle bunu ele geçirmektir.
Zikir öyle bir nuranî tılsım öyle bir cevher öyle bir Rahmet-i Rahman’ın eseridir ki kim zikri kalbine doldurursa yüzünde Sure-i Fetih’teki gibi secde eseri görülür. ALLAH’ı marifet sıfatıyla tanıdığı belli olur.
Bediüzzaman Hazretleri demiştir ki:
“Ey aziz olan kimse; bil ki Kelime-i Tevhidin ve Tealâ’nın Esma-i Hüsna olan ismi şeriflerini tekrar ile zikre çokça devam etmek insan kalbini pek çok şeylere bağlayan bağları nefsanî ipleri kırmak içindir. Nefsin tapacak derecede put ittihaz ettiği sevgililerinden yüzünü çevirmek içindir.”
Bu itibarla Allahu Azimüşşan’ın tevhid ve esmasının tekrar tekrar zikriyle kalbi bağlayan nefsanî sıfatların koparılmasıyla yüzümüz yani ALLAH’ın aynası rahmet dairesine girer.ALLAH ’ın kudretinin nakşı olan yüzümüz zikirle itaatle amel-i salih ile nurlanır. Aksi halde nefse ve şeytana çevrilen yüz ilâhi nura mazhar olmaz; dünyada da ahirette de kara olur.
Şu halde bu yüz ya mabuda ya da mahluka çevrilecektir. Gerçekte nefsinin menfaatini düşünen onun iyiliğine çalışan nefsinin şeytanla işbirliğini engeller cehenneme düşmesini engellemek için her türlü tedbiri alır. Böylece dünyada da ahirette de kalbi pak yüzü ak olur.
Mehmet ILDIRAR
Bi_iznillah
Bi_iznillah
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden  Empty Geri: Mehmet Ildırar Ağabeyimizin kaleminden

Mesaj tarafından demirci mustafa 23.10.10 20:45

Allah cc. razı olsun,emeklerinize sağlık.
Allah cc. zikretmek amellerin en efdalidir.
(Vele zikrullahi ekber).
Cenabı Allah cc. Kuranı Azimüşşanda böyle buyuruyor:Zikir en büyüktür.
Zikir en büyüğü anmak hatırlamak,dil ile, kalb ile,yaşantı ile,yatarken otururken ayakta iken,her halde Allah cc. ile beraber olmak,ne güzel ve güzelliklere kavuşturacak çok önemli amellerden.
Beni anın Bende sizi anayım,buyuruyor Rabbimiz,biz anınca bizim andığımız meclisten daha üstün bir mecliste Rabbimizde bizi anıyor,ve işte bakın kuluma beni zikrediyor,onu Ben seviyorum sizlerde sevin,buyurur.
Allah cc. zikredenlerden fikredenlerden eylesin.
Allah cc. emanet olunuz selam ve dua ile.
demirci mustafa
demirci mustafa
SADIK ÜYEMİZ
SADIK ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz