BAŞÖRTÜSÜ “SORUNUNDAN” NAMAZ “SORUNUNA”

Aslında bireyin ve toplumun bütün sorunlarının temeli ve onların çözümü tevhid inancı ile ilgilidir. Kendini Müslüman’ım diyen insan ya da toplum bir turlu toparlanamıyorsa ana sorunun inanç damarında aranması gerekir. Çünkü akidesi sağlam olanın ameli de sağlamdır. Ama senelerdir bu toplumda başörtüsü bir sorun olarak görüldü.

BAŞÖRTÜSÜ “SORUNUNDAN” NAMAZ “SORUNUNA”

İslam hak ve kemale erdirilmiş bir dindir. Yani İslam ve onun hükümleri sorun değil, aksına bireylerin ve toplumların sorunlarına çözüm olarak gönderilmiştir. Dolaysıyla başörtüsü, namaz ya da dinimizin başka hükümleri sorun olarak görülmemelidir. Ancak hak ve batıl karıştığında çözüm olanın sorun haline gelmesi mümkündür. Tıpkı başörtüsünün sorun olarak görüldüğü ve ona bir turlu çare bulunamadığı gibi…

Aslında bireyin ve toplumun bütün sorunlarının temeli ve onların çözümü tevhid inancı ile ilgilidir. Kendini Müslüman’ım diyen insan ya da toplum bir turlu toparlanamıyorsa ana sorunun inanç damarında aranması gerekir. Çünkü akidesi sağlam olanın ameli de sağlamdır. Ama senelerdir bu toplumda başörtüsü bir sorun olarak görüldü. Başörtüsü âdete Müslümanların mücadelesinde bayrak şeklini aldı. Bu arada sözüm ona modernlik gittikçe ilerledi. Bazı başörtülüler de başörtüsüzler ile modernlikte yarışmaya başladılar. Yani inançta sorunu olanlar bu problemlerini mücadele bayrağının rengi ve şekline de taşıdılar. Ortaya öyle başörtülüler çıkmaya başladı ki başörtüsüne karşı olanlar bile hayret demeye başladılar. Sadece baş ve boyunu örten başörtüsü, başörtüsü ve pantolon ortaklığı, başörtüsü ve dizlere kadar açık ayaklar, başörtülü sığara içen hanim, kendi cemaatine has başörtü, örtülü örtüsüzler. Bunlar sayma ile bitmez. Neyse, başörtüsü sorunu çözülmeye başladı ya…Gerisi gelir inşallah!

Gelelim bugünkü konumuza. Öncelikle şunu belirtelim: Bazılarına göre toplum açısından namaz diye bir sorun olmayabilir. Yani bu namaz kılanlarla kılmayanlar arasındaki sorun değildir. Namazını kılan kılar kılmayanda kılmaz. Burada denilecek bir şey yoktur bazılarına göre…Oysa namaz kılmayanın dini sorgulanır. Bunun nedeni namazın dinin direği olmasındandır. Namazı kılmayanla iş ortaklığı yapılmaz, namazı kılmayana kız verilmez ya da namaz kılmayan kızla evlenilmez. Namazı kılan patron iş verirken önce namazı kılan elemanları tercih eder. Bunun nedeni namazı kılmayanların kimliğinde sorun olduğu içindir. Bazı mezhep ulamasına göre namaz kılmayanlar Müslüman da değildir. Göründüğü gibi namazla ilgili sorunlar vardır. Bunlar bireyin sorunu olduğu kadar toplumun da sorunlarıdır. Namazı kılmamadan kaynaklanan sorunları şu şekilde sıralayabiliriz; Müslüman olduğunu söyleyen ama namaz kılmayan bireyin sorunu; Namazı kılan ya da kılmayan kişinin iş yerindeki sorunları; Cuma namazına gitme sorunu; Namaz kılmayan bireylerin aile içi sorunları…

Müslüman olduğunu söyleyen ama namaz kılmayan kişi din açısından büyük sorun oluşturur. Bu adam aslında kimdir? Müslüman mıdır, münafık mıdır, kâfir midir, fasık midir? Bu soruya çeşitli zamanlarda çeşitli deliller ile yine çeşitli cevaplar verilmiştir. Görünen bu adamın sorun taşıyan birisi olmasıdır..

Kur’an-ı Kerim ve Sünnete göre namazın önemi

Namaz kılmanın farz olduğunu bildiren ayetlere örnekler:

“Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.” (Bakara 43)

“Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır” (Nisa 103)

"Namazlara hele orta namazlara dikkat edin ve gönülden boyun eğerek Allah'ın divanında durun" (Bakara 2/298)

“Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir” (Ta-ha 132).

Namaz kılmak İslam dininde olmanın ve dinimizde kardeşliğin belirtisidir:

“Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme ayetlerimizi böyle açıklıyoruz”. (Tevbe 11)

Namaz ibadeti savaşta bile terk edilmeyecektir:

“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kafirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanınızdır.

Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kafirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kafirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” (Nisa 101-102)

Namaz ibadeti kişini kötülüklerden alıkoyar:

“(Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut 45)

“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır” (Hud 114).


Namaz ibadetini terk etmek dinde bozgunculuk, sapıklık ve kişinin heva ve hevesinde uyduğunu gösterir:

“Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Maryam 59)

Namaz ibadetinin önemini anlatan hadisi şeriflerden örnekler:

"Allah'ın en çok sevdiği amel vaktinde kılınan namazdır" (Buhari-Müslim)

"İşte bu iki namaz (yatsı ve sabah) münafıklara en ağır gelen namazdır. Bunlarda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilseydiniz diz üstü emekle-yerekte olsa namaza gelirdiniz. (Ebu Davut, Salat 47)

Ashab-ı Kiram ibadetler içinde bir tek namazı terk etmenin küfür sayılacağını söylediler. (Tirmizi)

“Muhakkak ki, kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır.”(Müslim, Îmân 134)

“Onlarla (kafirlerle/münafıklarla) bizim aramızdaki ahit (fark), namazdır. Her kim onu terk ederse, küfretmiş olur.”(Tirmizî, İman 9; İbn Mâce, İkâme’s-Salah 77)

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittiğini söyledi: - "Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?" Sahâbîler: - O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz, dediler. Resûl-i Ekrem: - "Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder" buyurdular. Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 283. Ayrıca bk. Tirmizî, Emsâl 5; Nesâî, Salât 7; İbni Mâce, İkâmet 193

Kur’an-ı Kerim ve hadisi şeriflerin namaz ibadeti hakkındaki hükümleri muhkemdir, yani açık ve anlaşılır şekildedir. Hal böyle iken bu ibadeti terk edenler hakkında net konuşmamız gerekmez mi? Diyelim, adam şimdi İslam’la şereflendi ya da bu günlerde erginlik çağına erdi.Hala namazı tam olarak kılamıyor. Böylelerine karşı sabırlı olalım, onlara en güzel şekilde namazı hatırlatalım. Ama adam 30-40-50 yaşlarında yıllardır namaz kılmıyor ya da sadece Cuma namazı ile yetiniyor. Vakit namazlarını kılmaya davet edildiklerinde laf dinlemiyorlar, bu konuda İslam’ı yaşayan anne-babalarına, akrabalarına itaat etmiyorlar. Bu halde olanlara ne denilmeli? Bu durumda olanların dini, imanı sorgulanmalı değilmi? Onlar bizim Müslüman kardeşimiz olamazlar. Bu durumda olanlarla evlilik yapılmaz, öldüklerinde cenazelerine gidilmez, onlarla iş ortaklığı yapılmaz, onlara iş bile verilmez. Dinimizle dalga geçen böylelerinin kıldıkları Cuma namazları, tuttukları ramazan oruçları, kestikleri kurbanları, işledikleri hayır hasenatları boşunadır. Çünkü onlar dinin direğini kırmışlar ve namaz farziyetinden bilerek yüz çevirmişlerdir.

Bu dediklerimize delil olarak zamanımız alimlerinden Yusuf el-Kardevinin namazı terk edenler hakkındaki fetvasının kısa bir bölümünü burada getireceğiz:

“Namazın farz olması, bu dinde zaruri olarak bilinmesi gereken hükümler arasındadır, bunları inkar eden ya da hafife alan kişi Allah ve Resulünü yalanlamış olur. Bu kişinin kalbinde hardal tanesi kadar bile iman yoktur. O artık; Allah Tealan’ın özelliklerini belirttiği şu kafirler gibi olmuştur:

” Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır” (Maide 58)

…Abdullah bin Ömer günlerden bir gün Peygamber (sav)’in namazdan bahsederken şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kim namazını devamlı kılarsa, bu namaz kendisi için kıyamet gününde nur olur, delil olur ve kurtuluş olur. Kimde namazında devamlı olmazsa onun ne nuru, ne dini ve ne de kurtuluşu olur. Kıyamet gününde Karunla, Firavunla, Hamanla ve Ubey bin Halefle olur” (Ahmet bin Hanbel rivayet etmiştir)

…Namazı terk edenler bu azılı kafirlerle birlikte olacaklarına göre, hayatı boyunca ne bir rüku ne de bir secde yapmayanların durumu ne olur acaba?

Allah Resülü (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim ikindi namazını terk ederse, yaptığı amelleri boşa gider”. Bir namazı terk edenin durumu buysa bütün namazları terk edenin durumu nedir sizce?

Ebu Hureyre Peygamber (sav)’in cemaatle namaz kılmaktan geri duranların evlerini yakmaya niyetlendiğini rivayet etmiştir. Peki ya hiç namaz kılmayanlar ne duruma düşerdi?

Kur’an münafıklardan bahsederken onların namaza tembelce ve uyuşuk uyuşuk kalktıklarını haber verir. Peki ya bu durumda, ne uyuşuk, ne de zinde hiçbir şekilde namaza gitmeyenin durumu nice olur?

Namazı terk eden kişi hakkında gereken açıklamaları bizlere veren Kur’an ve hadis delilleri bunlardır. (Bakınız: Yusuf el –Kardavı, “Çağdaş Meselelere Fetvalar”, Tahır Yayıncılık)

Göründüğü gibi namaz konusu ciddi bir “sorun” oluşturmaktadır. Dolaysıyla, yeni Müslüman olan ya buluğ yaşına gelen ama namaz kılmada istikrarlı olmayanlar en güzel şekilde namaz kılmaya davet edilir. Ama yıllar devamında Müslüman olduğunu söyleyen, ancak namaz ibadetini hafife alarak ihmal edenler ve daveti cevapsız bırakanlara gelince, bunlara biz başka mümin kardeşlerimiz gibi davranamayız. Onlara namazı kılmadıkça gerçek manada Müslüman olmadıkları ve bundan dolayı Müslümanlara tanınan hakların onlara tanınmayacağı açık bir şekilde bildirilmelidir.

Abdurrahman Muhammed