Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 203 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 203 Misafir :: 2 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
HAZRET-İ İSA (A.S.) VE NÜZULU
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: GENEL :._.·´¯) :: ÖNEMLİ KONULAR
1 sayfadaki 1 sayfası
HAZRET-İ İSA (A.S.) VE NÜZULU
HAZRET-İ İSA (AS) NÜZULU
Bu meseleyi de yine ancak sahib-i ahirzaman olan Bediüzzaman halletmiştir. Evet her müslümanın Hazret-i İsa'nın nüzulune inanması meburiyeti vardır. Ve İslâm akidesine göre bu vacibtir ve zaruridir. Lakin istikbalî olan diğer hadiselerde olduğu gibi, bunda da hadislerin zahirî metinleri ile değil, tevil edilmiş tarzıyla kabul etmek mümkün olmaktadır. Yoksa hadislerin zahir metinlerinde ve kısmen de ravilerin istinbatlarında görüldüğü üzere, gelen şekli ve özü ve hülalası şöyledir:
"Hazret-i İsa (a.s) semavattan Dimeşk (Şam'da) Emeviye Camisinin doğusunda bulunan beyaz minareye iki meleğin kanadı üzerinde, alnı terle olduğu halde gelip inecektir. O günü ikindi namazını, Müslüman, Hrıstiyan ve Yahudilerin toplandığı büyük bir cemaata imam olarak kılacak. Sonra Şam'dan Kudüse gidecek, orada Mescid-i Aksa'nın 'Lüdd' kapısı önünde Deccal'ı yakalayacak ve öldürecektir. Ve orada Hazret-i Mehdi ile buluşacak ve sabah namazında Mehdi'yi imamlığa buyur edecek, kendisi de Mehdi'ye tabi olarak namaz kılacak. Daha sonra Medine'ye gidecek, evlenecek ve orada vefat edecek. Onun cenazesi Peygamberimizin kabri yanında halen boş bulunan yere defnedilecek ilh.." (El-İşaâ, Berzencî sh: 112)
Evet Hazret-i İsa'nın nüzulu ve ifa ve icra edeceği hizmet ve vazifeleri hakkında gelen hadislerin zahirleri böyle gösteriyor, böyle haber veriyorlar. Şimdi acaba hadislerin, rivayetleri ve bekli de hadislerden çıkarılmış istinbatların zahirî metinlerinin aynını beklemek mümkün olur mu? Ve ya da zahirlerindeki ifadeleri aynılarının zuhuru, kainatta cari olan adetullahın cereyanı içinde mümkün müdür?
Bence hayır, mümkün olamaz. Zira hem Deccal hem Süfyan ve hem de Mehdi hakkında gelen hadis ve rivayetlerin tamamı, yani öz ve zübdeleri Hazret-i Üstad tarafından tashih ve te'vil istihalesinden geçirildiği gibi; Hazret-i İsa (a.s.) hakkındaki hadis ve rivayetlerin de kısmen aynı tevillerin istihalesinden geçirilmiş ve makul ve münasib ve sırr-ı imtihana uygun tatbikatları yapılmıştır.
Nitekim büyük İslam allemelerinden İbn-i Haldun, Hüseyn-i Cisrî, Molla Halil-i Siirdî ve İbn-ül Hazem El-Endülisî gibi zatlar diyorlar ki: "Eğer İslâm'ın kitap ve sünnetinden gelen bir meselenin nass-ı zahirisiyle hükmeylemenin imkanı yok ise, mutlaka onu tevil ediniz."
Misal için Hazret-i Bediüzzaman'ın Muhakemat eserinde ve onbeşinci mektup risalesinde "Bir zat-ı muhakkik" diye tavsif eylediği büyük allâme Molla Halil-i Siirdî (Nehc-ül Enam) adlı eserinde Kürtçe: [Nusûsey kü dallın lışolan muhal, müevvelke mespeyre ehl-i dalal] (Eser sh:3)
Kürtçe beytin manası: "Bazı işlere, hadiselere delalet eden nasslar, eğer zahirî alemde tatbikatları muhal ise, onu tevil edip ehl-i dalalete bırakma. Yani ehl-i dalaletin itirazlarına hedef olmalarına terk eyleme."
Nasıl ki, Bediüzzaman Hazretleri de, Beşinci Şua mukaddemesinin sonunda: [Hakikî tevilleri ispat ve izhar edilmekle, akide-i avamı kuvvetlendirmeye mühim bir sebeb olmasını Rahmet-i Rabbanîden rica edip, hatiatımı ve ğalatatımı afv ve mağfiret altına almasını Rabb-i Rahimimden niyaz ederim] demiştir. Evet, istikbale ait hadiseleri haber veren ehadis-i şerifelerin çoğu müteşabihat nevinden olduğu için, mutlaka tevile ihtiyaçları vardır. Yani hakikatlarını insanlara anlatmak için ancak tevil ile tefhim edilebilir. Amma bu tevil işi rastgele herkesin kârı değildir. İlimde rasih olanlar ancak tevil işini yapabilirler.
Biz burada Üstad hazretlerinin Beşinci Şua mukaddemesinin ahirindeki beyanındaki şu dersi de almalıyızki; Tevil işi her Arapça bilen insanın yapacağı bir iş olmadığı gibi; tevil yaparken de Hazret-i Bediüzzaman gibi her bir tevilin ardında istiğfar eyleyip la-ya'lam-ül ğaybe illAllah, vel ilm-ü indAllah, vAllah-ü a'lem-ü bissevab gibi ifadelerle işin hakikatını yine Allah'a tefviz eyleme öğüdünü öğrenmeliyiz.
Şimdi bu tahkikattan sonra, Risale-i Nur Talebelerinin hepsi -bir veya iki kişi müstesna- Hazret-i İsa'nın mutlak nüzulune bila-şek iman ederler ki zaten bu iman akidece zarurîdir. Lâkin nüzul keyfiyetinin sair hadiseler gibi tevile ihtiyacı olduğundan ve Hazret-i Üstadın Nurun bazı yerlerinde kısaca, diğer bazı yerlerinde ise, tafsil vererek yaptığı tevillerden sonra, beyan ettiği tarz ile olacağından; buna da aynı şekilde ve şüphesizce iman ederiz.
Gerçi Hazret-i İsa cism-i beşerisiyle semavatta ikibin senedenberi yaşamasıyla ve yine Hazret-i Üstadın tabriyle bir "cesed-i necmî" (yani melekî bir cesed) vaziyetini kesbetmiş olmasıyla; onun nüzulu bir melek veya ruh tarzında olacağını da işaret buyurmuştur. (Bkz. Birinci Mektub) Buna göre, Hazret-i İsa'nın nüzul hikmetinin asıl ve birinci hedefi; Hrıstiyanları Müslümanlaştırmak olduğundan, büyük ihtimalle şimdi ruh hafifliğindeki onun cesed-i necmîsi, yeri semavat olsa da, yeryüzüne sık sık nüzul etmekte olduğuna ve Hrıstiyanlar içinde başka suret ve şekillerde görünerek hizmetinin mukaddematını hazırlamakla meşgul olabildiğine büyük ihtimal vardır.
Bu hususu tekid bakımından merhum, ehl-i kalb ve velî insan doktor Sadullah Nutku'dan bizzat dinlediğim şu hatırayı "mahrem iken" kaydediyorum. Demişti ki:
"Ben Üstadımızı ziyaretimin birisinde, bir ara fırsat bularak şöyle bir sual tevcih eyledim: 'Efendim, Hazret-i İsa nüzul etmiş midir?' Hazret-i Üstad az bir düşündü ve sertçe: 'Evet, inmiştir' dedi. Ben suali yeniledim: 'Efendim şimdi acaba nerededir??' Hazret-i Üstad yine biraz düşünür gibi yaptıktan sonra, daha biraz sertçe: 'Ya Avrupa’da ya Amerika’dadır' dedi.
Bu meseleyi de yine ancak sahib-i ahirzaman olan Bediüzzaman halletmiştir. Evet her müslümanın Hazret-i İsa'nın nüzulune inanması meburiyeti vardır. Ve İslâm akidesine göre bu vacibtir ve zaruridir. Lakin istikbalî olan diğer hadiselerde olduğu gibi, bunda da hadislerin zahirî metinleri ile değil, tevil edilmiş tarzıyla kabul etmek mümkün olmaktadır. Yoksa hadislerin zahir metinlerinde ve kısmen de ravilerin istinbatlarında görüldüğü üzere, gelen şekli ve özü ve hülalası şöyledir:
"Hazret-i İsa (a.s) semavattan Dimeşk (Şam'da) Emeviye Camisinin doğusunda bulunan beyaz minareye iki meleğin kanadı üzerinde, alnı terle olduğu halde gelip inecektir. O günü ikindi namazını, Müslüman, Hrıstiyan ve Yahudilerin toplandığı büyük bir cemaata imam olarak kılacak. Sonra Şam'dan Kudüse gidecek, orada Mescid-i Aksa'nın 'Lüdd' kapısı önünde Deccal'ı yakalayacak ve öldürecektir. Ve orada Hazret-i Mehdi ile buluşacak ve sabah namazında Mehdi'yi imamlığa buyur edecek, kendisi de Mehdi'ye tabi olarak namaz kılacak. Daha sonra Medine'ye gidecek, evlenecek ve orada vefat edecek. Onun cenazesi Peygamberimizin kabri yanında halen boş bulunan yere defnedilecek ilh.." (El-İşaâ, Berzencî sh: 112)
Evet Hazret-i İsa'nın nüzulu ve ifa ve icra edeceği hizmet ve vazifeleri hakkında gelen hadislerin zahirleri böyle gösteriyor, böyle haber veriyorlar. Şimdi acaba hadislerin, rivayetleri ve bekli de hadislerden çıkarılmış istinbatların zahirî metinlerinin aynını beklemek mümkün olur mu? Ve ya da zahirlerindeki ifadeleri aynılarının zuhuru, kainatta cari olan adetullahın cereyanı içinde mümkün müdür?
Bence hayır, mümkün olamaz. Zira hem Deccal hem Süfyan ve hem de Mehdi hakkında gelen hadis ve rivayetlerin tamamı, yani öz ve zübdeleri Hazret-i Üstad tarafından tashih ve te'vil istihalesinden geçirildiği gibi; Hazret-i İsa (a.s.) hakkındaki hadis ve rivayetlerin de kısmen aynı tevillerin istihalesinden geçirilmiş ve makul ve münasib ve sırr-ı imtihana uygun tatbikatları yapılmıştır.
Nitekim büyük İslam allemelerinden İbn-i Haldun, Hüseyn-i Cisrî, Molla Halil-i Siirdî ve İbn-ül Hazem El-Endülisî gibi zatlar diyorlar ki: "Eğer İslâm'ın kitap ve sünnetinden gelen bir meselenin nass-ı zahirisiyle hükmeylemenin imkanı yok ise, mutlaka onu tevil ediniz."
Misal için Hazret-i Bediüzzaman'ın Muhakemat eserinde ve onbeşinci mektup risalesinde "Bir zat-ı muhakkik" diye tavsif eylediği büyük allâme Molla Halil-i Siirdî (Nehc-ül Enam) adlı eserinde Kürtçe: [Nusûsey kü dallın lışolan muhal, müevvelke mespeyre ehl-i dalal] (Eser sh:3)
Kürtçe beytin manası: "Bazı işlere, hadiselere delalet eden nasslar, eğer zahirî alemde tatbikatları muhal ise, onu tevil edip ehl-i dalalete bırakma. Yani ehl-i dalaletin itirazlarına hedef olmalarına terk eyleme."
Nasıl ki, Bediüzzaman Hazretleri de, Beşinci Şua mukaddemesinin sonunda: [Hakikî tevilleri ispat ve izhar edilmekle, akide-i avamı kuvvetlendirmeye mühim bir sebeb olmasını Rahmet-i Rabbanîden rica edip, hatiatımı ve ğalatatımı afv ve mağfiret altına almasını Rabb-i Rahimimden niyaz ederim] demiştir. Evet, istikbale ait hadiseleri haber veren ehadis-i şerifelerin çoğu müteşabihat nevinden olduğu için, mutlaka tevile ihtiyaçları vardır. Yani hakikatlarını insanlara anlatmak için ancak tevil ile tefhim edilebilir. Amma bu tevil işi rastgele herkesin kârı değildir. İlimde rasih olanlar ancak tevil işini yapabilirler.
Biz burada Üstad hazretlerinin Beşinci Şua mukaddemesinin ahirindeki beyanındaki şu dersi de almalıyızki; Tevil işi her Arapça bilen insanın yapacağı bir iş olmadığı gibi; tevil yaparken de Hazret-i Bediüzzaman gibi her bir tevilin ardında istiğfar eyleyip la-ya'lam-ül ğaybe illAllah, vel ilm-ü indAllah, vAllah-ü a'lem-ü bissevab gibi ifadelerle işin hakikatını yine Allah'a tefviz eyleme öğüdünü öğrenmeliyiz.
Şimdi bu tahkikattan sonra, Risale-i Nur Talebelerinin hepsi -bir veya iki kişi müstesna- Hazret-i İsa'nın mutlak nüzulune bila-şek iman ederler ki zaten bu iman akidece zarurîdir. Lâkin nüzul keyfiyetinin sair hadiseler gibi tevile ihtiyacı olduğundan ve Hazret-i Üstadın Nurun bazı yerlerinde kısaca, diğer bazı yerlerinde ise, tafsil vererek yaptığı tevillerden sonra, beyan ettiği tarz ile olacağından; buna da aynı şekilde ve şüphesizce iman ederiz.
Gerçi Hazret-i İsa cism-i beşerisiyle semavatta ikibin senedenberi yaşamasıyla ve yine Hazret-i Üstadın tabriyle bir "cesed-i necmî" (yani melekî bir cesed) vaziyetini kesbetmiş olmasıyla; onun nüzulu bir melek veya ruh tarzında olacağını da işaret buyurmuştur. (Bkz. Birinci Mektub) Buna göre, Hazret-i İsa'nın nüzul hikmetinin asıl ve birinci hedefi; Hrıstiyanları Müslümanlaştırmak olduğundan, büyük ihtimalle şimdi ruh hafifliğindeki onun cesed-i necmîsi, yeri semavat olsa da, yeryüzüne sık sık nüzul etmekte olduğuna ve Hrıstiyanlar içinde başka suret ve şekillerde görünerek hizmetinin mukaddematını hazırlamakla meşgul olabildiğine büyük ihtimal vardır.
Bu hususu tekid bakımından merhum, ehl-i kalb ve velî insan doktor Sadullah Nutku'dan bizzat dinlediğim şu hatırayı "mahrem iken" kaydediyorum. Demişti ki:
"Ben Üstadımızı ziyaretimin birisinde, bir ara fırsat bularak şöyle bir sual tevcih eyledim: 'Efendim, Hazret-i İsa nüzul etmiş midir?' Hazret-i Üstad az bir düşündü ve sertçe: 'Evet, inmiştir' dedi. Ben suali yeniledim: 'Efendim şimdi acaba nerededir??' Hazret-i Üstad yine biraz düşünür gibi yaptıktan sonra, daha biraz sertçe: 'Ya Avrupa’da ya Amerika’dadır' dedi.
Bu meseleyi de yine ancak sahib-i ahirzaman olan Bediüzzaman halletmiştir. Evet her müslümanın Hazret-i İsa'nın nüzulune inanması meburiyeti vardır. Ve İslâm akidesine göre bu vacibtir ve zaruridir. Lakin istikbalî olan diğer hadiselerde olduğu gibi, bunda da hadislerin zahirî metinleri ile değil, tevil edilmiş tarzıyla kabul etmek mümkün olmaktadır. Yoksa hadislerin zahir metinlerinde ve kısmen de ravilerin istinbatlarında görüldüğü üzere, gelen şekli ve özü ve hülalası şöyledir:
"Hazret-i İsa (a.s) semavattan Dimeşk (Şam'da) Emeviye Camisinin doğusunda bulunan beyaz minareye iki meleğin kanadı üzerinde, alnı terle olduğu halde gelip inecektir. O günü ikindi namazını, Müslüman, Hrıstiyan ve Yahudilerin toplandığı büyük bir cemaata imam olarak kılacak. Sonra Şam'dan Kudüse gidecek, orada Mescid-i Aksa'nın 'Lüdd' kapısı önünde Deccal'ı yakalayacak ve öldürecektir. Ve orada Hazret-i Mehdi ile buluşacak ve sabah namazında Mehdi'yi imamlığa buyur edecek, kendisi de Mehdi'ye tabi olarak namaz kılacak. Daha sonra Medine'ye gidecek, evlenecek ve orada vefat edecek. Onun cenazesi Peygamberimizin kabri yanında halen boş bulunan yere defnedilecek ilh.." (El-İşaâ, Berzencî sh: 112)
Evet Hazret-i İsa'nın nüzulu ve ifa ve icra edeceği hizmet ve vazifeleri hakkında gelen hadislerin zahirleri böyle gösteriyor, böyle haber veriyorlar. Şimdi acaba hadislerin, rivayetleri ve bekli de hadislerden çıkarılmış istinbatların zahirî metinlerinin aynını beklemek mümkün olur mu? Ve ya da zahirlerindeki ifadeleri aynılarının zuhuru, kainatta cari olan adetullahın cereyanı içinde mümkün müdür?
Bence hayır, mümkün olamaz. Zira hem Deccal hem Süfyan ve hem de Mehdi hakkında gelen hadis ve rivayetlerin tamamı, yani öz ve zübdeleri Hazret-i Üstad tarafından tashih ve te'vil istihalesinden geçirildiği gibi; Hazret-i İsa (a.s.) hakkındaki hadis ve rivayetlerin de kısmen aynı tevillerin istihalesinden geçirilmiş ve makul ve münasib ve sırr-ı imtihana uygun tatbikatları yapılmıştır.
Nitekim büyük İslam allemelerinden İbn-i Haldun, Hüseyn-i Cisrî, Molla Halil-i Siirdî ve İbn-ül Hazem El-Endülisî gibi zatlar diyorlar ki: "Eğer İslâm'ın kitap ve sünnetinden gelen bir meselenin nass-ı zahirisiyle hükmeylemenin imkanı yok ise, mutlaka onu tevil ediniz."
Misal için Hazret-i Bediüzzaman'ın Muhakemat eserinde ve onbeşinci mektup risalesinde "Bir zat-ı muhakkik" diye tavsif eylediği büyük allâme Molla Halil-i Siirdî (Nehc-ül Enam) adlı eserinde Kürtçe: [Nusûsey kü dallın lışolan muhal, müevvelke mespeyre ehl-i dalal] (Eser sh:3)
Kürtçe beytin manası: "Bazı işlere, hadiselere delalet eden nasslar, eğer zahirî alemde tatbikatları muhal ise, onu tevil edip ehl-i dalalete bırakma. Yani ehl-i dalaletin itirazlarına hedef olmalarına terk eyleme."
Nasıl ki, Bediüzzaman Hazretleri de, Beşinci Şua mukaddemesinin sonunda: [Hakikî tevilleri ispat ve izhar edilmekle, akide-i avamı kuvvetlendirmeye mühim bir sebeb olmasını Rahmet-i Rabbanîden rica edip, hatiatımı ve ğalatatımı afv ve mağfiret altına almasını Rabb-i Rahimimden niyaz ederim] demiştir. Evet, istikbale ait hadiseleri haber veren ehadis-i şerifelerin çoğu müteşabihat nevinden olduğu için, mutlaka tevile ihtiyaçları vardır. Yani hakikatlarını insanlara anlatmak için ancak tevil ile tefhim edilebilir. Amma bu tevil işi rastgele herkesin kârı değildir. İlimde rasih olanlar ancak tevil işini yapabilirler.
Biz burada Üstad hazretlerinin Beşinci Şua mukaddemesinin ahirindeki beyanındaki şu dersi de almalıyızki; Tevil işi her Arapça bilen insanın yapacağı bir iş olmadığı gibi; tevil yaparken de Hazret-i Bediüzzaman gibi her bir tevilin ardında istiğfar eyleyip la-ya'lam-ül ğaybe illAllah, vel ilm-ü indAllah, vAllah-ü a'lem-ü bissevab gibi ifadelerle işin hakikatını yine Allah'a tefviz eyleme öğüdünü öğrenmeliyiz.
Şimdi bu tahkikattan sonra, Risale-i Nur Talebelerinin hepsi -bir veya iki kişi müstesna- Hazret-i İsa'nın mutlak nüzulune bila-şek iman ederler ki zaten bu iman akidece zarurîdir. Lâkin nüzul keyfiyetinin sair hadiseler gibi tevile ihtiyacı olduğundan ve Hazret-i Üstadın Nurun bazı yerlerinde kısaca, diğer bazı yerlerinde ise, tafsil vererek yaptığı tevillerden sonra, beyan ettiği tarz ile olacağından; buna da aynı şekilde ve şüphesizce iman ederiz.
Gerçi Hazret-i İsa cism-i beşerisiyle semavatta ikibin senedenberi yaşamasıyla ve yine Hazret-i Üstadın tabriyle bir "cesed-i necmî" (yani melekî bir cesed) vaziyetini kesbetmiş olmasıyla; onun nüzulu bir melek veya ruh tarzında olacağını da işaret buyurmuştur. (Bkz. Birinci Mektub) Buna göre, Hazret-i İsa'nın nüzul hikmetinin asıl ve birinci hedefi; Hrıstiyanları Müslümanlaştırmak olduğundan, büyük ihtimalle şimdi ruh hafifliğindeki onun cesed-i necmîsi, yeri semavat olsa da, yeryüzüne sık sık nüzul etmekte olduğuna ve Hrıstiyanlar içinde başka suret ve şekillerde görünerek hizmetinin mukaddematını hazırlamakla meşgul olabildiğine büyük ihtimal vardır.
Bu hususu tekid bakımından merhum, ehl-i kalb ve velî insan doktor Sadullah Nutku'dan bizzat dinlediğim şu hatırayı "mahrem iken" kaydediyorum. Demişti ki:
"Ben Üstadımızı ziyaretimin birisinde, bir ara fırsat bularak şöyle bir sual tevcih eyledim: 'Efendim, Hazret-i İsa nüzul etmiş midir?' Hazret-i Üstad az bir düşündü ve sertçe: 'Evet, inmiştir' dedi. Ben suali yeniledim: 'Efendim şimdi acaba nerededir??' Hazret-i Üstad yine biraz düşünür gibi yaptıktan sonra, daha biraz sertçe: 'Ya Avrupa’da ya Amerika’dadır' dedi.
Bu meseleyi de yine ancak sahib-i ahirzaman olan Bediüzzaman halletmiştir. Evet her müslümanın Hazret-i İsa'nın nüzulune inanması meburiyeti vardır. Ve İslâm akidesine göre bu vacibtir ve zaruridir. Lakin istikbalî olan diğer hadiselerde olduğu gibi, bunda da hadislerin zahirî metinleri ile değil, tevil edilmiş tarzıyla kabul etmek mümkün olmaktadır. Yoksa hadislerin zahir metinlerinde ve kısmen de ravilerin istinbatlarında görüldüğü üzere, gelen şekli ve özü ve hülalası şöyledir:
"Hazret-i İsa (a.s) semavattan Dimeşk (Şam'da) Emeviye Camisinin doğusunda bulunan beyaz minareye iki meleğin kanadı üzerinde, alnı terle olduğu halde gelip inecektir. O günü ikindi namazını, Müslüman, Hrıstiyan ve Yahudilerin toplandığı büyük bir cemaata imam olarak kılacak. Sonra Şam'dan Kudüse gidecek, orada Mescid-i Aksa'nın 'Lüdd' kapısı önünde Deccal'ı yakalayacak ve öldürecektir. Ve orada Hazret-i Mehdi ile buluşacak ve sabah namazında Mehdi'yi imamlığa buyur edecek, kendisi de Mehdi'ye tabi olarak namaz kılacak. Daha sonra Medine'ye gidecek, evlenecek ve orada vefat edecek. Onun cenazesi Peygamberimizin kabri yanında halen boş bulunan yere defnedilecek ilh.." (El-İşaâ, Berzencî sh: 112)
Evet Hazret-i İsa'nın nüzulu ve ifa ve icra edeceği hizmet ve vazifeleri hakkında gelen hadislerin zahirleri böyle gösteriyor, böyle haber veriyorlar. Şimdi acaba hadislerin, rivayetleri ve bekli de hadislerden çıkarılmış istinbatların zahirî metinlerinin aynını beklemek mümkün olur mu? Ve ya da zahirlerindeki ifadeleri aynılarının zuhuru, kainatta cari olan adetullahın cereyanı içinde mümkün müdür?
Bence hayır, mümkün olamaz. Zira hem Deccal hem Süfyan ve hem de Mehdi hakkında gelen hadis ve rivayetlerin tamamı, yani öz ve zübdeleri Hazret-i Üstad tarafından tashih ve te'vil istihalesinden geçirildiği gibi; Hazret-i İsa (a.s.) hakkındaki hadis ve rivayetlerin de kısmen aynı tevillerin istihalesinden geçirilmiş ve makul ve münasib ve sırr-ı imtihana uygun tatbikatları yapılmıştır.
Nitekim büyük İslam allemelerinden İbn-i Haldun, Hüseyn-i Cisrî, Molla Halil-i Siirdî ve İbn-ül Hazem El-Endülisî gibi zatlar diyorlar ki: "Eğer İslâm'ın kitap ve sünnetinden gelen bir meselenin nass-ı zahirisiyle hükmeylemenin imkanı yok ise, mutlaka onu tevil ediniz."
Misal için Hazret-i Bediüzzaman'ın Muhakemat eserinde ve onbeşinci mektup risalesinde "Bir zat-ı muhakkik" diye tavsif eylediği büyük allâme Molla Halil-i Siirdî (Nehc-ül Enam) adlı eserinde Kürtçe: [Nusûsey kü dallın lışolan muhal, müevvelke mespeyre ehl-i dalal] (Eser sh:3)
Kürtçe beytin manası: "Bazı işlere, hadiselere delalet eden nasslar, eğer zahirî alemde tatbikatları muhal ise, onu tevil edip ehl-i dalalete bırakma. Yani ehl-i dalaletin itirazlarına hedef olmalarına terk eyleme."
Nasıl ki, Bediüzzaman Hazretleri de, Beşinci Şua mukaddemesinin sonunda: [Hakikî tevilleri ispat ve izhar edilmekle, akide-i avamı kuvvetlendirmeye mühim bir sebeb olmasını Rahmet-i Rabbanîden rica edip, hatiatımı ve ğalatatımı afv ve mağfiret altına almasını Rabb-i Rahimimden niyaz ederim] demiştir. Evet, istikbale ait hadiseleri haber veren ehadis-i şerifelerin çoğu müteşabihat nevinden olduğu için, mutlaka tevile ihtiyaçları vardır. Yani hakikatlarını insanlara anlatmak için ancak tevil ile tefhim edilebilir. Amma bu tevil işi rastgele herkesin kârı değildir. İlimde rasih olanlar ancak tevil işini yapabilirler.
Biz burada Üstad hazretlerinin Beşinci Şua mukaddemesinin ahirindeki beyanındaki şu dersi de almalıyızki; Tevil işi her Arapça bilen insanın yapacağı bir iş olmadığı gibi; tevil yaparken de Hazret-i Bediüzzaman gibi her bir tevilin ardında istiğfar eyleyip la-ya'lam-ül ğaybe illAllah, vel ilm-ü indAllah, vAllah-ü a'lem-ü bissevab gibi ifadelerle işin hakikatını yine Allah'a tefviz eyleme öğüdünü öğrenmeliyiz.
Şimdi bu tahkikattan sonra, Risale-i Nur Talebelerinin hepsi -bir veya iki kişi müstesna- Hazret-i İsa'nın mutlak nüzulune bila-şek iman ederler ki zaten bu iman akidece zarurîdir. Lâkin nüzul keyfiyetinin sair hadiseler gibi tevile ihtiyacı olduğundan ve Hazret-i Üstadın Nurun bazı yerlerinde kısaca, diğer bazı yerlerinde ise, tafsil vererek yaptığı tevillerden sonra, beyan ettiği tarz ile olacağından; buna da aynı şekilde ve şüphesizce iman ederiz.
Gerçi Hazret-i İsa cism-i beşerisiyle semavatta ikibin senedenberi yaşamasıyla ve yine Hazret-i Üstadın tabriyle bir "cesed-i necmî" (yani melekî bir cesed) vaziyetini kesbetmiş olmasıyla; onun nüzulu bir melek veya ruh tarzında olacağını da işaret buyurmuştur. (Bkz. Birinci Mektub) Buna göre, Hazret-i İsa'nın nüzul hikmetinin asıl ve birinci hedefi; Hrıstiyanları Müslümanlaştırmak olduğundan, büyük ihtimalle şimdi ruh hafifliğindeki onun cesed-i necmîsi, yeri semavat olsa da, yeryüzüne sık sık nüzul etmekte olduğuna ve Hrıstiyanlar içinde başka suret ve şekillerde görünerek hizmetinin mukaddematını hazırlamakla meşgul olabildiğine büyük ihtimal vardır.
Bu hususu tekid bakımından merhum, ehl-i kalb ve velî insan doktor Sadullah Nutku'dan bizzat dinlediğim şu hatırayı "mahrem iken" kaydediyorum. Demişti ki:
"Ben Üstadımızı ziyaretimin birisinde, bir ara fırsat bularak şöyle bir sual tevcih eyledim: 'Efendim, Hazret-i İsa nüzul etmiş midir?' Hazret-i Üstad az bir düşündü ve sertçe: 'Evet, inmiştir' dedi. Ben suali yeniledim: 'Efendim şimdi acaba nerededir??' Hazret-i Üstad yine biraz düşünür gibi yaptıktan sonra, daha biraz sertçe: 'Ya Avrupa’da ya Amerika’dadır' dedi.
Abdülkadir Badıllı
Berzah- VEFALI ÜYEMİZ
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: GENEL :._.·´¯) :: ÖNEMLİ KONULAR
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN