.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Salava10


Join the forum, it's quick and easy

.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Salava10
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giriş yap

Şifremi unuttum

Kimler hatta?
Toplam 252 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 252 Misafir :: 1 Arama motorları

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
» Kutsalınıza Hakaret Edilmesi İncitiyormuş Değil mi?
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime122.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN

» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime112.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN

» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime112.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN

» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime117.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN

» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN

» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN

» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN

» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN

» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN

» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN

» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN

» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN

» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN

» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN

» Ne NeDiR?
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime120.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN

» ÖĞÜT VEREN AYETLER
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime120.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN

» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime122.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN

» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN

» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN

» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Icon_minitime111.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN

Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN

Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

Anket

İRFaN MeCLiSi & RaH-ı AŞK FoRMuMuZa NaSıL ULaŞTıNıZ?

Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_lcap67%Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_rcap 67% [ 4 ]
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_lcap0%Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_rcap 0% [ 0 ]
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_lcap0%Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_rcap 0% [ 0 ]
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_lcap0%Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_rcap 0% [ 0 ]
Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_lcap33%Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Vote_rcap 33% [ 2 ]

Toplam Oylar : 6

RSS akısı


Yahoo! 
MSN 
AOL 
Netvibes 
Bloglines 


Kasım 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
    123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Takvim Takvim


Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları

2 posters

Aşağa gitmek

Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Empty Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları

Mesaj tarafından EyLüL 12.08.10 23:39

Birgün otomobille büyükbir buğday tarlasından geçiyorduk. Biz bunların ekmek olup yenmesini düşünüyorduk. Bu sırada Üstad bize, 'Ekmeği sizin, tefekkürü benim' dedi.”
Bu hâtırayı anlatan Zübeyir Gündüzalp ağabey. Üstad Bediüzzaman’ın en yakın talebelerinden.

Aslında buğday tarlasını görüp, belki milyonlarca başağın insanlar için yaratılışı ve oradan elde edilecek mahsüllerin nice insanın rızkı olarak sofraları süslemesi de bir nevi tefekkürdür. Bu noktadan hareketle, aktardığımız hatıradaki “tefekkür” kavramının izafî; yerine ve kişeye göre belki de seradan süreyyaya kadar basamakları olduğuna hükmedebiliriz. Üstad Bediüzzaman’ın “Ekmeği sizin, tefekkürü benim” ifadesindeki
vurgudan belki böyle bir netice çıkarmak mümkündür.

Bu durumda, tefekkür konusunu, sözlük veya terim mânâsıyla, belli başlı âlimlerin tarif ve izahlarına göre açıklamak hakikî tefekkürün koordinatlarını belirlemede yeterli olmayabilir. Teoriden ziyade pratik ve uygulamalı örnekler hayatımıza aktarma ve bunu bir bilinç ve şuur haline getirmede daha kesin ve daha kestirme bir yöntem olabilir.

İşte böyle bir yöntemi takip etmede önümüzde gayet canlı ve dikkat çekici bir örnek vardır. O da, başta Zübeyir Gündüzalp’in bir müşahedesini aktardığımız, mücessem ve müşahhas bir tefekkür örneği olan Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatıdır.


BÜYÜK KİTAP


Bediüzzaman’ın bir diğer yakın talebesi Bayram Yüksel, kırlara ve dağlara yaptıkları tefekkür gezileri esnasında şahid olduğu tablolar, aynı zamanda “tefekkür” kavramının derinlikleri hakkında bize önemli ipuçları verir.

“Üstadımız kırları gezerken kitâb-ı kebiri mütalaa ederdi. Bizlere de hem arabada giderken ve gelirken 'Keçeli, keçeli siz de şu kitab-ı kebir-i kâinatı okuyun' derdi.”

Bayram Yüksel’in bu cümlesinde geçen “Kitab-ı Kebir,” diğer ifadeyle “Büyük Kitap” bütün Kâinattır. Yâni Kâinat, bir kitaptır. O kitapta Rabbimizi, O’nun sonsuz güzellikte ve mükemmellikte olan isim ve sıfatları anlatan sayısız âyetler bulunur.



Bediüzzaman’ın bu büyük kitabı, bu görülen, müşahede edilen ve birebir yaşanan Kâinat kitabını okurken sergilediği tavır da başkaca derslerle dolu. Bir rahlenin önünde diz çöküp ayet ayet, sayfa sayfa Kur’an-ı Kerîm’i büyük bir huşû ve huzûr ile okuyan hâfık kurrâlar misali…

Bediüzzaman, yakın talebesi Bayram Yüksel’in ağzından kâinat kitabını şöyle okuyordu:

“Kırlara gittiğimizde en yüksek yerlere çıkardı. Bazen yüksek ağaçların ve taşların başına çıkardı. Namaz kılarken de yüksek taşların başını tercih ederdi. Kırlarda cemaatle namaz kıldığımızda bizlere imamlık ederdi. Namaz vakti girdiğinde muhakkak ezan okuturdu. Üstadımız bizlere, 'Sizlerdeki gençlik bende olsa, şu dağlardan inmem' derdi. Daima kitab-ı kebir-i kâinatı mütalaa ederdi.”


Aktardığımız bu iki hâtıraya bir başka açıdan da yaklaşmak mümkün. Kırlara ve dağlara yapılan geziler sırasında görülen alan, bütün dünya düşünülecek olursa yok denecek kadar küçük bir alandır. Hele bir de bu kıyası dünyamız ve güneşimizinde içinde bulunduğu galaksimiz ve o galaksinin de yok denecek kadar küçük kaldığı bütün kâinat düşünülecek olursa.

Ancak burada önemli olan bakış ve idrak ediştir. Bilinçtir, şuurdur. Bir meleke halinde tüm benliğiyle, tük hücreleriyle, tüm ruhuyla, ruhundaki tüm hisleriyle, kısaca her şeyiyle en küçükten en büyügüne kadar Kâinat kitabını harf harf, kelime kelime okuyabilmedir. Bu öyle bir okuyuştur ki, hakikatin derinliklerine nüfuz edebilen bir kişi, Üstad Bediüzzaman’ın bir küçük çiçekteki veya böcekteki âyetleri okurken, o engin tefekkür hâletiyle aynı anda güneşleri, yıldızları ve galaksileri de okuduğunu rahatlıkla müşahede edebilecektir. Çünkü
bir zerre ile güneş âyet oluş özelliğiyle aynı kefede bulunur. Belki bir zerre yerine göre güneşten daha ağır ve hakikatli konumda olabilir.


Tıpkı bir tek damla ile koca bir okyanus arasındaki ilişki gibi.



Bediüzzaman’ın tefekkürü işte böyle bir tefekkürdür. Bizim ölçülerimize göre tefekküre bile konu olmayan, sıradan, hattâ yüzümüzü ekşiterek, dudağımızı burkarak bakışlarımızı uzaklaştırdığımız varlıklara, görüntülere Bediüzzaman belki dünyalar kadar değer verir.

İnanmıyorsanız, kendi kendimizi bir hesaba çekelim.

Rahatlamak için, sıkıntılardan arınabilmek için, biraz gezip dinlenmek için kırlara, bizim tabirimizle pikniğe gittik. Yanımızda aile fertleri veya yakın arkadaş çevremiz bulunuyor. Birkaç saatlik böyle bir gezi programımızda “tefekkür” sayabileceğimiz süre ve hadiseleri bir düşünelim. Bu noktada geçmişteki benzer faaliyetlerimizi de dikkate alabiliriz.

Acaba, hakikaten tefekkür nitelikli faaliyetlerimiz içinde köpeklerin havlaması hiç yer aldı mı?

Bir kaplumbağa, kurbağa ve kertenkele böyle bir tefekkürde ne kadar ve nasıl yer aldı?

Bu teste benzer başka sorularla devam edebiliriz. Bakın Bayram Yüksel ağabey, Üstad Bediüzzaman’la alâkalı hatıralarının bir yerinde ne diyor:

“Bütün mahlûklarla alakası vardı. Ağaçlara, taşlara ve hayvanlara çok acîb şefkati vardı. Hattâ yollarda köpek görse bize der; 'Bunlar çok sadık hayvanlardır. Bunların koşmaları, ulumaları sadakatlarının iktizasıdır' derdi. Kırlarda gezerken kaplumbağa görürse onunla çok ciddî alakadar olur, 'Maşaallah, bârekallah ne güzel yapılmış, şundaki san'atı sizlerden geri görmüyorum' derdi.”



Hakikî tefekkürün mahiyeti ve temel özellikleri bu ifadelerde kendini belirgin bir şekilde kendisini göstermekte. Daha da ilerisi, hakikî tefekkürün bir şuur ve meleke haline gelişine de çok dikkat çekici bir örnek olarak da niteleyebiliriz.

Yine Bayram Yüksel’in, Son Şahidler isimli eserin 3. Cildinde aktarılan hatıralarından kısa bir anekdot daha aktaralım:

“Bazen karıncaları görse veyahut bizler bir taş kaldırsak ve altından karınca çıksa, taşları gelip koydurur, 'Hayvancıkların rahatını bozmayın' derdi. Kırlarda avcıları gördüğünde, 'Tavşanları ve keklikleri vurmayın' derdi. Ve, 'Diğer hayvanları incitmeyin' der ve nasihatte bulunurdu. Hattâ çok kişileri avcılıktan menetmişti.”

Karıncaların yuvasını bozdurmayacak, bozulursa hemen telafisini düşünecek, bozanlara nasihatlerde bulunacak bir tefekkür örneği. Belki hemen herkesin normal gördüğü avcılık konusunda, avlananlara tavşanları, keklikleri vurmamayı öğütletecek, sadece onları değil, avlanmanın dışında başka mahluklara da rahatsızlık vermemelerini nasihat ettirecek bir tefekkür boyutu.

Tarife ve söze sığmayacak kadar geniş ve derin bir hayat anlayışı.

Öyle bir tefekkür ki, bütün kâinat karınca, bütün âlemler tavşan veya keklik, güneşler birer kelebek, yıldızlar birer sinek olsa bile, çapı ve derinliği hiç değişmeyecek bir tefekkür.



AĞAÇLAR ZİKREDİYOR


Aslında Çam Dağı, Isparta’daki Barla Dağının bir tepesidir Çam Dağı. Bu tepenin güney yamacında, Üstad’ın tefekkür meânlarından birisi de Çam ağacı. Yakın talebelerinden Mustafa Çavuş, Abdullah Çavuş ve Abbas Mehmet bu ağaca üstü açık tahtadan bir kulübe inşa etmişler. Bediüzzaman da bu kulübeciğe çıkar, namaz kılar ve tefekkür ederdi. Hattâ bazı eserlerini de burada telif etmişti.

Bayram Yüksel, bu ulvî tefekkür mekânıyla ilgili, yine tefekkür eksenli bir başka hatırasını şöyle aktarır:

“Çam Dağında bazen ağaç lâzım olurdu. Bu ağaçları, Karaağaç köşkündeki menzilinin tamiri için kullanırdık. Üstadımız rastgele ağaçları kesmemize mani olurdu, 'Ağaçları kesmeyin, onlar da zikrediyor' derdi.”
EyLüL
EyLüL
BAĞIMLI ÜYEMİZ
BAĞIMLI ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları  Empty Geri: Bediüzzaman Aynasında Tefekkür Yansımaları

Mesaj tarafından &AHİRZAMAN& 13.08.10 18:47

Vefa imandandır, vefası olmayanın imanı olmaz
demiş söz sahibi, ‘kıyamet gününde her vefasızın başına bir bayrak
dikilir, bu vefasızlık etmiştir diye alem halkına ilan edilir’ buyurur
Alemin Efendisi.
Allah’a karşı vefa
Rasülüne karşı vefa
Üstadına karşı vefa
Sevenlerine karşı vefa
Binbir rengi var vefanın. İmam Nursi bir vefa
imamı. Sadece insanlara karşı değil, sığındığı yüce dağlara, zikir
arkadaşı ulu çınarlara, kullandığı eşyalara karşı vefa imamı. Kim bilir
Allah’a karşı vefası nasıldı. Ona denk bir gönül bulunsa da bu gönül
bestesinin nağmesini bize duyurabilseydi ah ne olurdu. Ah ne olurdu
O’nun Allah Rasülüne karşı olan vefasını anlaya bilseydik. Söz
tükenince sükut haddini bilmektir…!
“ÜSTADIM GELECEK” DİYE BEKLEYEN BİR VEFA ÖRNEĞİ
İmam Bediüzzaman talebelerine “en yakın dost ve
en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd
kardeş olmak iktiza eder” der ve öyle ederdi.
Ben Urfa’ya geleceğim beni orada bekle dediği için on yıl orada “Üstadım
gelecek” diye bekleyen bir vefa örneği şöyle derdi; “Üstadımız hiç
kimseyi incitmek istemediği gibi, eski sadık dostlarını da hiç unutmaz,
onları ne zaman hatırlarsa göz yaşı dökerdi. Onun şefkatini ve
dostlarına sadakatını bilmeyen azdır.”(1)
İslam’a, Devlet-i Âliyye’ye, hilafet
saltanatına, ezana, Kur’ana, ecdad yadigarı şanlı maziyi şerefle temsil
eden her şeye ihanet edildiği bir dönemde bir avuç insan, kırık birkaç
gönülle bir vefa burcu dikmek için yola çıkmışlardı. Tek bir şiarları
vardı, sadakat. Bir tek dili konuşuyorlardı vefa.
“Dahi nezrim bu ki bu can sana kurban olacak” diyen, canını o vefa sultanına kurban ediyordu ayrılık saatinde.
Eğer ona vefa yolunda, ecel şerbeti içmek gerekirse, “Ya Rab Canımı al
Üstadıma zarar gelmesin” diyor hemen orada candan geçiyordu.
Eğer lazım olsaydı o “vefa kafilesi” birer birer canlarını sunacaklardı. Asrın imamının önünde.
Vefa kafilesi, Eskişehir’de sınandılar,
Denizli’de sınandılar, Afyon’da sınandılar. Hayatı bırakıp ölüme
döndüler ama sözlerinden dönmediler, Üstadlarının ardından
çekilmediler. Bir vefa burcu diktiler tarihin önüne. Türk milletinin
bin yıllık mazisine yakışır bir vefa destanı yazdılar. Sabırla,
çileyle, gözyaşına katık olmuş dua ile. Geçen ecdadımız, ya da parlak
bir istikbalde gelecek olan neslimiz dönüp o günlere baktıkları zaman
‘tüh şu vefasız zamana’ diyeceklerken, yüz akımız oldular. Şerefimizi
kurtardılar.
BEDİÜZZAMAN GÜNLERCE HAFIZ ALİ’NİN ARDINDAN AĞLADI
Hafız Ali üstadının hastalığını işitmiş, “Ya Rab üstadımın yerine beni al” diye dünyayı bırakıp berzaha gitmiş.
Geride kalanlar anlattı:
“Denizli Hapishanesinin sıkıntı, meşakkat, rutubet ve betonunun insan
kanını bir sünger gibi emmesine dayanamayan İslâm köylü Hafız Ali
(Ergün) hastalandı ve vefat etti.
Çok zayıf ve nahifti, Allah yolunda, gurbet hapishanesinde şehid
olmuştu. Kıymetli bir Nur talebesi idi. Hapishaneden beraet edip
tahliyemizde, Üstadımızın ilk işi Denizli’nin yeşillikler içindeki
kabristanına gitmek oldu. Hafız Ali’nin kabri başında Kur’ân okundu.
Üstad hazin bir dua yaptı. Elini semaya kaldırdı. ‘Bu şehid bir
yıldızdır’ dedi. O sırada gayr-i ihtiyarî başımızı kaldırdığımızda,
semada ışıl ışıl bir yıldız parlıyordu.”(2)
Vefa sultanı Denizli hapsinden tahliye
edildikten sonra iki ay kadar şehri terk edip gidemedi. Günlerce Hafız
Ali’nin ardından ağladı. “O büyük şehid, Denizli’yi bana sevdiriyor,
daha buradan gitmek istemiyorum” diyordu.
Bu arada iki defa hapishaneye geldi. İçerdeki mahkûmları ziyaret edip,
görüşmek istedi. Fakat Deli Müdür razı olmadı, görüştürmedi.(3)
İÇERİDE NURLU ÜSTAD, SADIK BEY’İ AYAKTA BEKLİYORDU
Onu anlayamayanlar onun yüreğindeki sevgiyi
kıskanıyorlardı. Dünyayı kasıp kavuracak silahları icad etmişlerdi
gerçi, binlerce masumu yetim bırakacak yangınlar çıkarabiliyorlardı.
Ama İmam Nursi’nin etrafındaki vefa burcunu yıkamıyorlar, zeminin
kalbine saldığı sevgi çığlığını susturamıyorlardı.
Şaşkındılar şaşkın kaldılar. Şaşkınlıklar içinde çaresizlikle Emirdağ’a sürgün ettiler. Günler akıp gitti bir süre.
Ve bir gün Denizli Hapsinin acılarını, sevinçlerini kalbinde toplayıp
gelen bir Bey’in o vefa sultanının kapısına geldiğini haber verdiler.
“İçeride Nurlu Üstad, Sadık Bey’i ayakta bekliyordu. Sadık Bey ani ve
çevik bir hareketle Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ayaklarına kapandı.
Sadık Bey hüngür hüngür ağlıyordu. Ilgaz dağlarının namlı yiğidi Sadık
Bey, Ulu Sultanın huzurlarında âdeta masum bir çocuk olmuştu.
Üstad omuzlarından tutmuş; ‘Kalk kardaşım Sadık Bey, kalk’ diye kaldırmaya çalışıyordu ama ne mümkün!
“Evladım, Sadık Bey, kalk ayağa bana hakkını helâl et. Sen bana Denizli
hapsinde dokuz ay çorba pişirdin, bana hakkını helâl et’ diyordu.
Nice zaman sonra Sadık Bey ayağa kalktı, kucaklaştılar, bir kucaklaştılar ki, aman yâ Rabbim, ne muhabbet, ne samimiyet!” (4)
İKİ TATAR KADIN RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINI YAZMAMA VESİLE OLDULAR
Bir gün huzuruna bir ziyaretçisini kabul etti. Ona sordu “Kardaşım sen hangi millettensin”
“Tatarım” dedi. Üstadım ben Tatarım!
Bu kelime çok uzaklara aldı götürdü Üstadı. 30-40 yıl öncesine.
Sibirya’nın soğuk kar çöllerinde, uzun ıssız gecelerinde esir kaldığı
yıllara:
“Bir zamanlar esarette iken, Kosturma’da iki ihtiyar Tatar kadını, bir
küçük pencereden benim yiyeceğimi getirip, bana yardım ediyorlardı.
Belki de onlar benim kurtulmama ve Risale-i Nur Külliyatını yazmama
vesile oldular. Bütün Tatar kabilelerini beş vakit duama kabul etmişim.
Hattâ 1948′de bana zehir veren Afyon savcısı da Tatar’dı. Abdülvahid,
sen neredeyse onu ara bul, mektup yaz. Cehennemin azaplarını çekeceğimi
bilsem, ondan hak talep etmeyeceğim. Hakkımı helâl ettim.” (5)
Aziz Üstadım! Sen bizleri affet! Seni ne dostlarına ne düşmanlarına hakkıyla tanıtamadık!
Feleğin kadri müsait olsaydı da seni anlatanlar senin soluğunu buzullara üfleyebilselerdi. Gül gülistana dönerdi kutuplar.
Emanet ettiğin Nur tohumlarına, senin sevgin ile su verip vefayın
toprağına dikebilseydik eğer, ölmüş kalplerin gıdası olurdu bütün
satırlar!
Gurbet ne demek ona sormalı, gariplik ne demek o bilir elbet. Asırın garibi, kimsesizliği bilmez mi?
“Bir tane çok fakir bir kadın vardı. Dokuz
yaşında bir çocukları ölmüştü. O çocuğun cenazesinin arkasından
Bediüzzaman Hazretleri kabre kadar gitmişti. Herkes ‘Bediüzzaman
gidiyor’ diyordu. Orada ben de görmüştüm.”(6)
BARLA’DAKİ ÇINAR AĞACINI GÖRÜR GÖRMEZ YAŞLAR BOŞALDI
Üstadın yaşadığı menzillere vefasının,
madde-menfeat kıskacı arasında sıkışıp kalan gönüllerce anlaşılması
oldukça zor olsa da anlamayı denemek yeni bir yolculuğa çıkmak değil
midir?
“Ben Barla’yı, Süleyman ve Tevfik gibi kardeşlerimi unutamıyorum.
Hayalen çok vakitlerde kendimi orada tahayyül ediyordum. Ahir hayatımı
da o mübarek yerde geçirmek isterdim ve bazı vakitte Senirkent’te
oturmak arzu ederdim. Fakat şimdilik ihtiyar elimde değil. Isparta ve
civarı benim için taşı toprağıyla mübarektir. Isparta’nın
Medreset’üz-Zehrâsı ise; umum Anadolu Üniversitesi ve alem-i İslâmın
darü’l-fünunu olacağını kuvvetle ümit ediyoruz. Onun için ben kabrimi o
havalide istiyorum.’
Vefa sultanı olan Nur Üstad, ilk talebelerinin
bulunduğu Nurların telif merkezi olan Barla’yı 25 yıl kadar göremedi.
Gözlerini yummakla gündüzü gece yapacaklarını sananlar onu serbest
bırakmamışlar yıllar yılı zindan hücrelerinde ya da göz hapsinde
tutmuşlardı.
Yalancı fecrin doğduğu yıllarda yaşanan yarı aydınlık bir günde Barla’ya döndü:
Barla’ya geldiğinde güzel bir bahar günüydü. Barla’daki talebelerinin
mühim bir kısmı Üstad’ı karşıladılar. Üstad, sekiz senelik ikâmetgahı
olan Medrese-i Nuriyesine yaklaşırken kendini tutamadı, mübarek
gözlerinden yaşlar boşandı. Haşmetli çınar ağacı da adeta kendisini
selâmlıyordu. Üstad, o mübarek çınar ağacına sarılmış hıçkırıklarla
ağlıyordu. Yanındaki talebeleri ve ahaliden kendisini yalnız
bırakmalarını istedi. Sonra, Nur Dershanesi olan odasına girdi ve iki
saat kadar kaldı, hazin ağlayışı dışarıdan işitiliyordu. (7)
VE 40 YILLIK KAŞIK VEFASI
Üstadımız kullandığı eşyalarına karşı da vefalı davranırdı.
“Birgün Zübeyir, ortasından kırılmış bir kaşık getirdi. Bu kaşığı tamir
etmem için Üstad göndermişti. Kaşık alüminyum olduğu için kaynak
tutmuyordu. Kolayından gidip, on kuruşa bir çay kaşığı aldım, bunu
Üstada götürdüm. Üstad bana, ‘Kardaşım sen bilmiyor musun? Bu kaşık
benim kırk yıllık arkadaşımdır’ dedi. Bu defa çaresiz tekrar dükkâna
geldim. Küçük bir saç kestim kıvırdım ve kaşığı içine geçirip iyice
sıkıştırdım. Sağlamlaşınca götürüp Üstada verdim. Çok memnun oldu ve bu
tamirat için bana yirmi beş kuruş verdi.”(8)
Senin hatıralarına biz de vefa göstereceğiz
Üstadım! Bu hatıralar vefasını kaybetmiş bir dünyada bize can azığı
olmaya devam edecekler.
DİPNOTLAR:
1-Abdullah Yeğin, Necmeddin Şahiner, Son Şahitler. 1/377
2-Selahaddin Çelebi, Şahiner, 1/143
3-Hasan Değirmenci Gardiyan, Şahiner, c1.s.32
4-İsmail Fakazlı, Şahiner, 5/43
5-Abdülvahid Tabakçı, Eskişehir, Tatar’dır, Şahiner, 3/64
6-Zehra Dolmacı, Bediüzzaman’ı Gören Hanımlar, s. 108
7-tarihçe-i Hayat, s. 675
8-Abdullah gayretli oğlu, Emirdağ, kalaycı, şahiner, 4/21

Ramazan Balcı
&AHİRZAMAN&
&AHİRZAMAN&
AKTİF ÜYEMİZ
AKTİF ÜYEMİZ


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz