Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 269 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 269 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Hüzünlerin ve sevinçlerin hangi dala asılı?
1 sayfadaki 1 sayfası
Hüzünlerin ve sevinçlerin hangi dala asılı?
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Milyonlarca müminin, duamızı kabul edecek makamın öğrettiği o muhteşem duayı, Fatiha'yı, çağlayanlar gibi akan nefesleriyle "amiiiin" diye zarflayışının heyecanında yeniden tanıştım Mülk Sûresi'yle.. Sabahların hepsinde mahzun kalplerimize ebedî güneşler doğuran, mahcup gönüllerimizi sonsuz güzelliğe açan Haberci'nin (asm) huzurunda, sonsuzluğu nefeslenerek kılıyoruz sabahı. Sanki gafletlerden uyanmış yedi uyurlar gibiyiz. Sanki zulümleri susturmuş, zalimleri boğmuş zaman ırmağının öbür ucunda kurtuluşa uyanır gibiyiz. Sonsuz bir 'şimdi' kucaklıyor bizi. Ne telaş var ne koşturma. Bitimsiz an'ın pınarından yudumluyoruz kevseri. Secdeler sahici. Secdeler hiçe indiriyor bizi. Sabah namazının iki rekâtına yayıyor 'Tebareke'yi imamımız. "Tebârekellezi biyedihi'l mülk." "Ne yücedir O mülkü elinde tutan..." "Hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmakta..." Mülkün Sahibi, sahip olmak/ol(a)mamak ekseninde kıvranıp duran insanlığa varlık manifestosunu en başında ilan ediyor. "Ölmeyi de yaşamayı da ciddiye alma..." "Ölmekle her şeyi yitiriyor değilsin. Yaşamakla da her şeye sahip oluyor değilsin." "Mülk O'nundur; senin değil..." Sana her şeyi terk ettiren ölüm, bildiğin ölümlerden bir ölüm değil...
Seni her şeye sahip eyleyen hayat da, o bildiğin hayatlardan değil. Ölüm de ödünç, hayat da. Ölmek de şimdilik. Yaşamak; zaten şimdilik. Hem sonra, yaşaması kendinden olmayanın sahipliği ne kadar sahicidir ki? Sahip olduğunu sandıklarıyla sadece beraberdir. Sadece yakınında durmaktadır sahiplendikleri. Ve sadece şimdilik durmaktadır. "Bu benimdir" dedikleri elinden çıkacak bir gün. Eli de elinden gidecek bir gün. Ayette "ölüm"ün önce zikredilmesi belki bu yüzden. Kendini pürüzsüzce akıp giden hayatın ortasında bulan insana o beklenmedik kesintiyi en başından hatırlatmak için. "Varlığının kesintiye uğrayacağı o an her daim yanı başında bekliyor seni." Varlığın ödünç. Sahiplenmen emanet. Ve sadece şimdilik. Varlık sende kalacak değil, sen de varlıkta kalacak değilsin. Hemen ardından teselli ediyor ölüme doğru yürüyen, eskiyen/eksilen çaresiz insanı. Ölüm de sahipsiz değil. Üstelik senin Sahibin olan, sana varlığı sahiplendiren O'nun elinde. Ölümü o yarattı; O'na rağmen ölüyor değilsin. Ölümü O takdir etti; O'ndan habersiz gidiyor değilsin. Ölsen bile O'nun mülkündesin. Ölümün sınanmak için. Yaşaman sınanman için. Yani ölüm de hayat da bir oyun. Bir başka gerçekliğin yüzünü aralamak için bu oyun. Kazanman yaşamaya bağlı değil, kaybetmen ölüme endeksli değil. Bir başka gerçeğin eşiğinde vasıta sadece ölüm-kalım derdi. "Senin derdin ölüm-kalım derdinden büyük olmalı." Varlık manifestosu, bizi alışık olduğumuz eksenden çıkarıp, olmamız gereken eksene yerleştiriyor. Ölüm-kalım ekseninden iyi-kötü eksenine konuşlanıyoruz birden. Soruyorum şimdi kendime. Korkularım nerede konaklıyor? Sevinçlerim hangi vadide büyüyor? Hüzünlerimin müsebbibi neler? Kayıp ve kazanç terazimin kefelerine neler koymuşum? Örneğin, yanlışa savrulmaktan şarampole yuvarlanmaktan korkar gibi korkuyor muyum? Uçuruma düşmek gibi korkunç geliyor mu bana dilimin ve nefeslerimin boş söz ve yalanların kirli kuyusuna çekilmesi? Ateşe değiyormuşum gibi yakıyor mu damağımı dudağımı gıybetler, arkadan çekiştirmeler? Her an kırılabilir buzdan zemin üzerinde yürür gibi mi yürüyorum sözlerimin üzerine basarken? Çekinmelerim kimlerden, nelerden? Çamurdan pislikten sakındığım kadar sakınıyor muyum nankörlüğün, şükürsüzlüğün kokuşmuşluğundan? Allah'ı bir bilip de, O işitmiyormuş gibi konuşmak, O bilmiyormuş gibi eylemek, O görmüyormuş gibi davranmak, sağırlaştığım, körleştiğim, cahilleştiğim zifiri karanlıkta yürüyormuşum gibi ürkütüyor mu beni? Sorumu tekrar ediyorum: Ölüm-kalım kaygımızı neye göre ayar etmişiz? Gafilce bir sözün kulaklarımıza aniden değmesi, kulağımızdan geçen bir kurşun vınlaması kadar betimizi benzimizi attırıyor mu? Tiksinir miyiz meselâ, bir kardeşimizin bize de gıybetini dinlettirip bir başka kardeşinin ölü etini didikleyerek yemesi karşısında... Namazı terk ettiği için ebediyen felç olmak üzere olan bir kardeşimizin, birden namaz için ayağa kalkmasını gördüğümüzde, bir felçlinin yürümeye başlamasını gördüğümüz kadar sevinç ve şaşkınlık yaşadık mı hiç? Namazsızları niyazsızları her gördüğümüzde, ebedî hayatının engelli ve özürlü olmasına aldırış etmemelerine bakıp da bir engelli görmüş gibi üzülüyor muyuz? Kur'ân'a uzak kalarak gözünü de gönlünü de köreltmiş kardeşlerimizin ara sıra elinden tutup ezilmesin diye "yol"un karşısına geçirmeye heveslendiğimiz oldu mu hiç? Mülk O'nun olduğu halde, biz mülk kaygısındayız. Ölümü o var ettiği halde, biz yok yere yok etmeye çalışıyoruz ölümü. Hayatı o var ettiği halde, biz boş yere kendimize yüklüyoruz yaşamayı. Rızkı garanti ettiği halde rızık peşinde koşturuyoruz. Akıbetimizi garanti etmediği halde, akıbetimiz garantiymiş gibi endişesiz ve telaşsızız. Sadece gözler değilmiş meğer körleşen, gönüller de kör olurmuş...
Gözün gördüğü ölümden korkanlar, gözün gördüğü hayata tutunanlar, gönüllerinin korktuğu ölümlü amellere korkmadan yürüyorlar, gönüllerinin özlediği diri amelleri gözünü kırpmadan terk ediyorlar. Mülk O'nun...
Ama kör gönlüm hâlâ daha "ölüm-kalım" derdinde.. "İyi-kötü" derdi sanki başkalarının derdi...
SENAİ DEMİRCİ
Seni her şeye sahip eyleyen hayat da, o bildiğin hayatlardan değil. Ölüm de ödünç, hayat da. Ölmek de şimdilik. Yaşamak; zaten şimdilik. Hem sonra, yaşaması kendinden olmayanın sahipliği ne kadar sahicidir ki? Sahip olduğunu sandıklarıyla sadece beraberdir. Sadece yakınında durmaktadır sahiplendikleri. Ve sadece şimdilik durmaktadır. "Bu benimdir" dedikleri elinden çıkacak bir gün. Eli de elinden gidecek bir gün. Ayette "ölüm"ün önce zikredilmesi belki bu yüzden. Kendini pürüzsüzce akıp giden hayatın ortasında bulan insana o beklenmedik kesintiyi en başından hatırlatmak için. "Varlığının kesintiye uğrayacağı o an her daim yanı başında bekliyor seni." Varlığın ödünç. Sahiplenmen emanet. Ve sadece şimdilik. Varlık sende kalacak değil, sen de varlıkta kalacak değilsin. Hemen ardından teselli ediyor ölüme doğru yürüyen, eskiyen/eksilen çaresiz insanı. Ölüm de sahipsiz değil. Üstelik senin Sahibin olan, sana varlığı sahiplendiren O'nun elinde. Ölümü o yarattı; O'na rağmen ölüyor değilsin. Ölümü O takdir etti; O'ndan habersiz gidiyor değilsin. Ölsen bile O'nun mülkündesin. Ölümün sınanmak için. Yaşaman sınanman için. Yani ölüm de hayat da bir oyun. Bir başka gerçekliğin yüzünü aralamak için bu oyun. Kazanman yaşamaya bağlı değil, kaybetmen ölüme endeksli değil. Bir başka gerçeğin eşiğinde vasıta sadece ölüm-kalım derdi. "Senin derdin ölüm-kalım derdinden büyük olmalı." Varlık manifestosu, bizi alışık olduğumuz eksenden çıkarıp, olmamız gereken eksene yerleştiriyor. Ölüm-kalım ekseninden iyi-kötü eksenine konuşlanıyoruz birden. Soruyorum şimdi kendime. Korkularım nerede konaklıyor? Sevinçlerim hangi vadide büyüyor? Hüzünlerimin müsebbibi neler? Kayıp ve kazanç terazimin kefelerine neler koymuşum? Örneğin, yanlışa savrulmaktan şarampole yuvarlanmaktan korkar gibi korkuyor muyum? Uçuruma düşmek gibi korkunç geliyor mu bana dilimin ve nefeslerimin boş söz ve yalanların kirli kuyusuna çekilmesi? Ateşe değiyormuşum gibi yakıyor mu damağımı dudağımı gıybetler, arkadan çekiştirmeler? Her an kırılabilir buzdan zemin üzerinde yürür gibi mi yürüyorum sözlerimin üzerine basarken? Çekinmelerim kimlerden, nelerden? Çamurdan pislikten sakındığım kadar sakınıyor muyum nankörlüğün, şükürsüzlüğün kokuşmuşluğundan? Allah'ı bir bilip de, O işitmiyormuş gibi konuşmak, O bilmiyormuş gibi eylemek, O görmüyormuş gibi davranmak, sağırlaştığım, körleştiğim, cahilleştiğim zifiri karanlıkta yürüyormuşum gibi ürkütüyor mu beni? Sorumu tekrar ediyorum: Ölüm-kalım kaygımızı neye göre ayar etmişiz? Gafilce bir sözün kulaklarımıza aniden değmesi, kulağımızdan geçen bir kurşun vınlaması kadar betimizi benzimizi attırıyor mu? Tiksinir miyiz meselâ, bir kardeşimizin bize de gıybetini dinlettirip bir başka kardeşinin ölü etini didikleyerek yemesi karşısında... Namazı terk ettiği için ebediyen felç olmak üzere olan bir kardeşimizin, birden namaz için ayağa kalkmasını gördüğümüzde, bir felçlinin yürümeye başlamasını gördüğümüz kadar sevinç ve şaşkınlık yaşadık mı hiç? Namazsızları niyazsızları her gördüğümüzde, ebedî hayatının engelli ve özürlü olmasına aldırış etmemelerine bakıp da bir engelli görmüş gibi üzülüyor muyuz? Kur'ân'a uzak kalarak gözünü de gönlünü de köreltmiş kardeşlerimizin ara sıra elinden tutup ezilmesin diye "yol"un karşısına geçirmeye heveslendiğimiz oldu mu hiç? Mülk O'nun olduğu halde, biz mülk kaygısındayız. Ölümü o var ettiği halde, biz yok yere yok etmeye çalışıyoruz ölümü. Hayatı o var ettiği halde, biz boş yere kendimize yüklüyoruz yaşamayı. Rızkı garanti ettiği halde rızık peşinde koşturuyoruz. Akıbetimizi garanti etmediği halde, akıbetimiz garantiymiş gibi endişesiz ve telaşsızız. Sadece gözler değilmiş meğer körleşen, gönüller de kör olurmuş...
Gözün gördüğü ölümden korkanlar, gözün gördüğü hayata tutunanlar, gönüllerinin korktuğu ölümlü amellere korkmadan yürüyorlar, gönüllerinin özlediği diri amelleri gözünü kırpmadan terk ediyorlar. Mülk O'nun...
Ama kör gönlüm hâlâ daha "ölüm-kalım" derdinde.. "İyi-kötü" derdi sanki başkalarının derdi...
SENAİ DEMİRCİ
EyLüL- BAĞIMLI ÜYEMİZ
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN