Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 190 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 190 Misafir :: 2 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Aşk Ölür İddia Olur
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: DİNİ KONULAR VE BİLGİLER :._.·´¯) :: DİNİ BİLGİLER ve İSLAMİ YAZILAR
1 sayfadaki 1 sayfası
Aşk Ölür İddia Olur
Aşk Ölür İddia Olur
T. Ziya ERGUNEL
“Gel vücûdun âteş-i aşk-ı Habîbullâh’a yak
Çeşm-i kalbi ol ziyâdan feth idüb Mevlâ’ya bak."
(Şeyh Mustafa Zekai Efendi)
[Vücudunu, (bütün maddi varlığını), Allah’ın Sevgilisi Rasul-i Zîşan Efendimiz s.a.v.’e (duyduğun) aşkın ateşiyle yak ki kalp gözünü açıp (bu aşk ateşinin) aydınlığında Mevlâ’yı görebilesin.]
İhsan, “rütbetü’l-ulyâ”dır. Yani bir müminin imanda ulaşabileceği en yüksek mertebe... İnsan bu mertebede “Allah’ı görüyormuş gibi” kulluk edebilme mazhariyetine erişiyor. Ümmî Sinan Tekkesi meşayıhından Üsküdarlı Mustafa Zekai Efendi, işte bu mazhariyete nailiyetin, ihsan mertebesinin yolunu gösteriyor bize: Rasulullah s.a.v.’i aşk derecesinde sevmek!
Mevlâ’yı görmek, O’nun varlığına, birliğine, kudretine, her yerde hâzır ve nâzır olduğuna kalp ile şahadet eylemektir. Bu müşahede baş gözüyle değil çeşm-i kalple (kalp gözüyle) olur. Fakat fani varlığından sıyrılamamış, kalbine dünyayı yığmışsa eğer; insanın kalp gözü kapanmış, basireti bağlanmış demektir. Beşeriyetimizin galip gelmesi kalp gözümüze perde indirir. Dünya vârından ibaret bu perde, kalbe göz açtırmaz. İki cihan serveri Habibullah s.a.v.’e aşk ile ittiba gayretidir ki, bir arınma vesilesi olarak, önündeki bütün perdeleri kaldırıp kalp gözümüzün açılmasına imkan verir.
Rasulullah s.a.v.’e duyulan aşk, ateşiyle engelleri yakıp kalp gözümüzü açmakla kalmaz, ışığıyla görmemizi de sağlar. Malum, görmek için göz yeterli değildir; ışık da olmalıdır ki görme fiili gerçekleşebilsin. Hülasa, Mevlâ’yı görmek, kelime-i şahadetin kalp ile tasdikidir. Kalp gözüyle müşahedeyi gerektirir. Böyle bir müşahede ise hem kalp gözünün açık olmasına, hem de görmeye imkan veren bir aydınlığın varlığına bağlıdır. Bu sebeple ancak Rasulullah s.a.v.’in muhabbetiyle tutuşanlar, masivayı yakıp karanlıkları aydınlatan bir hoşça yangının ateşiyle ihsan mertebesinde safa sürebilirler.
Mustafa Zekai Efendi’nin bu beyti aslında, “Sizden herhangi biriniz, ben ona nefsinden (kendi canından), evladından, ehlinden ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça (kâmil manada) iman etmiş olmaz.” hadis-i şerifinin başka kelimelerle tekrarından ibaret. İmanın kemâl derecesi için şart koşulan, “Hz. Peygamber s.a.v.’i bu dünyadaki herkesten ve her şeyden daha çok sevme” keyfiyeti bir aşk halidir. Madem ki haldir, kuru iddia ile olmaz.
Aşk, sevgiliye kayıtsız şartsız bağlanmanın yakıcı iştiyakıdır. Hesapsız, pazarlıksız vefadır. Şeksiz şüphesiz sadakattir. Neye mal olursa olsun, sevgilinin bir dediğini iki ettirmemektir aşk. Hakiki aşkta sadece mâşuk vardır.
Âşık, aşk denilen ateşte pervaneler gibi yanarak vücudunu yok etmiştir çünkü. Âşığın vücudunun yok olması, iradesinin, beşerî taleplerinin, şahsî görüşlerinin, “ben” dediği müstakil bir varlığının yok olması; daha doğrusu bütün bunların sevilenin iradesi yanında hiçbir kıymet taşımamasıdır.
Sevgilinin izinde, O’nun aşkıyla yanarak yürüyenlerin, hallerini dil ile anlatmaya, âşıklık iddiasında bulunmaya ihtiyaçları da yoktur, mecalleri de... Hasret, dilde kalmaz, pervasız bir yürüyüşle aramaya sevk ederse samimi bir muhabbetin, ateşli bir aşkın tezahürü olur. Yâd edilen aşk, artık hal olarak yaşanan bir aşk değildir. Hele de belli bir haftaya sıkıştırılan anmalar, muhabbet eseri olsa dahi, senenin geri kalan haftaları kadar bir nisyanın, dolayısıyla ateşsiz bir aşk iddiasının itirafıdır. Ateşsiz bir aşk ne masivayı yakıp kalp gözümüzün açılmasına, ne de yürüyeceğimiz yolun aydınlatılmasına yetebilir.
Bizim irfanımızda aşk, yavan bir romantizm edebiyatının değil, pişerek olgunlaşmanın, kemalâta yürümenin vesilesidir. Aşkın varlığının yegane delili, istikamet üzere olmaktır. Zaten ayet ve hadislerde Hz. Peygamber s.a.v.’i kendimizden, diğer bütün insanlardan ve dünyalıklardan daha çok sevmemiz, istikamet bulabilmemiz için telkin edilmiştir. Bizi ihsan mertebesine çıkaracak dosdoğru yol ancak O’nun izleri sürülerek yürünebilir.
Kutlu Doğum Haftalarını, kandilleri, sohbetleri, konferansları.. belki muhabbetimizi sorgulamanın fırsatı olarak değerlendirmek gerekiyor. Yavaş da olsa yürüyüp mesafe alıyor muyuz, yoksa “iki günümüz birbirine denk” midir? “Peygamber bize ne verdi ise alıyor, bize neyi yasakladı ise ondan kaçınıyor” muyuz? O’nun verdiğini alır, yasakladığından kaçınırken “yüreklerimizde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet” halini yaşıyor muyuz? Tevbe suresinin 24. ayetinde sorulduğu gibi, “Babalarımız, oğullarımız, kardeşlerimiz, kadınlarımız, kabilemiz, kazandığımız mallar, kesada uğramasından korktuğumuz ticaretimiz, hoşlandığımız meskenler, bize Allah ve Rasulünden, Allah yolunda cihattan daha sevimli” midir, değil midir? Daha sevimliyse eğer, müminlere hitaben gelen bu ayet, hem bırakın ihsan mertebesini, “böylesi bir fâsıklar topluluğuna Allah’ın hidayet nasip etmeyeceği”ni haber veriyor, hem de şu ilahî tehdide muhatap kılıyor bizi: “Öyleyse Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin!”
Beklenen gelmemişse, aşk ateşinin aydınlığında istikamet üzere yol alınıyorsa, müslümanların yaşadığı zillet, sekînet yoksunluğu, çatışma, savrulma ve sapmalar, başımızdaki bunca bela neyin nesidir?
T. Ziya ERGUNEL
“Gel vücûdun âteş-i aşk-ı Habîbullâh’a yak
Çeşm-i kalbi ol ziyâdan feth idüb Mevlâ’ya bak."
(Şeyh Mustafa Zekai Efendi)
[Vücudunu, (bütün maddi varlığını), Allah’ın Sevgilisi Rasul-i Zîşan Efendimiz s.a.v.’e (duyduğun) aşkın ateşiyle yak ki kalp gözünü açıp (bu aşk ateşinin) aydınlığında Mevlâ’yı görebilesin.]
İhsan, “rütbetü’l-ulyâ”dır. Yani bir müminin imanda ulaşabileceği en yüksek mertebe... İnsan bu mertebede “Allah’ı görüyormuş gibi” kulluk edebilme mazhariyetine erişiyor. Ümmî Sinan Tekkesi meşayıhından Üsküdarlı Mustafa Zekai Efendi, işte bu mazhariyete nailiyetin, ihsan mertebesinin yolunu gösteriyor bize: Rasulullah s.a.v.’i aşk derecesinde sevmek!
Mevlâ’yı görmek, O’nun varlığına, birliğine, kudretine, her yerde hâzır ve nâzır olduğuna kalp ile şahadet eylemektir. Bu müşahede baş gözüyle değil çeşm-i kalple (kalp gözüyle) olur. Fakat fani varlığından sıyrılamamış, kalbine dünyayı yığmışsa eğer; insanın kalp gözü kapanmış, basireti bağlanmış demektir. Beşeriyetimizin galip gelmesi kalp gözümüze perde indirir. Dünya vârından ibaret bu perde, kalbe göz açtırmaz. İki cihan serveri Habibullah s.a.v.’e aşk ile ittiba gayretidir ki, bir arınma vesilesi olarak, önündeki bütün perdeleri kaldırıp kalp gözümüzün açılmasına imkan verir.
Rasulullah s.a.v.’e duyulan aşk, ateşiyle engelleri yakıp kalp gözümüzü açmakla kalmaz, ışığıyla görmemizi de sağlar. Malum, görmek için göz yeterli değildir; ışık da olmalıdır ki görme fiili gerçekleşebilsin. Hülasa, Mevlâ’yı görmek, kelime-i şahadetin kalp ile tasdikidir. Kalp gözüyle müşahedeyi gerektirir. Böyle bir müşahede ise hem kalp gözünün açık olmasına, hem de görmeye imkan veren bir aydınlığın varlığına bağlıdır. Bu sebeple ancak Rasulullah s.a.v.’in muhabbetiyle tutuşanlar, masivayı yakıp karanlıkları aydınlatan bir hoşça yangının ateşiyle ihsan mertebesinde safa sürebilirler.
Mustafa Zekai Efendi’nin bu beyti aslında, “Sizden herhangi biriniz, ben ona nefsinden (kendi canından), evladından, ehlinden ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça (kâmil manada) iman etmiş olmaz.” hadis-i şerifinin başka kelimelerle tekrarından ibaret. İmanın kemâl derecesi için şart koşulan, “Hz. Peygamber s.a.v.’i bu dünyadaki herkesten ve her şeyden daha çok sevme” keyfiyeti bir aşk halidir. Madem ki haldir, kuru iddia ile olmaz.
Aşk, sevgiliye kayıtsız şartsız bağlanmanın yakıcı iştiyakıdır. Hesapsız, pazarlıksız vefadır. Şeksiz şüphesiz sadakattir. Neye mal olursa olsun, sevgilinin bir dediğini iki ettirmemektir aşk. Hakiki aşkta sadece mâşuk vardır.
Âşık, aşk denilen ateşte pervaneler gibi yanarak vücudunu yok etmiştir çünkü. Âşığın vücudunun yok olması, iradesinin, beşerî taleplerinin, şahsî görüşlerinin, “ben” dediği müstakil bir varlığının yok olması; daha doğrusu bütün bunların sevilenin iradesi yanında hiçbir kıymet taşımamasıdır.
Sevgilinin izinde, O’nun aşkıyla yanarak yürüyenlerin, hallerini dil ile anlatmaya, âşıklık iddiasında bulunmaya ihtiyaçları da yoktur, mecalleri de... Hasret, dilde kalmaz, pervasız bir yürüyüşle aramaya sevk ederse samimi bir muhabbetin, ateşli bir aşkın tezahürü olur. Yâd edilen aşk, artık hal olarak yaşanan bir aşk değildir. Hele de belli bir haftaya sıkıştırılan anmalar, muhabbet eseri olsa dahi, senenin geri kalan haftaları kadar bir nisyanın, dolayısıyla ateşsiz bir aşk iddiasının itirafıdır. Ateşsiz bir aşk ne masivayı yakıp kalp gözümüzün açılmasına, ne de yürüyeceğimiz yolun aydınlatılmasına yetebilir.
Bizim irfanımızda aşk, yavan bir romantizm edebiyatının değil, pişerek olgunlaşmanın, kemalâta yürümenin vesilesidir. Aşkın varlığının yegane delili, istikamet üzere olmaktır. Zaten ayet ve hadislerde Hz. Peygamber s.a.v.’i kendimizden, diğer bütün insanlardan ve dünyalıklardan daha çok sevmemiz, istikamet bulabilmemiz için telkin edilmiştir. Bizi ihsan mertebesine çıkaracak dosdoğru yol ancak O’nun izleri sürülerek yürünebilir.
Kutlu Doğum Haftalarını, kandilleri, sohbetleri, konferansları.. belki muhabbetimizi sorgulamanın fırsatı olarak değerlendirmek gerekiyor. Yavaş da olsa yürüyüp mesafe alıyor muyuz, yoksa “iki günümüz birbirine denk” midir? “Peygamber bize ne verdi ise alıyor, bize neyi yasakladı ise ondan kaçınıyor” muyuz? O’nun verdiğini alır, yasakladığından kaçınırken “yüreklerimizde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet” halini yaşıyor muyuz? Tevbe suresinin 24. ayetinde sorulduğu gibi, “Babalarımız, oğullarımız, kardeşlerimiz, kadınlarımız, kabilemiz, kazandığımız mallar, kesada uğramasından korktuğumuz ticaretimiz, hoşlandığımız meskenler, bize Allah ve Rasulünden, Allah yolunda cihattan daha sevimli” midir, değil midir? Daha sevimliyse eğer, müminlere hitaben gelen bu ayet, hem bırakın ihsan mertebesini, “böylesi bir fâsıklar topluluğuna Allah’ın hidayet nasip etmeyeceği”ni haber veriyor, hem de şu ilahî tehdide muhatap kılıyor bizi: “Öyleyse Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin!”
Beklenen gelmemişse, aşk ateşinin aydınlığında istikamet üzere yol alınıyorsa, müslümanların yaşadığı zillet, sekînet yoksunluğu, çatışma, savrulma ve sapmalar, başımızdaki bunca bela neyin nesidir?
RüveYde- KuRuCu / YöNeTiCi
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: DİNİ KONULAR VE BİLGİLER :._.·´¯) :: DİNİ BİLGİLER ve İSLAMİ YAZILAR
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN