Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 89 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 89 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Osmanlı'da Ramazan
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: TARİHİ ÇEVİR :._.·´¯) :: OSMANLI TARİHİ
1 sayfadaki 1 sayfası
Osmanlı'da Ramazan
Abdülhamid Han’ın Kadir Gecesi alayı
Yılın bu tek gecesinde sultan sarayından dışarıya namaza gider. Bunun için düzenlenen alay görülmeye değer manzaralar verir. Eski bir gelenek uyarınca Kadir Gecesi’nde sultanın camiye gidişi bir şenlik
niteliğindedir. Bu, özellikle atalarının töresine bağlı İkinci Abdülhamid zamanında böyleydi. Ben onun son Kadir Gecesi alayını
gördüm. Yıldız Sarayı’ndan Hamidiye Camii’ne kadar olan her yer ışık halkalarıyla doldurulmuştu. Caminin kendisi çepeçevre küçük yağ kandilleriyle aydınlatılmış ve daha arkalar Arapça yazılar ve mimari desenlerle süslenmişti. Limanın ve şehrin karanlık bir geceye karşı
oluşturduğu etki, bir peri masalı gibiydi, uzaktaki gemi direkleri ve minarelerin soluk altın yaldızlarıyla parlıyordu. Tam o sırada bando
sesleriyle askerler geldi, süngüleri lambanın ışığı altında ışıl ışıldı. Sonunda minareden müezzin sesi duyuldu. Biri adeta bir minör
tatlılığında bir ezan okumaya başladı. Derken bando Hamidiye Marşına başladı, maytaplar gökyüzünü renkli yıldızlarla doldurdu ve
imparatorluk korteji saray kapısından aktı. Çok güzel iki atın çektiği saltanat arabasının etrafında büyük beyaz fenerler taşıyan süslü
üniformalara bürünmüş kalabalık dalgalanıyordu. Kırmızılar ve altınlar içinde arabanın üstünde oturan arabacı ve gri sakallı, omzuna askeri
bir palto almış İkinci Abdülhamid belirdi. Sultan, “Padişahım çok yaşa!” selamına eliyle karşılık verdi. Gösteri alayı caminin avlusuna
daldı ve majesteleri camiye girdi. Bir saat boyunca maytaplar patladı, kalabalık adeta bir şenlik havasındaydı. İçeriden zaman zaman tatlı bir
ilahi sesi yükseliyordu. Derken majesteleri tekrar göründü, kalabalık ve askerler tekrar, “Padişahım sen çok yaşa!” diye haykırıyordu. Yüksek
beyaz saray kapısı bir kez daha İslam halifesini içine aldı.
İstanbul’a yolu düşen her seyyah, ülkelerine döndüklerinde ramazana dair hiç olmazsa birkaç sayfa yazmadan edemez. Halkın bu aya olan
hürmetini takdirle anılarına not düşen seyyahlar bile bu coşkuya kendilerini ister istemez kaptırır. İkinci Abdülhamid döneminde ramazan
ayını İstanbul’da geçirmiş seyyahlardan H. G. Dwight’ın 1913 yılında İngiltere’de basılan “Constantinople Old and New” isimli eserinde bu
aya dair düştüğü notlardan bir bölümü söyle:
Güneşin gökyüzünde olduğu sürece gerçek müminler dudakları arasından hiçbir yiyecek veya içecek maddesi geçmez. Bir sigaranın tatlı
avuntusuna bile müsaade edilmez. Ancak güneşin batışını haber veren topun ateşlenmesinden, bir beyaz saç telinin siyahından ayırt
edilebildiği aydınlığa kadar yiyip içilir.
Ramazanda güneş ufka doğru yaklaştıkça ışıklar yakılır, masalar kurulur, ekmekler bölünür, sular doldurulur, sigaralar yemeğe başlama
beklentisi içinde eller ağza giden yolun yarısına kadar kaldırılır. Gün boyu süren bu perhizin bozulduğu an, iftar olarak adlandırılır. Bu,
yemek içmek veya şölen anlamındadır. Ve bizatihi bir gelenektir. Gerçekbir iftar çeşitli ordövrlerle başlar; zeytin, peynir, yuvarlak ve sert
bir hamur işi olan tatlı simitler ile reçeller ve pide denilen sıcak mayasız yuvarlak ekmekle devam eder. Daha sonra bir sebze çorbası ile
peynir veya pastırma, ülkeye has bir çeşit kurutulmuş et (pastırma) ilepişirilmiş yumurtalar gelir ve yine mevsimine göre şaşırtıcı
çeşitlikte sayısız yiyecek Mekke’den gelen kutsal zemzem suyu ile mideye indirilir. Zenginler bütün bir ay boyunca kapılarını herkes açık
tutarlar. Gecenin son yemeğine sefer kelimesinde türetilmiş olan sahur denir. Bekçiler sahur için insanları zamanında uyandırmak amacıyla
sokaklara davullarıyla dolaşırken bir başka top atışı da orucun yenidenbaşladığını haber verir.
İstanbul ışıl ışıl
Asırlar boyunca her zaman kutsal ve kıyılırken bile gururlu İstanbul, hiçbir zaman İslam’ın bu kutsal ayı için aydınlatıldığı kadar gurulu ve
kutsal gözükemez. Ramazan ayı adı altında sayısız minarenin şerefesine dizilmiş ışık halkalarıyla bezeli karanlık bir kenti görmek dünyanın en
güzel manzaralarından biridir. Yükselen çatıların üzerinden olağanüstü bir siluet olarak görülen camilerin iki, dört veya altı minaresi
birden ışıklandırılır. Bunlar bir büyüleyici oyunda daha kullanılır. Minareler arasına ipler gerilir ve bunlara camdan minik yağ kandilleri
dekoratif bir sıra ile asılır. Sanki altın kıvılcımlar saçıyormuş gibi,
“Ya ALLAH” veya “Ya Muhammed” gibi sözler yer alır. Ayın on beşinden sonra karanlık gökyüzüne çoğu kez bir çiçeğin veya bir geminin şekli
çizilir. Bu yıldızlara benzeyen zarif aydınlatmalara Türkler mahya ay ışığı derler.
Başka zamanlarda İstanbul’un sokakları geceleyin terkedilmişken, ramazan geceleri boyunca hayat doludur
Sıra teravih namazında
Bu kutsal ay boyunca dini hamiyet diğer aylardan daha çok artar. Müminlere Kur’an okumaları ve diğer dini vazifelerini tam olarak yerine
getirmeleri emredilir. Gün batımından iki saat sonra yapılan günün son ibadeti özel bir önem taşır. Bu genellikle yatsı olarak bilinir. Ondan
sonra yapılan ibadete teravih denir. Ve her zamanki beş rekât yerine iki rekat kılınır. Kimileri bunun ağır bir iftar yemeği yemiş bir
kişinin hazmına yardımcı olduğunu söyler. Camilerde her akşam vaaz verilir.
Türkler ramazanın yirmi yedinci gecesine çok önem verirler. Kadir gecesi diye adlandırdıkları bu gecede Kur’an’ın cennetin en yüksek
katından yeryüzüne gönderildiği ve Cebrail’in (aleyhisselâm) bunu Peygambere vermeye başladığına inanırlar. Kadir gecesi akşamlarını çoğu
insan camilerde geçirir. Her zamankinin yerine özel bir ibadet yapılırve ondan sonra kalabalık bir cemaat, kutsal günlerin olaylarını
anlatanlar etrafında oluşan gruplara dağılır.
Bu ayda Ayasofya Camii’nde sıra sıra namaz kılanlar görmeye değer bir manzara verir. Hepsi ayakkabısız olan erkekler, elleri bağlı ve başları
aşağıda, yan yana ayakta dururlar. Kılıç ve fetih sancağıyla birlikte tepelikli minberinden imam, akşam duasını okur. Yüksek bir platformda
bağdaş kurmuş oturan bir müezzin, ruhunun derinliklerinden gelen bir sesle artan tenorda Kur’an’dan mukabeleler okur. Ara sıra tutkulu bir
“ALLAH!” nidası fırlar ya da ayaktaki binlerce kişiden derin bir “Amin” sesi yankılanır. O kalabalık cemaat, başlarını öne eğer, elleri dizleri
üzerinde eğilir ve doğrulurlar. Sonra bir kez daha eğilir dizlerinin üzerine çöker ve kubbede yankılanan pes perdeden uzun bir gök
gürültüsüyle alınlarını yere değdirirler.
Yılın bu tek gecesinde sultan sarayından dışarıya namaza gider. Bunun için düzenlenen alay görülmeye değer manzaralar verir. Eski bir gelenek uyarınca Kadir Gecesi’nde sultanın camiye gidişi bir şenlik
niteliğindedir. Bu, özellikle atalarının töresine bağlı İkinci Abdülhamid zamanında böyleydi. Ben onun son Kadir Gecesi alayını
gördüm. Yıldız Sarayı’ndan Hamidiye Camii’ne kadar olan her yer ışık halkalarıyla doldurulmuştu. Caminin kendisi çepeçevre küçük yağ kandilleriyle aydınlatılmış ve daha arkalar Arapça yazılar ve mimari desenlerle süslenmişti. Limanın ve şehrin karanlık bir geceye karşı
oluşturduğu etki, bir peri masalı gibiydi, uzaktaki gemi direkleri ve minarelerin soluk altın yaldızlarıyla parlıyordu. Tam o sırada bando
sesleriyle askerler geldi, süngüleri lambanın ışığı altında ışıl ışıldı. Sonunda minareden müezzin sesi duyuldu. Biri adeta bir minör
tatlılığında bir ezan okumaya başladı. Derken bando Hamidiye Marşına başladı, maytaplar gökyüzünü renkli yıldızlarla doldurdu ve
imparatorluk korteji saray kapısından aktı. Çok güzel iki atın çektiği saltanat arabasının etrafında büyük beyaz fenerler taşıyan süslü
üniformalara bürünmüş kalabalık dalgalanıyordu. Kırmızılar ve altınlar içinde arabanın üstünde oturan arabacı ve gri sakallı, omzuna askeri
bir palto almış İkinci Abdülhamid belirdi. Sultan, “Padişahım çok yaşa!” selamına eliyle karşılık verdi. Gösteri alayı caminin avlusuna
daldı ve majesteleri camiye girdi. Bir saat boyunca maytaplar patladı, kalabalık adeta bir şenlik havasındaydı. İçeriden zaman zaman tatlı bir
ilahi sesi yükseliyordu. Derken majesteleri tekrar göründü, kalabalık ve askerler tekrar, “Padişahım sen çok yaşa!” diye haykırıyordu. Yüksek
beyaz saray kapısı bir kez daha İslam halifesini içine aldı.
İstanbul’a yolu düşen her seyyah, ülkelerine döndüklerinde ramazana dair hiç olmazsa birkaç sayfa yazmadan edemez. Halkın bu aya olan
hürmetini takdirle anılarına not düşen seyyahlar bile bu coşkuya kendilerini ister istemez kaptırır. İkinci Abdülhamid döneminde ramazan
ayını İstanbul’da geçirmiş seyyahlardan H. G. Dwight’ın 1913 yılında İngiltere’de basılan “Constantinople Old and New” isimli eserinde bu
aya dair düştüğü notlardan bir bölümü söyle:
Güneşin gökyüzünde olduğu sürece gerçek müminler dudakları arasından hiçbir yiyecek veya içecek maddesi geçmez. Bir sigaranın tatlı
avuntusuna bile müsaade edilmez. Ancak güneşin batışını haber veren topun ateşlenmesinden, bir beyaz saç telinin siyahından ayırt
edilebildiği aydınlığa kadar yiyip içilir.
Ramazanda güneş ufka doğru yaklaştıkça ışıklar yakılır, masalar kurulur, ekmekler bölünür, sular doldurulur, sigaralar yemeğe başlama
beklentisi içinde eller ağza giden yolun yarısına kadar kaldırılır. Gün boyu süren bu perhizin bozulduğu an, iftar olarak adlandırılır. Bu,
yemek içmek veya şölen anlamındadır. Ve bizatihi bir gelenektir. Gerçekbir iftar çeşitli ordövrlerle başlar; zeytin, peynir, yuvarlak ve sert
bir hamur işi olan tatlı simitler ile reçeller ve pide denilen sıcak mayasız yuvarlak ekmekle devam eder. Daha sonra bir sebze çorbası ile
peynir veya pastırma, ülkeye has bir çeşit kurutulmuş et (pastırma) ilepişirilmiş yumurtalar gelir ve yine mevsimine göre şaşırtıcı
çeşitlikte sayısız yiyecek Mekke’den gelen kutsal zemzem suyu ile mideye indirilir. Zenginler bütün bir ay boyunca kapılarını herkes açık
tutarlar. Gecenin son yemeğine sefer kelimesinde türetilmiş olan sahur denir. Bekçiler sahur için insanları zamanında uyandırmak amacıyla
sokaklara davullarıyla dolaşırken bir başka top atışı da orucun yenidenbaşladığını haber verir.
İstanbul ışıl ışıl
Asırlar boyunca her zaman kutsal ve kıyılırken bile gururlu İstanbul, hiçbir zaman İslam’ın bu kutsal ayı için aydınlatıldığı kadar gurulu ve
kutsal gözükemez. Ramazan ayı adı altında sayısız minarenin şerefesine dizilmiş ışık halkalarıyla bezeli karanlık bir kenti görmek dünyanın en
güzel manzaralarından biridir. Yükselen çatıların üzerinden olağanüstü bir siluet olarak görülen camilerin iki, dört veya altı minaresi
birden ışıklandırılır. Bunlar bir büyüleyici oyunda daha kullanılır. Minareler arasına ipler gerilir ve bunlara camdan minik yağ kandilleri
dekoratif bir sıra ile asılır. Sanki altın kıvılcımlar saçıyormuş gibi,
“Ya ALLAH” veya “Ya Muhammed” gibi sözler yer alır. Ayın on beşinden sonra karanlık gökyüzüne çoğu kez bir çiçeğin veya bir geminin şekli
çizilir. Bu yıldızlara benzeyen zarif aydınlatmalara Türkler mahya ay ışığı derler.
Başka zamanlarda İstanbul’un sokakları geceleyin terkedilmişken, ramazan geceleri boyunca hayat doludur
Sıra teravih namazında
Bu kutsal ay boyunca dini hamiyet diğer aylardan daha çok artar. Müminlere Kur’an okumaları ve diğer dini vazifelerini tam olarak yerine
getirmeleri emredilir. Gün batımından iki saat sonra yapılan günün son ibadeti özel bir önem taşır. Bu genellikle yatsı olarak bilinir. Ondan
sonra yapılan ibadete teravih denir. Ve her zamanki beş rekât yerine iki rekat kılınır. Kimileri bunun ağır bir iftar yemeği yemiş bir
kişinin hazmına yardımcı olduğunu söyler. Camilerde her akşam vaaz verilir.
Türkler ramazanın yirmi yedinci gecesine çok önem verirler. Kadir gecesi diye adlandırdıkları bu gecede Kur’an’ın cennetin en yüksek
katından yeryüzüne gönderildiği ve Cebrail’in (aleyhisselâm) bunu Peygambere vermeye başladığına inanırlar. Kadir gecesi akşamlarını çoğu
insan camilerde geçirir. Her zamankinin yerine özel bir ibadet yapılırve ondan sonra kalabalık bir cemaat, kutsal günlerin olaylarını
anlatanlar etrafında oluşan gruplara dağılır.
Bu ayda Ayasofya Camii’nde sıra sıra namaz kılanlar görmeye değer bir manzara verir. Hepsi ayakkabısız olan erkekler, elleri bağlı ve başları
aşağıda, yan yana ayakta dururlar. Kılıç ve fetih sancağıyla birlikte tepelikli minberinden imam, akşam duasını okur. Yüksek bir platformda
bağdaş kurmuş oturan bir müezzin, ruhunun derinliklerinden gelen bir sesle artan tenorda Kur’an’dan mukabeleler okur. Ara sıra tutkulu bir
“ALLAH!” nidası fırlar ya da ayaktaki binlerce kişiden derin bir “Amin” sesi yankılanır. O kalabalık cemaat, başlarını öne eğer, elleri dizleri
üzerinde eğilir ve doğrulurlar. Sonra bir kez daha eğilir dizlerinin üzerine çöker ve kubbede yankılanan pes perdeden uzun bir gök
gürültüsüyle alınlarını yere değdirirler.
RüveYde- KuRuCu / YöNeTiCi
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: TARİHİ ÇEVİR :._.·´¯) :: OSMANLI TARİHİ
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN