Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 258 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 258 Misafir :: 2 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
BiZi BaĞLaYaN KaDeR
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·. _.: FİKİR ATLASI :._.·´¯) :: MURAKABE VE MUAMMA
1 sayfadaki 1 sayfası
BiZi BaĞLaYaN KaDeR
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Uzun zaman önce bir ülke varmış refah içinde yaşayan. Ülkenin refah içerisinde yaşamasının sebebi iyi yürekli, dürüst kralı imiş. Kral zaman zaman tebdili kıyafet ülkeyi dolaşır, halkının dertlerini dinler, sorunlara çözüm bulurmuş. Gene böyle bir günde kral dolaşırken, yolu dağ başında bir göl kenarına düşmüş. Gölün kenarındaki ağacın dibine çökmüş aksakallı bir dede, bir elinde bir kese, diğerinde bir kese. Birinden bir taş alıp, diğerinden aldığı taş bağlayıp göle atıyormuş. Bu işe epey bir süre devam etmiş v nihayet bittiğinde, dede yoluna gitmek üzere ayağa kalkmış ve kralla göz göze gelmiş. Kral dedeye sormuş.
“Dede bütün bir gün seni izledim, sen ne iş yaparsın anlayamadım!” demiş. Dede kralın sorusunu şöyle cevaplamış,
“Oğlum ben insanların kaderlerini birbirine bağlaım.”,
“Peki en son kimin kaderini birbirine bağladın?” diye sormuş Kral,
“Kralın güzel kızı ile uşağı Ahmet’in kaderini bağladım.” Demiş aksakallı dede.
Kral bu cevabı alınca dünyası kararmış. Bir yanda güzeller güzeli ak pak biricik kızı, ülkenin prensesi diğer yanda olmamış oğlu kadar sevdiği zenci uşağı Ahmet. Ne yaparım? Nasıl eder de Ahmet’e bir zarar vermeden bu kaderi bozarım diye düşünerek, sarayın yolunu tutmuş. Saraya gidince hemen sevgili uşağı Ahmet’i huzuruna çağırmış ve ona,
“Oğlum Ahmet suna bir mektup vereceğim, bu mektubu alacak ve Güneş’e götüreceksin!” demiş.
Krala sorgu sual edilmez. Biçare Ahmet mektubu ve yolluğunu alarak düşmüş bilinmez yollara, düşmüş ki ne düşmek. Babası kadar sevdiği Kral’ı ona bir görev vermiş ve o bu görevi yerine getirmeli, ama nasıl? Günlerce dere tepe demeden yol gitmiş. Nihayet yorgunluktan bitkin halde iken gördüğü bir ulu ağacın gölgesinde dinlenmeye karar vermiş ve uykuya dalmış, uyandığında bir de ne görsün! Ağacın az ötesinde bir göl, o göl ki üzerine güneşin aksi vurmuş!
“Kralımın dediği Güneş bu olsa gerek” diyerek, üzerinde sadece külodu kalıncaya kadar soyunarak atmış kendini göle. Dibe doğru yüzmüş, yüzmüş, yüzmüş. Taa dipte, güneşin aksinin tükendiği yerde bir de ne görsün” Şahene bir hazine sandığı, almış sandığı çıkmış çıkmış ama, Ahmet artık zenci değil bembeyaz bir Ahmet. Sadece külodunun olduğu bölge eski rengini taşıyor. “Var bu işte bir hikmet!” demiş ve açmış sandığı. Sandık gerçek bir hazine sandığı, içinde bin bir türlü mücevherat ile birlikte üzerinde “Güneşten Kral’a “ yazan bir zarf. Ahmet ne yapacağını bilemez hale gelmiş bir anda, yeni rengi ve yaşadıkları ile ülkesine dönünce kimsenin kendisine inanmayacağını düşünerek, ülkesine zengin bir tüccar kimliği ile dönme kararı almış.
Dönünce ülkesine, düşleri bir bir gerçekleşmiş. Ülkesinin bu yeni dürürst ve yakışıklı tüccarı ile güzeller güzeli kızını evlendirmeye karar verince kral, dünyalar Ahmet’in olmuş. Kral vermiş vermesine kızını zengin tüccara ama aklı da bir yandan oğlu gibi sevdiği ve hiçbir haber alamadığı uşağı Ahmet de imiş. Gel zaman git zaman damadı ile birlikte bir ziyafet yemeğinde iken yere düşen bir çatalı almak için eğilince Ahmet, şalvarının kenarından kaba eti gözükmüş. Bunu gören Kral gözlerine inanamamış. Yemek bitip de odasına çekilecek iken herkes, koridorun sonuna ilerleyen damadının arkasından seslenivermiş Kral, “Ahmet!”.
Ahmet seneler sonra duyunca gerçek adını, gayri ihtiyari kendisine seslenen Krala dönüvermiş ve “Neler oldu Ahmet, evladım anlat başından geçenleri bana!”
Diyen kralına bütün olanları bir bir anlatmış. Bunun üzerine Kral “Peki güneşin bana gönderdiği mektup?” diye sorunca da hemen odasına koşarak, sandıktan çıkan mektubu almış ve Kral’a vermiş, mektupta şu satırlar yer alıyormuş.
GÜNEŞE YAZI YAZILMAZ
YAZILAN YAZI BOZULMAZ...
Uzun zaman önce bir ülke varmış refah içinde yaşayan. Ülkenin refah içerisinde yaşamasının sebebi iyi yürekli, dürüst kralı imiş. Kral zaman zaman tebdili kıyafet ülkeyi dolaşır, halkının dertlerini dinler, sorunlara çözüm bulurmuş. Gene böyle bir günde kral dolaşırken, yolu dağ başında bir göl kenarına düşmüş. Gölün kenarındaki ağacın dibine çökmüş aksakallı bir dede, bir elinde bir kese, diğerinde bir kese. Birinden bir taş alıp, diğerinden aldığı taş bağlayıp göle atıyormuş. Bu işe epey bir süre devam etmiş v nihayet bittiğinde, dede yoluna gitmek üzere ayağa kalkmış ve kralla göz göze gelmiş. Kral dedeye sormuş.
“Dede bütün bir gün seni izledim, sen ne iş yaparsın anlayamadım!” demiş. Dede kralın sorusunu şöyle cevaplamış,
“Oğlum ben insanların kaderlerini birbirine bağlaım.”,
“Peki en son kimin kaderini birbirine bağladın?” diye sormuş Kral,
“Kralın güzel kızı ile uşağı Ahmet’in kaderini bağladım.” Demiş aksakallı dede.
Kral bu cevabı alınca dünyası kararmış. Bir yanda güzeller güzeli ak pak biricik kızı, ülkenin prensesi diğer yanda olmamış oğlu kadar sevdiği zenci uşağı Ahmet. Ne yaparım? Nasıl eder de Ahmet’e bir zarar vermeden bu kaderi bozarım diye düşünerek, sarayın yolunu tutmuş. Saraya gidince hemen sevgili uşağı Ahmet’i huzuruna çağırmış ve ona,
“Oğlum Ahmet suna bir mektup vereceğim, bu mektubu alacak ve Güneş’e götüreceksin!” demiş.
Krala sorgu sual edilmez. Biçare Ahmet mektubu ve yolluğunu alarak düşmüş bilinmez yollara, düşmüş ki ne düşmek. Babası kadar sevdiği Kral’ı ona bir görev vermiş ve o bu görevi yerine getirmeli, ama nasıl? Günlerce dere tepe demeden yol gitmiş. Nihayet yorgunluktan bitkin halde iken gördüğü bir ulu ağacın gölgesinde dinlenmeye karar vermiş ve uykuya dalmış, uyandığında bir de ne görsün! Ağacın az ötesinde bir göl, o göl ki üzerine güneşin aksi vurmuş!
“Kralımın dediği Güneş bu olsa gerek” diyerek, üzerinde sadece külodu kalıncaya kadar soyunarak atmış kendini göle. Dibe doğru yüzmüş, yüzmüş, yüzmüş. Taa dipte, güneşin aksinin tükendiği yerde bir de ne görsün” Şahene bir hazine sandığı, almış sandığı çıkmış çıkmış ama, Ahmet artık zenci değil bembeyaz bir Ahmet. Sadece külodunun olduğu bölge eski rengini taşıyor. “Var bu işte bir hikmet!” demiş ve açmış sandığı. Sandık gerçek bir hazine sandığı, içinde bin bir türlü mücevherat ile birlikte üzerinde “Güneşten Kral’a “ yazan bir zarf. Ahmet ne yapacağını bilemez hale gelmiş bir anda, yeni rengi ve yaşadıkları ile ülkesine dönünce kimsenin kendisine inanmayacağını düşünerek, ülkesine zengin bir tüccar kimliği ile dönme kararı almış.
Dönünce ülkesine, düşleri bir bir gerçekleşmiş. Ülkesinin bu yeni dürürst ve yakışıklı tüccarı ile güzeller güzeli kızını evlendirmeye karar verince kral, dünyalar Ahmet’in olmuş. Kral vermiş vermesine kızını zengin tüccara ama aklı da bir yandan oğlu gibi sevdiği ve hiçbir haber alamadığı uşağı Ahmet de imiş. Gel zaman git zaman damadı ile birlikte bir ziyafet yemeğinde iken yere düşen bir çatalı almak için eğilince Ahmet, şalvarının kenarından kaba eti gözükmüş. Bunu gören Kral gözlerine inanamamış. Yemek bitip de odasına çekilecek iken herkes, koridorun sonuna ilerleyen damadının arkasından seslenivermiş Kral, “Ahmet!”.
Ahmet seneler sonra duyunca gerçek adını, gayri ihtiyari kendisine seslenen Krala dönüvermiş ve “Neler oldu Ahmet, evladım anlat başından geçenleri bana!”
Diyen kralına bütün olanları bir bir anlatmış. Bunun üzerine Kral “Peki güneşin bana gönderdiği mektup?” diye sorunca da hemen odasına koşarak, sandıktan çıkan mektubu almış ve Kral’a vermiş, mektupta şu satırlar yer alıyormuş.
GÜNEŞE YAZI YAZILMAZ
YAZILAN YAZI BOZULMAZ...
EyLüL- BAĞIMLI ÜYEMİZ
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·. _.: FİKİR ATLASI :._.·´¯) :: MURAKABE VE MUAMMA
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN