Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 23 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 23 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
İstanbul’umuzun Fethi
3 posters
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: TARİHİ ÇEVİR :._.·´¯) :: OSMANLI TARİHİ
1 sayfadaki 1 sayfası
İstanbul’umuzun Fethi
İstanbul’umuzun Fethi
Yüce Rasülümüzün (S.A.V.) müjdesi olarak gerçekleşmiş, İstanbul’un Fethi’nin
yıldönümünü her yıl aşk ve heyecanla yaşıyoruz. Bu büyük olayı sağlıklı
bir şekilde değerlendirebilmek için, Hicreti, Peygamber Efendimizin
(S.A.V.) konu ile ilgili müjdesini ve İslam Tarihi’ni çok iyi bilmek
gereklidir.
Güzel İstanbul’umuz Fetihten önce 22 kere kuşatılmış, bu kuşatmanın 11′i
Müslümanlar, 11′i ise, diğer kavimler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bu büyük müjdeden 1453′e nasıl gelinmiştir? Önce bunu değerlendirmeye
çalışalım:
Mekke’den Medine’ye Hicret’i sırasında, tüm Medine’li Müslümanlar Yüce Rasülümüze (S.A.V.) kucak açmışlar, bir yandan “Ay doğdu üzerimize Veda Tepesi’nden…”
diye ilahiler okurken, bir yandan da, herbiri kendi evlerinde misafir
etmek istemişlerdi. Peygamber Efendimiz’de (S.A.V.) hiç kimseyi
kırmamak için “devesinin çöktüğü yerde” misafir olmak istediğini belirtmişti. Devesi “Ebu Eyyub el-Ensarî”
isimli fakir bir sahabenin evinin önünde çökmüş ve bu büyük sahabe,
Efendimizi (S.A.V.) 7 ay evinde misafir etme şerefini elde etmişti.
Başta Ebu Eyyub el-Ensarî olmak üzere, Müslüman toplumlar Peygamber
Efendimiz’in (S.A.V.) şu müjdesi ile heyecanlanmışlar ve bu müjdenin
muhatabı olmak için harekete geç-mişlerdi: “İstanbul mutlak fethedilecektir. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” Sahabe ve Müslümanların içine, şehirler dilberi “İstanbul sevdası” düşmesinin asıl sebebi işte bu müjdedir.
İlk sefer, Hazreti Osman zamanında yapıldı. Hz. Osman, bir komutanı
başkanlığında bir donanmayı Bizans’a gönderdi. Bu sefer ile, hem Bizans
donanmasına büyük kayıplar verdirdi, hem de bu sefer İstanbul deniz
yollarının Müslümanlara açılmasını sağladı.
İkinci sefer, 668′de Emevi Halifesi Muaviye zamanında gerçekleşti. Bu seferde,
Peygamber Efendimiz’i misafir etme şerefini elde etmiş Ebu Eyyub
el-Ensarî hazretleri de bulunuyordu. 96 yaşına rağmen Medine’den
İstanbul üzerine sefere çıkmakta kararlıydı. Evlatları, torunları,
hatta evlatlarının torunları bile vardı. Her biri: “Babacığım, dedeciğim! Sen gitme! Senin yerine biz sefere çıkalım.” demelerine rağmen, O şunları söylüyordu:
- “Hayır! Ben Kur’an-ı Kerim’i okudum. Oradaki cihat ayetlerini ve Fetih
Süresi’ni müteala ettim. Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.)İstanbul
hakkındaki müjdesine şahit oldum. Bu sefere mutlaka çıkacağım.”
Bu sefere, Ebü Eyyüb el-Ensari yanında pek çok sahabe de katılmıştı. Bu
ikinci kuşatmadan da sonuç alınamadı. Fakat bazı sahabeler ve Ebü Eyyüb
el-Ensarî hazretleri İstanbul önlerinde şehit düşmüştü. O günün
şartlarında şehitleri Medine’ye götürmek mümkün olmadığından, şehitleri
gizli bir yere gömdüler. Ayrıca “Ebü Eyyub”un tanınması için bir mermer üzerine “Kabri Eyyüb” yazısını işlemişlerdi.
Emevîler, Abbasîler, Yıldırım Beyazıt, Musa Çelebi ve II. Murad’ın
yaptığı seferler sonuçsuz kalmış ve sıra 22. ve son kuşatmaya gelmişti.
Murat oğlu II. Mehmed’e…
II. Mehmet daha çocuk yaştan itibaren devrinin en seçkin hocalarının elinde
yetişmişti. Kalbine “İstanbul Sevdası” daha küçük yaşta düşmüştü. Hatta
çocukluk oyunları bile, İstanbul üzerine kurulmuştu.
Devrinin, Molla Gürani, Molla Hüsrev, Vezir Sinan, Ahmet Paşa,
Akşemsettin gibi pekçok alimi, II. Mehmet’e dünyevî ve uhrevî ilimleri
talim ettiriyordu. Sekiz yabancı dil öğreniyor, gün geçtikçe ufku
açılıyordu.
1451′de babasının ölümü üzerine Padişah oluyor, ilk iş olarak İstanbul’un
Fethi’ni programına alıyordu. Çünkü baştan beri Fetih ruhu ile
yoğrulmuştu. Bu anlayışla devrinin teknolojisinden faydalanıyor,
askerini bu disiplin içinde eğitiyordu.
Bizans’ın geçit vermez surlarını yıkabilecek, 1,5 kilometre uzağa fırlatılabilen 2 ton ağırlığında toplar döktürdü. Ayrıca “Havan topu”nu icad etti.
Bu sırada Bizans’ın durumu hiç de iç açıcı değildi. Halk ahlakî ve ekonomik
çöküntüden bıkmış, Konstatin’in zulmünden yılmıştı. O kadar ki halk “Hristiyan külahı görmektense, Müslüman sarığı görmek daha iyidir.” diyecek duruma gelmişti. Çünkü o dönemde Osmanlı “Adil bir dünya düzeni” kurmayı başarmış, dünyanın hayranlığını kazanmışta.
İstanbul’u fethetmekte kararlı olan II. Mehmet tarihin ilk ağır
toplarını döktürdü. Karadan ve denizden kuşatılması gereken bu şehir
için her türlü tedbiri aldı. “Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni.” diyordu. Ölümü göze alacak kadar kararlı alan bir insanın elinden hiçbir şey kurtulamazdı. Öyle de oldu.
Fatih, düşmanların hayallerinin bile ulaşamayacağı şeyleri “gerçek” haline getirmişti. Donanmayı bir gecede Dolmabahçe’den Haliç’e indirmeyi başardı. Gemileri gemiden yürüttü.
Hocası Akşemsettin Hazretlerinin izni ve duası ile kuşatmayı başlattı. 53 gün
durmadan surlar doğuldu. Geçit vermez surlar delik-deşik oluyordu.
Bütün tedbirlere rağmen İstanbul düşmüyordu. Son gece Fatih hocasının
yanına geliyor:
- “Hocam, ne olur, artık himmet buyurun da İstanbul’u fethedelim.” diye ağlıyordu.
Akşemsettin Hazretleri kısa bir uykuya dalıyor, rüyasında
“Ebu Eyyüb el-Ensarî’nin kabri gösteriliyordu. Bu fethin müjdecisiydi.
Gece yarısı “Talebesini yeniden çağırıyor, 29 Mayıs sabahı için son
hücum emrini veriyordu. Gerçekten bu son hücuma surlar dayanmıyor,
İstanbul Osmanlıya teslim oluyordu. Surlara Tevhid Bayrağı’nı dikme
şerefi ise ulubatlı Hasan’ın… Genç ulubatlı, bir ok yağmuruna maruz
kalmasına rağmen, azim ve kararlılığından hiç bir şey kaybetmiyor,
bayrağı burçlara diktikten sonra şehitlik rütbesine yükseliyordu.
Ulubatlı bir sembol şahsiyetti. Fatih’in ordusunda, Ulubatlı Hasan misali
Peygamber müjdesine ulaşmanın aşk ve iştiyakiyle yanıp tutuşan,
Anadolu’nun binlerce bağrı yanık delikanlısı bulunuyordu. Her biri genç
neslin ideal örneği olması gereken yiğitler…
Fatih, önde hocası Akşemsettin Hazretleri olduğu halde, çoşkulu bir törenle
İstanbul’a giriyordu. Bizans halkı ve kadınlar yollara dökülmüş, genç
Fatih’i selamlıyor, üzerine çiçekler atarak tebrik ediyorlardı. Başka
bir ülkenin tarihinde böyle göz yaşartıcı bir sahneye şahit olabilmek
mümkün mü? Çünkü Bizanslılar, Osmanlı’nın zulmetmeyeceğini çok iyi
biliyorlardı. Öyle de oldu. Fatih, Bizanslıları dinlerinde serbest
bıraktı ve mabedlerine dokunmadı.
Fatih İstanbul’a girerken, yeryer halkı öndeki “Akşemsettin”i padişah zannediyor, Akşemsettin “hükümdar arkada” işaretini yapınca, Fatih’teki edep, terbiye ve inceliğe bakın ki, şöyle karşılık veriyordu:
- “Evet, hükümdar benim, lakin o da benim Hocam’dır!”
Fetih’ten sonra, başkent, Edirne’den İstanbul’a taşınıyordu. Daha önce
Trakya bölgesi fethedildiği için, İstanbul ortada kalmış, fetihle
birlikte Trakya ile Anadolu arasındaki köprü de kurulmuş oluyordu.
İstanbul’un Fethi, yıkılmaz sanılan Bizans surlarının yıkılabileceğini,
“sağlam İmanın tekeden bile süt çıkarabileceği” gerçeğini ortaya
çıkarmıştı.
Fetih, bir işgal olayı değildir. Tüm insanlığı sevgi ve özgürlük ülkesine
taşıma arzusudur. Mutluluğa kanat açmaktır. Kilitli gönüllerin
açılması, fetih ile gerçekleşir. Zaten fetih de “açma”, “başlatma” anlamlarına geliyor. Fedai olmadan fetih olmaz. Can feda etmeden İslam yayılmaz. Uğrunda ölünebilen davalar ebedî olarak yaşar.
Kaos,
huzursuzluk ve madde saltanatının hüküm sürdüğü bir dünyada fetih
ruhuna o kadar muhtacız ki… Fetih anlayışı, insanımıza hız ve hamle
gücü kazandıracak, azim ve fedakarlık duygularını canlı tutacaktır.
Millet olarak, genç nesle zafer ve başarılarımızı yeteri kadar anlatabildiğimiz söylenemez.
Eğer, Çanakkale, İstanbul, Preveze, Mohaç, Varna gibi zaferlerin birini
Batılılar gerçekleştirmiş olsaydı, sırf onun için yüzlerce film yapar,
bu başarısını yeni nesle anlata anlata bitiremezdi. Nitekim tarihlerindeki basit direniş örnekleri için bunu uyguluyorlar. Bize düşen ise “Fatih ruhu”nu genç nesle taşımak ve yaşanmaya değer hayatın ne olduğunu göstermek.
Zaferlerimizi tanıtalım ki, “gençlerimiz
inançları uğrunda fedakarlık yapabilme” zevkini tatsınlar.
Kahramanlarımızı tanıtalım ki, her gencimiz “Fatih, Ulubatlı Hasan,
Yıldırım, Yavuz, Seyyid Çavuş” olmaya özensin. Fetih bereketiyle, bütün insanlığın yüzü gülsün.
yıldönümünü her yıl aşk ve heyecanla yaşıyoruz. Bu büyük olayı sağlıklı
bir şekilde değerlendirebilmek için, Hicreti, Peygamber Efendimizin
(S.A.V.) konu ile ilgili müjdesini ve İslam Tarihi’ni çok iyi bilmek
gereklidir.
Güzel İstanbul’umuz Fetihten önce 22 kere kuşatılmış, bu kuşatmanın 11′i
Müslümanlar, 11′i ise, diğer kavimler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bu büyük müjdeden 1453′e nasıl gelinmiştir? Önce bunu değerlendirmeye
çalışalım:
Mekke’den Medine’ye Hicret’i sırasında, tüm Medine’li Müslümanlar Yüce Rasülümüze (S.A.V.) kucak açmışlar, bir yandan “Ay doğdu üzerimize Veda Tepesi’nden…”
diye ilahiler okurken, bir yandan da, herbiri kendi evlerinde misafir
etmek istemişlerdi. Peygamber Efendimiz’de (S.A.V.) hiç kimseyi
kırmamak için “devesinin çöktüğü yerde” misafir olmak istediğini belirtmişti. Devesi “Ebu Eyyub el-Ensarî”
isimli fakir bir sahabenin evinin önünde çökmüş ve bu büyük sahabe,
Efendimizi (S.A.V.) 7 ay evinde misafir etme şerefini elde etmişti.
Başta Ebu Eyyub el-Ensarî olmak üzere, Müslüman toplumlar Peygamber
Efendimiz’in (S.A.V.) şu müjdesi ile heyecanlanmışlar ve bu müjdenin
muhatabı olmak için harekete geç-mişlerdi: “İstanbul mutlak fethedilecektir. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” Sahabe ve Müslümanların içine, şehirler dilberi “İstanbul sevdası” düşmesinin asıl sebebi işte bu müjdedir.
İlk sefer, Hazreti Osman zamanında yapıldı. Hz. Osman, bir komutanı
başkanlığında bir donanmayı Bizans’a gönderdi. Bu sefer ile, hem Bizans
donanmasına büyük kayıplar verdirdi, hem de bu sefer İstanbul deniz
yollarının Müslümanlara açılmasını sağladı.
İkinci sefer, 668′de Emevi Halifesi Muaviye zamanında gerçekleşti. Bu seferde,
Peygamber Efendimiz’i misafir etme şerefini elde etmiş Ebu Eyyub
el-Ensarî hazretleri de bulunuyordu. 96 yaşına rağmen Medine’den
İstanbul üzerine sefere çıkmakta kararlıydı. Evlatları, torunları,
hatta evlatlarının torunları bile vardı. Her biri: “Babacığım, dedeciğim! Sen gitme! Senin yerine biz sefere çıkalım.” demelerine rağmen, O şunları söylüyordu:
- “Hayır! Ben Kur’an-ı Kerim’i okudum. Oradaki cihat ayetlerini ve Fetih
Süresi’ni müteala ettim. Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.)İstanbul
hakkındaki müjdesine şahit oldum. Bu sefere mutlaka çıkacağım.”
Bu sefere, Ebü Eyyüb el-Ensari yanında pek çok sahabe de katılmıştı. Bu
ikinci kuşatmadan da sonuç alınamadı. Fakat bazı sahabeler ve Ebü Eyyüb
el-Ensarî hazretleri İstanbul önlerinde şehit düşmüştü. O günün
şartlarında şehitleri Medine’ye götürmek mümkün olmadığından, şehitleri
gizli bir yere gömdüler. Ayrıca “Ebü Eyyub”un tanınması için bir mermer üzerine “Kabri Eyyüb” yazısını işlemişlerdi.
Emevîler, Abbasîler, Yıldırım Beyazıt, Musa Çelebi ve II. Murad’ın
yaptığı seferler sonuçsuz kalmış ve sıra 22. ve son kuşatmaya gelmişti.
Murat oğlu II. Mehmed’e…
II. Mehmet daha çocuk yaştan itibaren devrinin en seçkin hocalarının elinde
yetişmişti. Kalbine “İstanbul Sevdası” daha küçük yaşta düşmüştü. Hatta
çocukluk oyunları bile, İstanbul üzerine kurulmuştu.
Devrinin, Molla Gürani, Molla Hüsrev, Vezir Sinan, Ahmet Paşa,
Akşemsettin gibi pekçok alimi, II. Mehmet’e dünyevî ve uhrevî ilimleri
talim ettiriyordu. Sekiz yabancı dil öğreniyor, gün geçtikçe ufku
açılıyordu.
1451′de babasının ölümü üzerine Padişah oluyor, ilk iş olarak İstanbul’un
Fethi’ni programına alıyordu. Çünkü baştan beri Fetih ruhu ile
yoğrulmuştu. Bu anlayışla devrinin teknolojisinden faydalanıyor,
askerini bu disiplin içinde eğitiyordu.
Bizans’ın geçit vermez surlarını yıkabilecek, 1,5 kilometre uzağa fırlatılabilen 2 ton ağırlığında toplar döktürdü. Ayrıca “Havan topu”nu icad etti.
Bu sırada Bizans’ın durumu hiç de iç açıcı değildi. Halk ahlakî ve ekonomik
çöküntüden bıkmış, Konstatin’in zulmünden yılmıştı. O kadar ki halk “Hristiyan külahı görmektense, Müslüman sarığı görmek daha iyidir.” diyecek duruma gelmişti. Çünkü o dönemde Osmanlı “Adil bir dünya düzeni” kurmayı başarmış, dünyanın hayranlığını kazanmışta.
İstanbul’u fethetmekte kararlı olan II. Mehmet tarihin ilk ağır
toplarını döktürdü. Karadan ve denizden kuşatılması gereken bu şehir
için her türlü tedbiri aldı. “Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni.” diyordu. Ölümü göze alacak kadar kararlı alan bir insanın elinden hiçbir şey kurtulamazdı. Öyle de oldu.
Fatih, düşmanların hayallerinin bile ulaşamayacağı şeyleri “gerçek” haline getirmişti. Donanmayı bir gecede Dolmabahçe’den Haliç’e indirmeyi başardı. Gemileri gemiden yürüttü.
Hocası Akşemsettin Hazretlerinin izni ve duası ile kuşatmayı başlattı. 53 gün
durmadan surlar doğuldu. Geçit vermez surlar delik-deşik oluyordu.
Bütün tedbirlere rağmen İstanbul düşmüyordu. Son gece Fatih hocasının
yanına geliyor:
- “Hocam, ne olur, artık himmet buyurun da İstanbul’u fethedelim.” diye ağlıyordu.
Akşemsettin Hazretleri kısa bir uykuya dalıyor, rüyasında
“Ebu Eyyüb el-Ensarî’nin kabri gösteriliyordu. Bu fethin müjdecisiydi.
Gece yarısı “Talebesini yeniden çağırıyor, 29 Mayıs sabahı için son
hücum emrini veriyordu. Gerçekten bu son hücuma surlar dayanmıyor,
İstanbul Osmanlıya teslim oluyordu. Surlara Tevhid Bayrağı’nı dikme
şerefi ise ulubatlı Hasan’ın… Genç ulubatlı, bir ok yağmuruna maruz
kalmasına rağmen, azim ve kararlılığından hiç bir şey kaybetmiyor,
bayrağı burçlara diktikten sonra şehitlik rütbesine yükseliyordu.
Ulubatlı bir sembol şahsiyetti. Fatih’in ordusunda, Ulubatlı Hasan misali
Peygamber müjdesine ulaşmanın aşk ve iştiyakiyle yanıp tutuşan,
Anadolu’nun binlerce bağrı yanık delikanlısı bulunuyordu. Her biri genç
neslin ideal örneği olması gereken yiğitler…
Fatih, önde hocası Akşemsettin Hazretleri olduğu halde, çoşkulu bir törenle
İstanbul’a giriyordu. Bizans halkı ve kadınlar yollara dökülmüş, genç
Fatih’i selamlıyor, üzerine çiçekler atarak tebrik ediyorlardı. Başka
bir ülkenin tarihinde böyle göz yaşartıcı bir sahneye şahit olabilmek
mümkün mü? Çünkü Bizanslılar, Osmanlı’nın zulmetmeyeceğini çok iyi
biliyorlardı. Öyle de oldu. Fatih, Bizanslıları dinlerinde serbest
bıraktı ve mabedlerine dokunmadı.
Fatih İstanbul’a girerken, yeryer halkı öndeki “Akşemsettin”i padişah zannediyor, Akşemsettin “hükümdar arkada” işaretini yapınca, Fatih’teki edep, terbiye ve inceliğe bakın ki, şöyle karşılık veriyordu:
- “Evet, hükümdar benim, lakin o da benim Hocam’dır!”
Fetih’ten sonra, başkent, Edirne’den İstanbul’a taşınıyordu. Daha önce
Trakya bölgesi fethedildiği için, İstanbul ortada kalmış, fetihle
birlikte Trakya ile Anadolu arasındaki köprü de kurulmuş oluyordu.
İstanbul’un Fethi, yıkılmaz sanılan Bizans surlarının yıkılabileceğini,
“sağlam İmanın tekeden bile süt çıkarabileceği” gerçeğini ortaya
çıkarmıştı.
Fetih, bir işgal olayı değildir. Tüm insanlığı sevgi ve özgürlük ülkesine
taşıma arzusudur. Mutluluğa kanat açmaktır. Kilitli gönüllerin
açılması, fetih ile gerçekleşir. Zaten fetih de “açma”, “başlatma” anlamlarına geliyor. Fedai olmadan fetih olmaz. Can feda etmeden İslam yayılmaz. Uğrunda ölünebilen davalar ebedî olarak yaşar.
Kaos,
huzursuzluk ve madde saltanatının hüküm sürdüğü bir dünyada fetih
ruhuna o kadar muhtacız ki… Fetih anlayışı, insanımıza hız ve hamle
gücü kazandıracak, azim ve fedakarlık duygularını canlı tutacaktır.
Millet olarak, genç nesle zafer ve başarılarımızı yeteri kadar anlatabildiğimiz söylenemez.
Eğer, Çanakkale, İstanbul, Preveze, Mohaç, Varna gibi zaferlerin birini
Batılılar gerçekleştirmiş olsaydı, sırf onun için yüzlerce film yapar,
bu başarısını yeni nesle anlata anlata bitiremezdi. Nitekim tarihlerindeki basit direniş örnekleri için bunu uyguluyorlar. Bize düşen ise “Fatih ruhu”nu genç nesle taşımak ve yaşanmaya değer hayatın ne olduğunu göstermek.
Zaferlerimizi tanıtalım ki, “gençlerimiz
inançları uğrunda fedakarlık yapabilme” zevkini tatsınlar.
Kahramanlarımızı tanıtalım ki, her gencimiz “Fatih, Ulubatlı Hasan,
Yıldırım, Yavuz, Seyyid Çavuş” olmaya özensin. Fetih bereketiyle, bütün insanlığın yüzü gülsün.
MAHFİRUZ- ÖZEL ÜYEMİZ
Geri: İstanbul’umuzun Fethi
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Fatih Sultan Mehmet han bu güzel müjdeye nail olmuş,askerleride aynı müjdeye nail olmuşlar.
Allah cc.bu fethi ona ve askerlerine nasip etmiş,bu bizede çok büyük moral kaynağı olmuştur.
Ama ne yazıkki şuandaki İstanbul o andaki İstanbul değil,aşağı yukarı tamamen değişmiş,İslambol,İslamkıt olmuş vaziyette,intizarını bile önemsememişler,Ayasofya gayesi dışında kullanılmaktadır.Allah cc.bizleri affetsin,onlara layık torun olamadık.
Allah cc. emanet olunuz selam ve dua ile.
Fatih Sultan Mehmet han bu güzel müjdeye nail olmuş,askerleride aynı müjdeye nail olmuşlar.
Allah cc.bu fethi ona ve askerlerine nasip etmiş,bu bizede çok büyük moral kaynağı olmuştur.
Ama ne yazıkki şuandaki İstanbul o andaki İstanbul değil,aşağı yukarı tamamen değişmiş,İslambol,İslamkıt olmuş vaziyette,intizarını bile önemsememişler,Ayasofya gayesi dışında kullanılmaktadır.Allah cc.bizleri affetsin,onlara layık torun olamadık.
Allah cc. emanet olunuz selam ve dua ile.
demirci mustafa- SADIK ÜYEMİZ
Geri: İstanbul’umuzun Fethi
İstanbul fethedilirken Fatih’e melekler yardım
ettiler mi bilmiyorum. Ama daha yedi yaşında camideki melekleri görecek bir
maneviyata ulaşan bir Komutana, Peygamberimizin “İstanbul muhakkak
fetholunacaktır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir, onu fetheden komutan ne
güzel komutandır” mealindeki hadis-i şerifine nail olmak için
yardım ettiği çok güçlü ihtimaldir. Belki melekler şehri İstanbul fethedilirken
Osmanlı askeri meleklere iman bahsini okuyordu, Bizanslılar ise meleklerin
cinsiyetini tartışıyordu. Belki İstanbul bir melekler savaşıydı bilemiyoruz.
Ama, İstanbul’un fethinden hareketle bildiğimiz bir şey var ki, meleklere iman
etmeden hiçbir fetih ve füruc gerçekleşmiyor.
Unutmadan; Fatih İstanbul’u
fethedip de İstanbul’a ayak bastığında o meleklerin cinsiyetini tartışan bir
kısım Bizanslı onu çiçeklerle karşılamışlardı.
*alıntı*
ettiler mi bilmiyorum. Ama daha yedi yaşında camideki melekleri görecek bir
maneviyata ulaşan bir Komutana, Peygamberimizin “İstanbul muhakkak
fetholunacaktır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir, onu fetheden komutan ne
güzel komutandır” mealindeki hadis-i şerifine nail olmak için
yardım ettiği çok güçlü ihtimaldir. Belki melekler şehri İstanbul fethedilirken
Osmanlı askeri meleklere iman bahsini okuyordu, Bizanslılar ise meleklerin
cinsiyetini tartışıyordu. Belki İstanbul bir melekler savaşıydı bilemiyoruz.
Ama, İstanbul’un fethinden hareketle bildiğimiz bir şey var ki, meleklere iman
etmeden hiçbir fetih ve füruc gerçekleşmiyor.
Unutmadan; Fatih İstanbul’u
fethedip de İstanbul’a ayak bastığında o meleklerin cinsiyetini tartışan bir
kısım Bizanslı onu çiçeklerle karşılamışlardı.
*alıntı*
belinay- SÜPER MODERATÖR
Similar topics
» İSTANBUL'UN FETHİ VE AYASOFYA'NIN CAMİYE ÇEVRİLİŞİ
» İSTANBUL KUŞATMALARI
» OSMANLI DEVLETİ'NDE İSTANBUL PAŞALARI
» İSTANBUL KUŞATMALARI
» OSMANLI DEVLETİ'NDE İSTANBUL PAŞALARI
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: TARİHİ ÇEVİR :._.·´¯) :: OSMANLI TARİHİ
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN