.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Salava10


Join the forum, it's quick and easy

.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Salava10
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giriş yap

Şifremi unuttum

Kimler hatta?
Toplam 9 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 9 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 206 kişi 31.07.17 12:04 tarihinde online oldu.
En son konular
» Kutsalınıza Hakaret Edilmesi İncitiyormuş Değil mi?
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime122.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN

» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime112.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN

» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime112.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN

» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime117.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN

» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN

» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN

» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN

» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN

» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN

» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN

» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN

» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN

» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN

» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN

» Ne NeDiR?
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime120.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN

» ÖĞÜT VEREN AYETLER
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime120.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN

» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime122.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN

» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN

» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN

» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Icon_minitime111.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN

Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN

Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

Anket

İRFaN MeCLiSi & RaH-ı AŞK FoRMuMuZa NaSıL ULaŞTıNıZ?

Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_lcap67%Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_rcap 67% [ 4 ]
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_lcap0%Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_rcap 0% [ 0 ]
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_lcap0%Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_rcap 0% [ 0 ]
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_lcap0%Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_rcap 0% [ 0 ]
Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_lcap33%Osmanlının Peygamber Sevgisi  Vote_rcap 33% [ 2 ]

Toplam Oylar : 6

RSS akısı


Yahoo! 
MSN 
AOL 
Netvibes 
Bloglines 


Mayıs 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim


Osmanlının Peygamber Sevgisi

Aşağa gitmek

Osmanlının Peygamber Sevgisi  Empty Osmanlının Peygamber Sevgisi

Mesaj tarafından RüveYde 28.07.10 16:58

OSMANLININ PEYGAMBER SEVGİSİ
İsmail Çolak

Osmanlı'nın, temellerindeki en sağlam harçların başında, "Peygamber Sevgisi" gelmiştir. Osmanlı, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) ve O'nun kutsal beldesine karşı, derin muhabbet, hürmet ve sadâkatini büyük bir hassasiyetle muhafaza etmiş ve devletinin en muhkem kaidelerinden biri hâline getirmiştir. Bu ruh, yedi ildim üç kıta demeden, asırlar boyunca Osmanlı'yı arkasından sürüklemiştir. İlâyı Kelimetullâh dâvası uğrunda fütuhatta bulunurken; Osmanlı'nın baş hedefleri arasında hiç kuşkusuz rızâyı bâriyi kazanmak kadar Peygamberimizin hoşnutluğuna mazhar olmakta vardı. Osmanlı sultanları, hayatları boyunca gaza meydanlarında hep bu ulvî gayeyi gözetmiş ve bunun efsunuyla hârikalar sergilemişlerdir. Hâl böyleyken, Peygamberimize hürmet ve muhabbet, soylu ceddimizin en mümeyyiz vasfı ve şiarı olma hususiyetini kazanmıştır. Söz konusu asil duygulanın her zaman ve mekânda açığa vurmayı; hattâ devlet çapında bir ciddiyet ve duyarlılığa bürümeyi meziyet bilmişlerdir. Tarih, bunu îzah eden birbirinden muhteşem misâllerle doludur. Evvelâ, Osmanlı, devlet hâline geldikten hemen sonra kurduğu askeri birliği, O'nun dâvasını güttüğünden ötürü "Peygamber Ocağı" pâyesiyle onurlandırmış; neferini de "Mehmetçik" adıyla taltif etmiştir. Ordusuna verdiği isimlerden biri de, "Asâkiri Mansûre-i Muhammediye"dir. Devletinin başka bir adını ise, Sultan Vahded-din'in ifadesiyle, "Devleti Âliye-i Muhammediye" koymuştur.

Fâtih'in Methedilen Büyük Aşkı

Peygamberimizin aşkıyla yanıp tutuşan Osmanlı Hünkârlarının başında, belki de Fâtih Sultan Mehmed yer alır. Öyle olmasaydı, herhalde asırlar öncesinden Peygamberimizin Övgü ve müjdesine nail olamazdı. O'na karşı tarifsiz muhabbetini, en güzel biçimde İstanbul'un Fethi'nde ortaya koymuştur. Rumeli Hisarı'nı, O'nun güzel ismi "Muham-med"in Arapça yazılışına göre inşâ ettirmiştir. Fâtih'in, Peygamberimizin senasına namzed olduğunu, fethin gerçekleşmesi için dile getirdiği, şu sözler ispatlamaya kâfidir: "Avnı ilâhî ve imdadı peygamberi ile beldeyi düşman elinden alacağız!" Fâtih şu dörtlükte, aynı hissiyatını daha bediî ifadelerle teşhir etmektedir:
İmtisalı câhid u ülkıh okıbdur niyyetiın Dini İslâm'ın mücerrel gayreiklür gayretim Ey Muhammed mu'cimü Ahmedi muhtar iie Umarım gâlib ola a'döyı dine devletim.

Yavuz'un Muhabbeti ve Mukaddes Emânetler

Peygamberimize sonsuz hürmet ve mu-habbetiyle kendini en çok belli edip, velayet mertebesine yükselerek bunu aşikâr kılan pâdişâhlardan biri de, Yavuz Sultan Selim'dir. Yavuz Sultan; "Allah rızâsı için tüm dünyayı fethetmek istiyorum!" idealiyle, askerlerini gaza meydanlarında adetâ bir "Peygamber Ordusu" gibi sevk ve idare etmiştir. Fütuhatlarda, Peygamberin rızâsını aramasaydı; herhalde O'nun Halîfesi olma lütfuna erişemezdi. Bunu, çarpıcı ve anlamlı bir biçimde gösteren şey, Yavuz'un şu manzum sözü olsa gerek: "Ey keremkânı Rasuli Kibriya Kemterindir bu Selimi pürhatâ/ Dergâhından iltica eyler atâ el meded ey mâdeni nuri Huda." Resûlul-lah'a beslediği eşsiz ve sınırsız sevginin; O'na ve O'nun beldesine tarifsiz bir hürmete dönüştüğünü ise, Yavuz'un şu tarihî hitabı adetâ şâhikalaştırmıştır: "Biz, mukaddes yerlerin hâkimi değil; hadimiyiz!" Gerçekten de, Yavuz'un sözlerinde mânâsını bulan bu hakikati, Osmanlı; kutsal topraklara sancak asmaktan ve vali adı altında idareci göndermekten haya edip, atadığı kişilere "Medine Muhafızı" unvanını vererek, kuru bir söz olmaktan kurtarıp fiiliyata dökmüştür. Diğer taraftan Yavuz, O'ndan ümmetine yadigâr kalan; hiçbir kıymetle ölçülemeyecek kadar paha biçilmez olan "Mukaddes Emânetleri", Topkapı Sarayı'na getirip, Hırkai Saadet Dairesi'ne koymakla, bizi şereflerin en yücesiyle müftehir yapmıştır. Yavuz'un şahsında ecdadımız, Mukaddes Emânetlere verdiği emsalsiz değeri; onları dünyadaki hiçbir eşyaya nasip olmayacak ölçüde, tonlarca ağırlıktaki birbirinden kıymetli mücevheratla süsleyip mahfaza altına almakla ve önünde, kırk hafıza durmaksızın, asırlardır nöbetleşe Kur'ân tilâvet ettirmekle, mutlak surette göstermiştir.

Kanuni'ye Resûlullah'ın Emri

Cihan hükümdarı Kanuni'nin, Efendimize muhabbet ve bağlılığı da, ceddininkilerden aşağı kalır değildi. Kanuni, bunu şu altın sözlerle billurlaştırmıştır:
Allah Allah diyelim sancağı şahı çekelim
Yürüyüp her yandan şarka sipahi çekelim.
Umarım rehber ola bize Ebu Bekr u Ömer Ey
muhibbi yürüyüp şarka sipahi çekelim.
Öyle ki, Osmanlı klasik eserlerinde, Kanuni'nin rüyasında Hazreti Peygamberi gördüğü ve kendisine şöyle emrettiği nakledilmektedir: "Belgrad, Rodos ve Bağdat kalelerini fethedesin; sonra da benim şehrimi îmâr edesin!"

I.Ahmed'in Başındaki Sorguç

Sultan I. Ahmed'in, dillere destan fiîli sevgisi ve muhabbet yüklü ifadeleri ise, asırlardır baş tacı edilmeye; sitayişle yâd edilmeye değer ölçüdedir. Sultan Ahmed, akıllara durgunluk ve hayret verecek bir güzel davranışta bulunmuştur: Sarığına taktırdığı sorgucun içine, Peygamberimizin ayak izinin resmini koydurmuş ve üzerine de şu muhteşem dörtlüğü yazdırmıştır:
N'ola tacım gibi başımda götürsem dâim
Kademi resmini ol Hazreti Şahı Rasul'ün. Güli
gülizârı nübüvvet o kadem sahibidir Ahmedâ
durma yüzün sür kademine o gülün."
I.Ahmed, başka bir dörtlüğünde, kalbindeki muâllâ sevgiyi, Gönüller Sultanı'na, şu derunî mânâlarla arz etmişti:
Zâtı pâki Mustafa'ya âşıkım Can ile iahrü'l verâya âşıkım. Muksimi feyzi nevadır ol şerii Menbâi cud ü atâye âşıkım.

II.Abdülhamid'in Hassasiyeti

Hazreti Peygambere ve O'nun dâvasına, ceddi Yavuz gibi, en fazla gönül verip, kendini adayan ulu hakanlardan biri de cennet mekân Sultan II. Abdülha-mid'dir. Abdülhamid Han, Peygamberimize olan ta'zim ve muhabbetini, O'nun kutsal beldesine hizmetler götürmekle ve İslâm Birliği gayesini gerçekleştirmeye çabalamakla, arzı endam ettirmeye çalışmıştır. Hicaz bölgesiyle münasebetleri kuvvetlendirmek ve mukaddes topraklarla aradaki mesafeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel ifadesi olmuştur. Demiryolu yapımının Medine'ye ulaştığı esnada, Sultan'ın verdiği şu çok özel tâlimat; onun, Ehli Beyt'in şahsında Hazreti Peygam-ber'e olan sevgi, saygı ve bağlılıktaki hassasiyetini göstermesi açısından, eşine az rastlanır müthiş bir misâldir: "Mümkün olan âletlerin üzerine keçeler sarınız ki, fazla gürültü olmasın ve Ehli Beyt'in ve burada yatanların ruhları rahatsız olmasın!."

Hürmetin Sembolü: Nâkibü'l Eşraflık

Devleti Âli, Fahri Kâinat Efendimiz ve O'nun kutlu soyu Ehli Beyt'e, hürmet ve hizmetini, müesseseler kurarak da fiilen gösterme yoluna gitmiştir. Sınırları dahilindeki, Peygamber nesebine mensup Seyyid (Hz. Hüseyin) ve Şerifleri (Hz. Hasan) tek tek kaydederek; her türlü ihtiyaç ve hizmetlerini görmek ve şecerelerini soy kütüklerine işleyip muhafaza etmek için, özel olarak "Nâkibü'l Eşraflık" müessesesi ihdas etmiş ve başına da Âli Beyt'e mensup "Nâkibü'l Eşraf" isimli bir memur atamıştır. Peygamber nesline bağlı olduğunu belgeleyenlere, birer berat verip kendilerini her çeşit vergiden muaf tutmuştur. Bütün bu hürmet ve imtiyazlarla, topraklarımızda dağınık hâlde bulunan Seyyid ve Şeriflerin, huzur ve sükun içerisinde hayat sürmelerini amaçlamıştır. Osmanlı, Nâkibü'l Eşraflara hürmet ve ihtiramda o kadar ileri girmiştir ki, bâzı pâdişâhların Eyüp Sultan Türbesinde tertiplenen cülus merasimlerinde onlara, kılıç dâhi kuşattırmıştır. Meselâ, III. Ahmed, I. Mahmud ve III. Mustafa'ya, Şeyhülislâm ile beraber Nâkibü'l Eşraf kılıç kuşandırmıştır. Cüluslarda, Osmanlı Sultanına ilk önce, yine Nâkibü'l Eşraf bağlılığını arzedip duâ etmiştir. Savaşlarda ise, pâdişâhla beraber Nâkibü'l Eşraf da sefere katılıyor ve Hazreti Peygamberin sancağı dibinde yürüyordu. Sancakı Şerifin İstanbul'dan sefere çıkışından tekrar dönüşüne değin, Nâkibü'l Eşraf ile maiyetindeki bütün Seyyid ve Şerifler, tekbir ve salavat getiriyorlardı.

Haremi Şerifin Hadimi Ecdad

Osmanlı, Yavuz Sultan'ın Mısır Seferi sonunda, kendi rızasıyla tâbiiyetine giren kutsal toprakların idaresine ayrı bir ihtimam göstermiştir. Merkezî otoriteyi egemen kılacak katı bir tavır takınmaktan şiddetle kaçınmış ve eski idarî yapılanmayı muhafaza ederek, yönetimi Ehli Beyt mensuplarına tevdî etmiştir. Ecdad; "Haremi Şerifin hadimi olma" telâkkisini, mukaddes toprakların elinden çıkacağı ana kadar sürdürmüştür. Dahası, devlet adamlarının, Anadolu'dan Haremeyn'e kadı gönderilmesi teklifini Yavuz Sultan, şu sert cevapla geri çevirmiştir: "...Mekke, Allah'ın (c.c.) haremi, Medine ise Hz.Peygamberin şehridir. Bu zamana gelene kadar onlara taşradan Kadı gönderilmiş midir? Mekke ve Medine'nin padişahlığı, Hz.Peygamberin evlâdı kiramı elindedir. Ben, o memleketleri askerle çekip almadım. Onlar edep ve saygı ile bana itaat ettiler ve tam bağlılık gösterdiler... Bunun için Allah'a ne kadar hamd ve senalar etsem azdır. Bundan duyduğum mutluluğu bütün dünyanın padişahlığına değişmem. Haremeyni Şerifeyn (Mekke ve Medine) halkına her ne çeşit gayret, şefkat, yardım lâzım ise esirgemeyin. Sakın ha sakın Mekke ve Medine işlerine müdahale etmeyin!"

Engin Kâ'be Sevgisi

Padişahlar, devlet işlerinin aksamaması için, Şeyhülislâmların verdiği fetvaya dayanarak bizzat Hacca gidememişlerdir. Ancak, mübarek topraklara karşı, âdeta bir Veysel Karânî gibi de gönül bağlamaktan geri kalmamışlardır. Resûlullah'ın, Ehli Beyt'in ve Ashabı Ki-râm'ın kabirlerini ihya edip hatıralarını günümüze kadar taşımaya öncülük etmişlerdir. Ayrıca, bütün Osmanlı Hünkârları, hanım sultanlar ve devlet erkânı, Mekke ve Medine'de, bugün bile izleri süren hayır kurumları, medrese ve imaretler yaptırmak için birbirleriyle yarışmışlardır. Öte yandan, Fâtih döneminde, Haremeyn'e ganimet malından dokuz bin altın tahsis edilirken; Yavuz devrinde bu ödenek, iki yüz bin altına çıkarılmıştır. Maksatları, sadece Allah'ın rızâsını kazanıp Resûlullah'ın şefaatine mazhar olmaktan başka bir şey değildi, Osmanlı'nın, hassaten de Kâ'be-i Muazzama'ya yönelik alâka, hürmet ve hizmeti bambaşkaydı. Cem Sultan'ın, hac fârizesini ifâ ettikten sonra yazdığı şu beyitler, herhalde pâdişâhların hissiyatlarına tercüman olan en harikulade sözlerdendir: "Kâbetullah'a varıp bir kez tavaf eyledim/Bin Karaman, bin Acem, bin Memleketi Osman'dır."

Kutsî Hizmetler ve O'nun Memnuniyeti

Ceddimiz, Kâ'be ve çevresinin tamir ve imârına, hacıların her türiü hizmetlerinin görülmesine ve hac yolunun güvenlik ve işleyişine, ayrı bir önem ve titizlik göstermiştir. Bu hizmetleri, bir ibâdet neşvesi içerisinde yapmış ve devletinin aslî görevleri arasında görmüştür. Meselâ, Kanuni'nin, rüyasında Peygamber E-fendimizin emrini almasıyla, Haremeyn'i hemen îmâr ve ıslah etmesi bir olmuştu. Hattâ, vasiyetinde şahsi servetiyle, hacılar için su getirecek olan bir vakıf dâhi kurulmasını telkin etmişti.Peygamberimizin ayak izini başına "taç" yapıp gezdiren I. Ahraed'in, Kâ'be-i Şerifte yaptığı tâmiratın se-rencâmı, çok daha çarpıcı ve hayret uyandırıcıdır. Sultan Ahmed, babası III. Mehmed'den kalma 50 bin sikke ve üzerinde 227 elmas taş bulunan bir yüzüğü Kâ'be'nin tamiri için vakfetmiştir. Nitekim, tâmirat için hazırlanan kalıplar ve eritilen madenler gemilere yükletilerek Mısır'a, oradan da develerle Kâ'be'ye götürülmüştür. Sürre Emini Hasan Paşa, kutsî görevi tamamladıktan sonra, Kâ'be'den çıkartılan altın oluk ve bazı eşyaları alarak, hususî yerlerine konmak üzere Dersa-âdet'e getirmiştir. Getirilen mukaddes emânetleri korumak amacıyla vazifelendirilen, muhlis bir gönül ehli olan Murtaza, gördüğü bir rüyaya dayanarak, bu ulvî hizmetin Resûlullah katındaki makbûliyeti hakkında, şu müthiş intibaları aktarmaktadır: "Bu mukaddes e-mânetler yerine yerleştikten sonra nöbet sırası bana gelmişti. Yatsı namazını kıldım ve ahşa geldiğim zikri mi yaptım ve abdestimle yattım, uyudum. Zahirî gözüm kapalı idi; ama kalp gözüm açık idi- Biraz sonra gördüm ki, cisim hâline gelmiş bazı cisimler peyda oldular. Onlardan biri bana dedi ki; gaflet itme, uyan ve halkın yöneldiği yöne doğru yürü ki, Peygamber Efendimiz buraya gelmişler ve bu mekânı şereflendirmişler. Ben de Sultan'ın tahtı taratma doğru yürüdüm ve gördüm ki, Hz. Resul etrafında ashabı ile, Kâ'be'den gelen eski altın oluğun yanında sohbet ederler. Onlardan birisi elinde bir paha biçilmez, parlak bir elmas yüzük ile benden tarafa gelmektedir. Ben dedim ki; 'bu Sultan Ahmed Han'ın yüzüğüdür' Sonra dikkat ettim; meğer hâtem sureti değil, basit cevherdir ve o kimse getirip bana dedi ki; bunu görür müsün? Hz. Peygamberin makbulü olmuştur. Yani Peygamber, bu elmas yüzükten çok memnun kalmıştır..."Sultan Abdülaziz'in, Medine-i Münevvere'den gelen bir dilekçe kendisine uzatıldığında, hasta yatağından fırlayıp da söylediği şu ibret dolu sözler, ceddimizin mukaddes topraklara duyduğu engin hürmeti ifade etmesi bakımından bîr numûne-i imtisaldır: "Haremeyn'den, Allah Resûlu'nun komşularından gelen talepler, yatarak; edebe aykırı hâlde dinlenmez!"

Efendimizin Yadigârı ve Manevî Temelimiz

Osmanlı'nın, Resûlullah'a ve kutsal topraklara muhabbet ve hürmetini "Mukaddes Emânetlere" verdiği kıymetten de pekâlâ anlamak mümkündür. Mukaddes E-roânetlerin, Yavuz Sultan zamanında Osmanlı'ya geçişinden ve onlara gösterilen, ölçülere sığmaz alâka ve hürmetin keyfiyetinden daha evvel bahsetmiştik. Mukaddes Emânetlerin Osmanlı nezdindeki muâllâ mevkiini anlatmak için, klasik eserlerde zikredilen, Sultan III. Mehmed zamanındaki şu anekdot dikkat çekicidir: III. Mehmed, Eğri Seferi'ne giderken, Hırkâ-i Saadeti de yanına almış ve bir an bozgun durumu baş gösterince, vak'ânüvis Hoca Saadeddin Efen-di'nin; "Pâdişâhım, siz gibi Âli Osman Sultanı, Peygamber Efendimiz yolunda halife olduktan geru, Hır-kâ-i Saâdet'i böyle anda giymek, Hak Teâlâ'ya dualar eylemek elbet münâsibtir..." sözleri üzerine, tekbirlerle Hırkâ-i Saâdet'i giyerek, askerlerine aşıladığı yeni bir heyecan ve hamle ruhuyla muzafferiyete ulaşmasını bilmişti.Yavuz'dan itibaren tatbik edilen güzel bir âdet de; Hırkâ-i Saadet Dairesi önünde, asırlar boyunca kırk hafıza, 24 saat nöbetleşe okutulan Kur'ân tilâvetidir. Halit Ziya Uşaklıgil, bu güzel uygulamanın, Osmanlı insanı üzerindeki derin tesir ve yansımaları hakkında, şu ilginç müşahedeleri nakletmektedir: "Uzaktan, yakından gelmiş vezir, vüzerâ, avamdan insanların, minareden duyulan ezan, huzurda okunan Kur'ânı Kerim tilâvetleri, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in hırkasını uzaktan gören, bir imkânını bulup yüzünü hırkaya sürebilen gözü yaşlı, gönlü huzur ve huşu dolan insanların manevî heyecanını gördüm. Kendimde, fena duygulardan arındığımı, ruhanî bir zevkle dolduğumu hissettim." Yahya Kemal Beyatlı'nın, "Aziz İstanbul" isimli e-serinde, daha da üeri gidip bu hususta vardığı hüküm; tüm ruhumuz ve benliğimizle tasdikleyeceğimiz ebedî bir hakikattir: "Gezintilerimde bir hakikâti keşfettim. Bu devletin iki manevî temeli vardır: Fâtih'in, Ayasof-ya minaresinden okuttuğu ezan ki, hâlâ okunuyor!.. Selim'in, Hırkâ-i Saadet Önünde okuttuğu Kur'an ki, hâlâ okunuyor!.."

Sürre Alayları ve Kutsal Yolculuk

Devleti Âli İslâm'ın, mukaddes topraklara meftûniyetini aşikâr kılan diğer güzel âdeti de; her yıl hac mevsiminde mübarek mekânlara uğurladığı "Sürre Alaylaradır. Çelebi Mehmed devrinde ilk koz tertiplenen Sürre Alayları, İstanbul'dan Mekke ve Medine'nin Soyyid, Şerit, ulemâ vn fakirlerine gönderilen para ve husûsî hediyeleri götüren, aslında bir tür hayır kervanı İdi. Hediyelerin içerisinde en fazla kıymet biçileni Kâ'be örtüşüydü ve yenisiyle değiştirilen eski örtü, büyük bir hürmet ve itinâ ile getirilerek paylaşılıyor ve çeşitli camilere dağıtılıyordu. Alayların hazırlanışı, u-ğurlama töreni, kervanın geçtiği yerlerdeki karşılama ve ta'zim gösterileri, Osmanlı âleminde ibâdet hassasiyetiyle yapılıyordu. Hacıların ve Sürre kervanının geçeceği yolların bakımı ve tamiri, köprülerin sağlamlığı, geçitlerin emniyeti, konaklama hizmetlerinin düzgünlüğü ve eşkiyâ veya yağmacı kabilelerden korunması gibi birçuk hususlarda İtinâ sarfetmeleri için, e-yâlet paşaları, sancak beyleri, kadılar, naipler ve şâir görevlilere, özel talimatlar veriliyordu. Devlet, Sürre Alayları'na o denli ehemmiyet veriyordu ki; çöküş devrine girdiği Cihan Harbi esnasında dâhi, Sultan Re-şad, yabancılardan borç almak pahasına da olsa, ecdâdından tevarüs eden bu harikulade geleneği terketme-miş ve kesintiye uğramasına müsaade etmemiştir.

Haremeyn'e Hazin Veda

Osmanlı, fiilen yıkıldığı Mondros Mütârekesi sırasında bile, Peygamberimize ve O'nun beldesine hürmet ve bağlılığını, kanının son damlasına kadar korumaktan çekinmemiştir. "Çöl Kaplanı" pâyosiyle mârut Fah-reddin Paşa'nın, İngilizlere karşı giriştiği destansı ve hazin "Son Medine Müdâfaası", bunun en muhteşem bir misâlidir. Kutsal topraklan İngilizlere vermemek i-çin sonuna kadar direnen Fahreddin Paşa, Hazreti Peygambere olan sonsuz aşkını; gözyaşları içinde, şu dramatik sözlerin, adetâ haykırmıştı:
"Ey Nâss! Malumunuz olsun ki, şecî ve kahraman as kerlerim, bütün İslâm'ın sırtını dayadığı yer, manevîl gücün desteği, Hilâfetin gözbebeği olan Medine'yi! son fişengine, son damla kanma, son nefesine kadar muhafazaya ve müdâfaaya me'murdur. Buna Müslüman'ca, askerce azmetmiştir. Bu asker, Medine'nin enkazı ve nihayet Ravza-i Mutahhara'mn yeşil türbesi al-l tında, kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescidi Saadet minâreleriyle yeşil kubbesin-l den al sancağı alınmayacaktır! Allahu Toâlâ bizimle! beraberdir! Şefaatçimiz O'nun Rasulü, Peygamber E-fendimizdir! Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlar; şan vel şerefle dolu Osmanlı ordusunun yiğit zabitleri! Ey her] cenkte cihanı tir tir titretmiş, asla kimseye boyun eğmeyerek dâima namus ve din borcunu kanıyla ödemiş, şecî Mehmetçiklerim, kardeşlerim, evlatlarım! Gelini hep beraber Allah'ın ve işte huzurunda huşu ve vecd il cinde gözyaşları döktüğümüz Peygamber (s.a.v.)'inl karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki; Yâ| Rasulallah, biz seni bırakmayızl."

Ceddimizin Meşum Piyeslere Müdahalesi

Ecdadımız, İslâm'a, Peygamberimize ve diğer kutsalI değerlere hürmet, muhabbet ve hizmetin yanı sıra, onllan Batı'dan gelen tahripkâr ve tecâvüzkâr, her cinsten saldırıya karşı müdâfaa ve "dînin izzetini" muhafazayı da, boynunun borcu olarak telâkki etmiştir. En güçsüz ve buhranlı zamanlarında dâhi bu yüce gayeden asla vazgeçmemiştir. İngiltere ve Fransa'da, mukaddesata hakaretlerle dolu menhus tiyatrolara müdahalede, Sultan Abdülhamid'in şahsında soylu ceddimizin, ne denli dakik ve duyarlı olduğunu uluslar arası platformda cereyan eden şu hâdiseler açıkça göstermekte-) dir:İlk misâl, Fransız Yazar Volter'in kaleme aldığı ve Paris'te sahneye konan "Muhammed yahut Taassub" i-simli piyesle ilgilidir. Piyesin tepkiye sebep olan eni dikkat çekici özelliği, Peygamber Efendimizi küçük düşürmeye matuf olmasıydı, Abdülhamid, oyunu duyar duymaz elçilik vasıtasıyla harekete geçmiş ve oyunun durdurulmasını; aksi halde bunun bir siyasî mesele yapılacağını Fransız Hükûmeti'ne ulaştırmıştı. Fransızlar piyesi kaldırmışlar; lâkin bu seferde aynı o-yunun, îngiltere'ye ÇfeÇİP Londra'da sahnelenmesine mâni olunamamıştı, Bu kez Abdülhamid, Fransızlara Çektiği ültimatomu aynon İngiliz Hükûmeti'ne de gönderocokti. İngiltere Hükümeti ise, geç; kalındığı, biletlerin çnktan dağıtıldığı; esasen böyle bir hareketin vatandaşların hürriyetine tecavüz olacağı karşılığını vermişti. Fakat Sultan, tekrar öyle bir ültimatom yazacaktı ki, İngiltere'ye tiyatroyu hemon durdurmaktan başka çâre kalmayacaktı. Abdülhamid, şöyle demişti: "Müslümanların Halifesi olarak, 'İngilizler Peygamberimizi karalayıcı hakaretler ediyorlar diyo İslâm Âle-mi'ne bildiri göndereceğim! Büyük Cihad ilan nrieco-ğim!."
Vereceğimiz diğer misâl de yine Fransa'da cereyan etmiştir, Tanınmış Fransız Yazar Markide Bnrnier, "Muhammed" isimli manzum bir dram yazmış ve bunu komedi Franz Tiyatrosu'na 1888'de kabul ettirip programına aldırmaya ve sahne provalarının da 1890'da başlatılmasına muvaffak olmuştu, Piyes, peygamberimizi sahnede gösterdiği gibi, O'nu ve İslâm Dini'ni aşağılayıcı bir muhtevaya sahipli. Abdülhamid, duruma derhâl müdahale ederek bütün Fransa'da oyunun temsilini, her zaman olduğu gibi yasaklatmayı yine başarmıştı. Emeline Fransa'da ulaşamayan yazar, bu defa piyesini İngiltere'de oynatmak için meşhur İngiliz aktör İrvinç ve Londra Lyceum Tiyatrosu ile anlaşma yoluna gitmişti. Abdülhamid, bu eşebbüsünün da önüne geçebilmişti; takat Bornier, teslim olacak gibi değildi. 1893'te Fransız Akademisi'ne seçilmesiyle birlikte son kez girişimde bulunmuş; ancak hâriciye vekili ve aktörlerle anlaşma yapıldığı ve oyunun oynanacağı ha berinin gazetelerde yer aldığı bahane edilmesine rağmen, diğerleri gibi bu da akim kalmış ve Bornier bir defa daha hüsrana uğramıştı.

Son Söz

Ecdad, Haremeyn'e hazin bir şekilde veda etmiş olsa da; gönül bağını ve muhabbetini hiçbir zaman kesmemiş ve azaltmamıştır, Ceddimizin Peygamber Efendi-miz'e (s.a.v.) ve Ali Beyt'e gösterdiği engin hürmet ve muhabbet ve sırf O'ndan dolayı derûnî bir sovgi ve saygı beslediği kutsal topraklara matuf ilgi ve bağlılık da; aynen dünkü gibi bugün ve gelecekteki kuşaklar tarafından da kat'î surette devam ettirilip baş tacı edilecektir. Zira, bu kalbi alâka, bizim en büyük şiar ve meziyet olarak özümsediğimiz; aslî alâmeti farikalarımızın, manevî dünyamızın temel dinamiklerinin ve nihayet mevcudiyetimizin en güçlü hayat kaynaklarının başında gelme vasfını hâlâ korumaktadır
RüveYde
RüveYde
KuRuCu / YöNeTiCi
KuRuCu / YöNeTiCi


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz