Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 252 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 252 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Gözdeki Mucize
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·. _.: ALLAH (CELLE CELALUH) :._.·´¯) :: MUCİZE VE DELİLLER
1 sayfadaki 1 sayfası
Geri: Gözdeki Mucize
NİMETİN FARKINA VARMAK Göz kırpmak, her gün binlerce kere farkında olunmadan yapılan bir harekettir. Kimse göz kırpmak için özel bir çaba sarfetmez, göz kırparken neden gözlerimi kırpıyorum diye düşünmez ve göz kırpmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunun farkına varmaz. Ancak insan bir sabah kalktığında göz kapaklarının yapışmış olduğunu, gözlerinin yapışkan bir akıntı ile dolduğunu fark ederse o güne kadar sahip olduğu sağlıklı gözlerinin değerini daha iyi anlar. İşte "blefarit" denilen bir hastalık sonucunda gözler yukarıda bahsettiğimiz duruma gelip, birer bakteri yuvasına dönüşürler. Blefarit göz kapağı kenarı enfeksiyonudur. Göz kapağı kenarında şişlik, kızarıklık ile birlikte ortaya çıkar, ileri durumlarda küçük apselere ve ülserlere neden olur. Bir başka gözkapağı hastalığı ise göz kapağını kaldırma görevi yapan kasların zayıflığı nedeni ile ortaya çıkar. Bunun sonucunda üst göz kapaklarından biri veya her ikisi düşük durur ve bu durum kişiye yorgun ve bitkin bir ifade verir. Bu incecik kasların görevini yapmaması görüş alanının da küçülmesine sebep olur. Burada şaşırtıcı olan, sadece mikroskopla görülebilen kasları oluşturan şuursuz hücrelerin hayatımız boyunca hiç yorulmadan, otomatik olarak devamlı faaliyet halinde olmalarıdır.6 Sağlıklı olmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamak için mutlaka böyle sıkıntı verici hastalıklarla karşılaşmak gerekmez. Müminler Allah'ın verdiği sağlık için her zaman şükrederler. Bir hastalıkla karşılaştıklarında da yalnızca Allah'tan yardım ister, Kuran'a uygun tevekküllü bir tavır gösterirler. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda yine O'na yalvarmaktasınız. (Nahl Suresi, 53) | |
EyLüL- BAĞIMLI ÜYEMİZ
Geri: Gözdeki Mucize
ERKEN UYARI SİSTEMİ [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Göz, mevcut bir erken uyarı sistemi sayesinde tehlikelerden korunur. Bu sistemin temel prensibi; göze yönelik bir tehdit karşısında, gözün etrafında ya da üzerinde bulunan sinirlerin göz kapağını devreye sokmasıdır. Bu sinirler göz kapağını çalıştıran kasları uyarırlar.Göz kapaklarının kapanıp açılmasından sorumlu farklı kas çeşitleri vardır. Bu kaslara bağımlı olarak göz kapaklarının hareketi üç şekilde olur: - Göz kırpma, - Refleks olarak kapanma, - İsteğe bağlı olarak kapanma. - Göz kırpma: Göz kırpma hava ile temas halinde yaşayan ve göz kapağı bulunan omurgalılara ait bir özelliktir. Dakikada yaklaşık 10-20 kere istemsiz olarak kapanır. Sürekli okuma, dikkat yoğunlaştırma ya da havadaki nemin artması gibi etmenler göz kırpmayı azaltır. Üzüntüler, sıcaklığın veya ışığın artması gibi etkenler ise göz kırpmayı artırıcı rol oynar. Bu sayede gözün temizliği, insanı meşgul etmeyen otomatik bir sistemle sağlanmış olur. - Refleks olarak kapanma: [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.](Şekil1-2) Korneaya, kirpiklere, kaşların ortasına veya alına yapılan bir temas sonucunda göz kapağı direk olarak uyarılır. Bu uyarı, adeta bir erken uyarı sistemi gibi döşenmiş sinir yolları sayesinde göz kapaklarını harekete geçirir. Yandaki şekilde görülen özel hatlarla desteklenmiş alarm sistemi Allah'ın kusursuz yaratışının bir eseridir. Refleksler insanın çeşitli dış uyaranlara, irade dışında ve çok kısa bir süre içinde verdiği tepkilerdir. Gerekli durumlarda göz kapağını da harekete geçiren bu refleks mekanizması, tehlikelere karşı bir sigorta görevi görür. Korneaya, kirpiklere, hızlıca kaşların ortasına ya da alna dokunma göz kapağını uyaran refleksin oluşmasına neden olur. Eğer göz kırpma refleksini meydana getiren sinir ağı incelenirse, bu ağın ne kadar incelikle planlanmış bir yapıya sahip olduğu açıkça görülür. Çünkü yukarıda belirtilen her refleks için göz kapağına taşınan uyarılar farklı sinir yollarından geçmektedir. Yani gözün etrafı çok sayıda erken uyarı sistemiyle donatılmıştır (Şekil 1-2).Beyin, çok kısa sürede gelen bu uyarıları değerlendirir ve ilgili kaslara sinir uyarılarının gitmesini sağlar. Bu işlemler sırasında sinir uyarıları yollarını hiç şaşırmadan saniyenin binde biri kadar kısa bir süre içinde beyne ulaşırlar. Beyinden gelen emir sonucunda göz kapağı, gözü yabancı maddelerden korumak veya silecek görevini yerine getirebilmek için tam zamanında kapanır. Mevcut tehlikenin anında tanınması, farklı durumlara ait reflekslerin ayrı sinir yollarından, birbirine karıştırılmadan sinyal olarak ulaştırılması son derece karmaşık işlemlerdir. İnsan, çevresinde devamlı olarak değişen şartlar karşısında hayatını devam ettirebilmek için, dışarıda olup biten olaylardan tam zamanında haberdar olmalıdır. Bu yüzden göz kırpma işlemi insanın dış dünyayı algılamasını engellemeyecek kadar kısa bir süre içinde gerçekleşir. Eğer bu işlem uzun sürseydi çok büyük tehlikeler söz konusu olabilirdi. İnsan gözünü kırpma işlemi ile meşgul olduğu bir anda belki de üzerine gelen bir kamyonu farkedip kaçmaya fırsat bulamazdı. | |
EyLüL- BAĞIMLI ÜYEMİZ
Geri: Gözdeki Mucize
GÖZ KAPAKLARI Gözler vücudun dış dünyaya açılan pencereleridir. Bu pencerelerin korunması ve bakımı özel bir sistem sayesinde sağlanır. Göz kapakları, mükemmel bir şekilde işleyen bu sistemin en önemli parçalarından birisidir (şekil 1.1). Göz kapaklarının görevi, göz küresini korumakla birlikte "konjonktiva"1 ve "kornea"yıher an belli bir nem oranında tutmaktır. Göz kapaklarının iç kısmında bulunan konjonktiva adlı katmanın damarları, uykuda oksijen alamayan gözün dış tabakasını besler.Gerektiği zaman göz yuvasının üstünü tamamen ve sıkıca örtebilen göz kapağının derisi, vücudun diğer kısımlarına göre çok daha incedir. Göz kapağı derisinin alt tabakası yağsız ve çok gevşektir, kan bu bölgede kolay toplanır. Eğer göz kapağının derisi kalın ve yağlı bir yapıya sahip olsaydı, gözlerin açılıp kapanması oldukça zor bir işlem olurdu. Herkes gün içinde hiç farkında olmadan binlerce kez gözlerini kırpar. Bu hareket istem dışı olarak yapılır ve bu sayede gözler yoğun ışık temasından ve yabancı maddelerden korunur. İşlemin otomatik olarak yapılması da çoğu insanın farkında olmadığı bir nimettir. Bu temizlenme otomatik olarak yapılmasaydı ne olurdu? Böyle bir durumda insan göz kırpmayı yalnızca gözünün içinde rahatsız edici miktarda pislik biriktiğinde hatırlardı. Bu da gözün mikrop kapmasına neden olurdu. Gözler tamamen temizlenemediğinden puslu, bulanık bir görüntü meydana gelirdi. Göz kırpmak büyük bir külfet olur, insan gün boyunca sürekli göz kırpmayı unutmamaya konsantre olmak zorunda kalırdı. Her birkaç saniyede bir göz kırpıldığında göz kapakları tıpkı araba camı silecekleri gibi gözleri sulandırır, pislikleri temizler. Uyku sırasında ise göz kapakları kapalı olduğu için gözler kurumaya karşı otomatik olarak korunur. Göz kapağı, kavisli göz yapısının üstüne kusursuz olarak oturan bir mekanizmadır. Bu mükemmel uyum sayesinde, göz kapağının açılıp kapanması esnasında gözün ön yüzeyinde temas edilmeyen hiçbir nokta kalmaz. Göz kapağı, gözü bu şekilde kusursuz olarak sarmasaydı, kalan boşluklardaki yabancı maddelerin temizlenmesi mümkün olmayacaktı. [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.](Şekil 1.1) Göz kapağının önden kesiti. Göz kapağı içinde bulunan bezler gözyaşı üretimi yaparlar. Aynı zamanda bu bezlerden salgılanan yağ ile kirpikler kaplanır. Bu kaplama sayesinde kirpikler yukarı doğru kıvrılarak, gözün görme alanını açar, aynı zamanda da estetik bir görünüm kazanırlar. Göz kapağının ucunda çıkan kıllara özel bir kaplama yapmak buradaki kılların mı yoksa göz kapağının mı fikridir? Elbette ki değildir. Gözdeki tasarım herşeyin Rabbi olan Allah'a aittir Açılıp kapanma esnasında, göz kapağının içinde bulunan özel bir bezden (meibomius bezi) salgılanan yağlı bir salgı kapakların birbirlerine yapışmalarını engeller ve göz kapaklarının kaymasını kolaylaştırır.3 Göz kapağının uyurken kapalı durması da çok önemlidir. Eğer göz kapağı uyurken kapanmasaydı, uyumak insan için son derece zor bir işlem haline gelecekti. Uyuyabilmek için karanlık bir odaya ihtiyaç olacak, gündüzleri hiç uyunamayacaktı.4Uyku esnasında açık kalan gözler ise her türlü dış etkiye karşı savunmasız kalacaklardı. Göz kapaklarının önemini daha iyi anlamak için mevcut durumun tam tersini düşünelim. Eğer göz kapağı diye bir şey olmasaydı yeryüzündeki insanların tamamı çok kısa bir süre içinde kör olurdu. Gözün üst tabakasını oluşturan kornea kuruyacak, göz kısa bir süre sonra görevini yapamamaya başlayacaktı. Göze girecek en küçük bir toz tanesi bile zamanla büyük problemler yaratacak, göz hemen mikrop kapacaktı. En küçük darbelere karşı korumasız kalan göz her an kör olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktı. Örneğin lagoftalmi adlı hastalıkta göz kapakları ya tamamen kapanamaz veya çok zor kapanır. Bu durumda korneanın nemlenmesi tehlikeye gireceğinden, korneada kurumaya bağlı olarak iltihaplanma görülür. Bu hastalığın uzun süre devam etmesi durumunda ise kalıcı göz bozuklukları oluşabilir. Göz kapakları kapanamadığı ve göz sıvısı da bulunmadığı için göz sürekli temizlenmeli ve mikrop kapmayacak hale getirilmelidir. Sabaha kadar sürekli açık kalan göz, sabah uyanıldığında, her türlü toz, kir ve pislikle dolmuş bir hale gelir.5 | |
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] |
EyLüL- BAĞIMLI ÜYEMİZ
Geri: Gözdeki Mucize
1) GÖZÜN KUSURSUZ TASARIMI [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Gözler, çok iyi korunmalarının yanısıra vücutta, görmeyi en rahat ve en ideal biçimde sağlayacak bir bölgeye yerleştirilmişlerdir. Bu bölge, vücudumuzu ve uzuvlarımızı en mükemmel şekilde kontrol ve idare edebilmemizi sağlayacak bir konuma sahiptir. Gözler, altı kemik uzantısı ile kafatasına bağlanan, etrafları özel dokularla çevrelenmiş göz yuvaları içinde, koruyucu bir yağ yastıkçığı üzerine yerleştirilmişlerdir. Burun kemeri, kaşlar ve elmacık kemikleri tarafından dış etkenlere karşı korunurlar. Gözleri çevreleyen tüm bu kemik ve dokular hep birlikte "göz çukuru" (orbita) olarak adlandırılır. Gözler, çok iyi korunmalarının yanısıra vücutta, görmeyi en rahat ve en ideal biçimde sağlayacak bir bölgeye yerleştirilmişlerdir. Bu bölge, vücudumuzu ve uzuvlarımızı en mükemmel şekilde kontrol ve idare edebilmemizi sağlayacak bir konuma sahiptir. Bir örnek olarak, gözlerimizin bacaklarımızın üzerinde bulunduklarını düşünelim. Yalnızca yürüdüğümüz bölgeyi göreceğimizden, vücudumuzun üst kısmı, özellikle de başımız sürekli olarak bir yerlere çarpacaktı. Ayrıca böyle bir durumda yemek yemek, elleri kullanmak gibi pek çok hareket başlı başına bir sorun haline gelecekti. Bu sadece bir örnektir. Gözlerimizin şu anki yerleri dışında vücudumuzun herhangi başka bir yerinde bulunmalarının doğuracağı sakıncaları saymakla bitmez. [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Dahası gözlerin başımızda bulunması, onların her an sağlık ve emniyetini sağlama bakımından da en uygun durumdur. Boynun küçük ve hızlı bir refleks hareketiyle, göze zarar verebilecek herhangi bir cisimle teması engellenmiş olur. Gözler yüz üzerinde de en ideal konumda bulunurlar. Acaba gözler yüzün başka bir yerinde, örneğin burnun altında bulunsalardı ne olurdu? Hem emniyet açısından riskli bir durum oluşur hem de estetik olarak oldukça çirkin bir görünüm meydana gelirdi. Görüş açısı da şu ankinden çok daha kısıtlı olurdu. Gözlerin her yönden, olabilecek en ideal yerde, simetrik bir biçimde bulunmaları estetiğe de son derece uygundur. İki gözün arası ortalama tek göz boyundadır. Bu oran bozulduğunda, gözlerin arası daha açık veya daha yakın olunca yüzün tüm ifadesi değişir. Göz, sahip olduğu bütün özellikleri ile insanın Allah tarafından yaratılmış olduğunu ispatlayan bir delildir. Bu delilleri daha yakından görmek ve gözün oluşumunun evrim teorisiyle açıklanmasının mümkün olmadığına bir kez daha şahit olmak için gözü oluşturan organelleri yakından inceleyelim... | |
EyLüL- BAĞIMLI ÜYEMİZ
Gözdeki Mucize
Bu cümleyi siz okuyup bitirinceye kadar gözünüzde yaklaşık yüz milyar (100.000.000.000) işlem yapıldı. Belki inanması güç fakat dünyanın en muhteşem aygıtlarından bir çiftine sahipsiniz. İnsanoğlu halen bir benzerini üretemedi. Üretmek şöyle dursun, bu sistem hakkında bilinenler bilinmeyenlerin yanında hiç kalıyor.
Yaşamınızda sahip olduğunuz herşey gözleriniz sayesinde bir anlam kazandı. Ailenizi, dostlarınızı, evinizi, işinizi, kısaca yaşamınız boyunca karşılaştığınız herşeyi gerçek anlamıyla gözleriniz sayesinde tanıdınız. Onlarsız dış dünyayı hiçbir zaman tam olarak bilemezdiniz. Gözleriniz olmasaydı bir rengin, bir şeklin, bir manzaranın, bir insan yüzünün, güzellik denen kavramın nasıl bir şey olduğunu hiçbir zaman hayalinizde canlandıramazdınız. Fakat, gözleriniz var, bu sayede etrafınızı görüyor, şu anda da önünüzdeki yazıyı okuyorsunuz.
Dahası, görmek için hiçbir çaba harcamıyorsunuz; sadece görmek istediğiniz şeye doğru bakıyorsunuz. Gözünüze, gözün içindeki organellere, gözden beyne giden sinirlere ve beyninize "bakın, görün, şu işlemleri yapın" emri vermiyorsunuz. Tıpkı yeryüzünde yaşayan ve yaşamış milyarlarca insan gibi sadece bakıyor ve görüyorsunuz. Bir cisme odaklanıp onu net görmek için göz merceğinizin cismin uzaklığına göre alması gereken yarıçapın optik ölçümlerini, merceğe bağlı kasların çok hassas kasılma oranlarını hesaplamıyorsunuz. Yalnızca o cismi net görmek istiyorsunuz, gerisi saniyenin çok küçük bir diliminde sizin için otomatik olarak hallediliyor. Bunun ne kadar büyük bir mucize olduğu, bu kadar insan gibi belki bugüne kadar sizin de aklınıza gelmedi.[/size]
[size=16]Üstelik, böyle mükemmel bir aygıta sahip olmak için de hiçbir çabanız olmadı. Doğduğunuz anda gözlerinizi de -özel bir rahatsızlığınız yoksa- son derece kusursuz bir yapıya sahip olarak buldunuz. Büyük bir ihtimalle, "nasıl böyle bir sisteme sahip oldum, bana bu özelliği kim verdi, karşılığında benden ne istiyor?" gibi sorular sormadınız. Fakat emin olabilirsiniz ki size yukarıda belirttiğimiz özellikleri veren Yaratıcı, zamanı geldiğinde -ki o zaman sandığınızdan çok daha yakın- size bu nimetin hesabını soracak.
Bu nimetin değerini en iyi anlayanlar da görme yeteneklerini sonradan kaybedenlerdir. Eğer bir gün gözlerinizi kaybedecek olursanız -ki bu olay ihtimal dahilindedir- o tarihten sonra geleceğe ait bütün planlarınız ikinci planda kalacak ve dünyadaki en büyük isteğiniz, gözlerinize tekrar kavuşmak olacaktır.
Ya da yıllar boyu kör bir hayat geçirdikten sonra bir gün tıbbi bir müdahale sonucunda gözlerinizin açıldığını düşünün. Şundan kesinlikle emin olun ki, bu dünyada verilebilecek hiçbir şey sizin için bundan daha değerli olmayacak, o gün ve onu takip eden günlerde sizi hiçbir şey bu kadar sevindirip mutlu etmeyecektir.
Eğer gözleriniz şu anda görüyorsa, ve siz de böyle büyük bir nimetin kıymetini gereği gibi takdir edip bu eşsiz nimeti size lütfedene minnettarlığınızı ifade etmiyorsanız çok büyük bir nankörlük içindesiniz demektir. İnsanların büyük bir bölümü de aynı durumdadır:
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
EVRİM YİNE ÇIKMAZDA
Peki, insan için bu kadar önemli bir duyu nasıl ortaya çıktı? Görme diye bir kavram yoktan nasıl varoldu? Biraz daha geniş bir açıdan bakarak bu soruyu genelleştirelim. Beş duyusu, beyni, uyumla çalışan iç organları, elleri, ayakları, bedeni ve ruhu ile insan nasıl meydana geldi?
Sağduyu sahibi ve aklını kullanabilen her insan bu soruya canlılığın üstün ve kusursuz bir yaratılışın sonucu olduğu cevabını verecektir. Ancak bu açık gerçeği reddeden evrim teorisinin bu soruya vereceği cevap ise tesadüflerdir. Evrimciler şu ana kadar gelmiş geçmiş tüm canlı-cansız varlıkların, hiçbir yaratılış olmadan sayısız tesadüflerin biraraya gelmesi sonucunda meydana geldiklerini iddia ederler. Ancak evrimin bu iddiası hem akla hem mantık kurallarına hem de bilime aykırıdır. Çünkü cansız maddelerin canlı oluşturması bir canlıya hayat vermesi mümkün değildir. Bilim evrendeki kusursuz düzene tesadüflerle açıklama getirmeye çalışan evrim teorisini her yönden çökertmiştir. Tüm bilimsel kanıtlar evrimcilerin iddialarının akıl ve bilim dışılığını ortaya koymakta, evrimcilerin sahtekarlıklarını birer birer ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte canlılığın tesadüflerle açıklanması mümkün olmayan üstün bir tasarımın eseri olduğunu göstermektedir. Canlılardaki bu kusursuz tasarımın sahibi tüm evreni yaratan Allah'tır.
Evrim teorisinin bilim karşısında uğradığı yenilgiye rağmen, bugün hala dünyadaki belli başlı akademik çevreler ve medya kuruluşları büyük bir dayanışma içerisinde evrim teorisini ayakta tutma çabasındadırlar. Genel olarak izlenilen yöntem dünyanın bir köşesinde bulunan bir kafatasıyla evrim zincirinin eksik bir halkasının tamamlandığını manşetten duyurmaktır. Oysa ortada herhangi bir zincir yoktur ki eksik halkası tamamlansın. Dahası ortada geçiş formu sayılacak yarı balık-yarı sürüngen, yarı sürüngen-yarı kuş gibi herhangi bir fosil de bulunmamaktadır. Buna rağmen, sanki evrim bütün aşamalarıyla ispatlanmış da bir tek maymundan insana uzanan zincirde ufak tefek eksikler kalmış gibi bir hava yaratılmaya çalışılır.
Evrimcilerin ısrarla dikkatleri kafatası fosillerine çekmelerinin elbette bir nedeni vardır. Tarih boyunca, irili ufaklı binlerce maymun türü yaşamış ve bunların yüzde doksan yedisinin nesli tükenmiştir. Bu maymunların kafatası fosillerini büyüklüklerine ve bazı fiziksel özelliklerine göre dizip, "işte maymundan insana uzanan zincir" demek son derece kolaydır. Hiçbir somut kanıta dayanmayan hayali dış görünüm çizimleri, fosil sahtekarlıkları ve hileli sıralamalar da evrim senaryolarının temel malzemeleridir.[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Oysa evrim daha mikrobiyoloji aşamasında çökmüştür. Bunun yanı sıra mevcut karmaşık organellerin varlığını hiçbir şekilde izah edememektedir. Bu yüzden evrimci çevreler olabildiği kadar bu konular üzerinde tartışmaktan kaçarlar. Zaman zaman da hiçbir cevap niteliği taşımayan teknik ayrıntıları ardı ardına dizerek, sözde bu konuların da açıklamasını yapmış izlenimi vermeye çalışırlar.
Bu kitabın konusu olan göz de, "Gözleri düşünmek beni bu teoriden soğuttu" diyen Darwin'den beri evrimcileri çıkmaza sürükleyen organlardan biridir. Gözün yapısı ve işlevleri incelendiğinde evrimcilerin bu kaçışlarının sebebi daha iyi anlaşılır. Göz birçok farklı organel ve bölümden oluşmuş karmaşık bir yapıya sahiptir. Hayret uyandıracak kadar geniş kapsamlı işlevleri vardır. Bunların tümü gözü oluşturan farklı organel ve bölümlerin uyum içinde çalışmaları sonucunda gerçekleşir. Parçalardan birinin bile olmaması gözün görevini yapamaması demektir. Bu da evrim açısından içinden çıkılmaz bir noktadır. Çünkü evrim, mevcut bütün organların zaman içinde kendi kendilerine oluştuğunu öne sürer. Gözün, ancak bütün organelleriyle eksiksiz ve kusursuz bir şekilde aynı anda varolmasının zorunluluğu da böyle bir sürecin hiçbir zaman olamayacağı anlamına gelir.
Konuyu daha iyi anlamak için bir örnek verelim. Gözyaşı salgılamayan bir göz, çok kısa bir sürede kurur ve kör olur. Dahası gözyaşı, antiseptik özelliği ile, gözü mikroplara karşı korur. Evrimciler, gözyaşı olmadan birkaç saat içinde kuruyan gözün, sözde evrim süreci içinde, gözyaşı bezleri oluşana kadar milyonlarca yıl nasıl dayandığı sorusunu akıllarına getirmek bile istemezler. Kaldı ki gözün görevini yapabilmesi için bütün organ ve sistemleriyle mevcut olan bir beden dışında, kornea, konjonktiva, iris, göz bebeği, göz merceği, retina, koroid, göz kasları, göz kapakları gibi doku ve organellere ihtiyaç vardır. Bundan başka göz ve beyin bağlantısını sağlayan muhteşem bir sinir ağı ve beyinde bulunan son derece kompleks görme alanı olmadan görmemiz mümkün değildir. Bütün bu sayılanlar, tesadüfen hiçbir şekilde oluşamayacak kadar özel ve kompleks yapılara sahiptirler.
Bu organellerden herhangi biri, örneğin göz merceği olmasa göz hiçbir işe yaramaz. Dahası göz merceği ile göz bebeğinin yerleri değişmiş olsa, göz yine görevini yerine getiremez. Kısaca gözün yapısı çok özel bir planlamanın eseridir. Bir tekinin bile tesadüfler sonucunda kendi kendine oluşması imkansız olan bu organel ve katmanların, belirli bir plan ve uyum içinde aynı anda, aynı yerde bulunmalarının ancak tek bir geçerli ve mantıklı açıklaması vardır. Gözü oluşturan tüm organeller üstün akla sahip bir güç tarafından yaratılmışlardır. Bu gücün sahibi ise Allah'tır.
Apaçık olan böyle bir gerçeği kabul etmek insanı sonsuz hayatında kurtuluşa götüren yolun ilk adımıdır. Bu kitap yaratılış gerçeğini gözler önüne serdiği gibi insanın kurtuluşu için atması gereken adımlara da bir yol gösterici olmak amacını taşımaktadır.
Yaşamınızda sahip olduğunuz herşey gözleriniz sayesinde bir anlam kazandı. Ailenizi, dostlarınızı, evinizi, işinizi, kısaca yaşamınız boyunca karşılaştığınız herşeyi gerçek anlamıyla gözleriniz sayesinde tanıdınız. Onlarsız dış dünyayı hiçbir zaman tam olarak bilemezdiniz. Gözleriniz olmasaydı bir rengin, bir şeklin, bir manzaranın, bir insan yüzünün, güzellik denen kavramın nasıl bir şey olduğunu hiçbir zaman hayalinizde canlandıramazdınız. Fakat, gözleriniz var, bu sayede etrafınızı görüyor, şu anda da önünüzdeki yazıyı okuyorsunuz.
Dahası, görmek için hiçbir çaba harcamıyorsunuz; sadece görmek istediğiniz şeye doğru bakıyorsunuz. Gözünüze, gözün içindeki organellere, gözden beyne giden sinirlere ve beyninize "bakın, görün, şu işlemleri yapın" emri vermiyorsunuz. Tıpkı yeryüzünde yaşayan ve yaşamış milyarlarca insan gibi sadece bakıyor ve görüyorsunuz. Bir cisme odaklanıp onu net görmek için göz merceğinizin cismin uzaklığına göre alması gereken yarıçapın optik ölçümlerini, merceğe bağlı kasların çok hassas kasılma oranlarını hesaplamıyorsunuz. Yalnızca o cismi net görmek istiyorsunuz, gerisi saniyenin çok küçük bir diliminde sizin için otomatik olarak hallediliyor. Bunun ne kadar büyük bir mucize olduğu, bu kadar insan gibi belki bugüne kadar sizin de aklınıza gelmedi.[/size]
[size=16]Üstelik, böyle mükemmel bir aygıta sahip olmak için de hiçbir çabanız olmadı. Doğduğunuz anda gözlerinizi de -özel bir rahatsızlığınız yoksa- son derece kusursuz bir yapıya sahip olarak buldunuz. Büyük bir ihtimalle, "nasıl böyle bir sisteme sahip oldum, bana bu özelliği kim verdi, karşılığında benden ne istiyor?" gibi sorular sormadınız. Fakat emin olabilirsiniz ki size yukarıda belirttiğimiz özellikleri veren Yaratıcı, zamanı geldiğinde -ki o zaman sandığınızdan çok daha yakın- size bu nimetin hesabını soracak.
Bu nimetin değerini en iyi anlayanlar da görme yeteneklerini sonradan kaybedenlerdir. Eğer bir gün gözlerinizi kaybedecek olursanız -ki bu olay ihtimal dahilindedir- o tarihten sonra geleceğe ait bütün planlarınız ikinci planda kalacak ve dünyadaki en büyük isteğiniz, gözlerinize tekrar kavuşmak olacaktır.
Ya da yıllar boyu kör bir hayat geçirdikten sonra bir gün tıbbi bir müdahale sonucunda gözlerinizin açıldığını düşünün. Şundan kesinlikle emin olun ki, bu dünyada verilebilecek hiçbir şey sizin için bundan daha değerli olmayacak, o gün ve onu takip eden günlerde sizi hiçbir şey bu kadar sevindirip mutlu etmeyecektir.
Eğer gözleriniz şu anda görüyorsa, ve siz de böyle büyük bir nimetin kıymetini gereği gibi takdir edip bu eşsiz nimeti size lütfedene minnettarlığınızı ifade etmiyorsanız çok büyük bir nankörlük içindesiniz demektir. İnsanların büyük bir bölümü de aynı durumdadır:
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
EVRİM YİNE ÇIKMAZDA
Peki, insan için bu kadar önemli bir duyu nasıl ortaya çıktı? Görme diye bir kavram yoktan nasıl varoldu? Biraz daha geniş bir açıdan bakarak bu soruyu genelleştirelim. Beş duyusu, beyni, uyumla çalışan iç organları, elleri, ayakları, bedeni ve ruhu ile insan nasıl meydana geldi?
Sağduyu sahibi ve aklını kullanabilen her insan bu soruya canlılığın üstün ve kusursuz bir yaratılışın sonucu olduğu cevabını verecektir. Ancak bu açık gerçeği reddeden evrim teorisinin bu soruya vereceği cevap ise tesadüflerdir. Evrimciler şu ana kadar gelmiş geçmiş tüm canlı-cansız varlıkların, hiçbir yaratılış olmadan sayısız tesadüflerin biraraya gelmesi sonucunda meydana geldiklerini iddia ederler. Ancak evrimin bu iddiası hem akla hem mantık kurallarına hem de bilime aykırıdır. Çünkü cansız maddelerin canlı oluşturması bir canlıya hayat vermesi mümkün değildir. Bilim evrendeki kusursuz düzene tesadüflerle açıklama getirmeye çalışan evrim teorisini her yönden çökertmiştir. Tüm bilimsel kanıtlar evrimcilerin iddialarının akıl ve bilim dışılığını ortaya koymakta, evrimcilerin sahtekarlıklarını birer birer ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte canlılığın tesadüflerle açıklanması mümkün olmayan üstün bir tasarımın eseri olduğunu göstermektedir. Canlılardaki bu kusursuz tasarımın sahibi tüm evreni yaratan Allah'tır.
Evrim teorisinin bilim karşısında uğradığı yenilgiye rağmen, bugün hala dünyadaki belli başlı akademik çevreler ve medya kuruluşları büyük bir dayanışma içerisinde evrim teorisini ayakta tutma çabasındadırlar. Genel olarak izlenilen yöntem dünyanın bir köşesinde bulunan bir kafatasıyla evrim zincirinin eksik bir halkasının tamamlandığını manşetten duyurmaktır. Oysa ortada herhangi bir zincir yoktur ki eksik halkası tamamlansın. Dahası ortada geçiş formu sayılacak yarı balık-yarı sürüngen, yarı sürüngen-yarı kuş gibi herhangi bir fosil de bulunmamaktadır. Buna rağmen, sanki evrim bütün aşamalarıyla ispatlanmış da bir tek maymundan insana uzanan zincirde ufak tefek eksikler kalmış gibi bir hava yaratılmaya çalışılır.
Evrimcilerin ısrarla dikkatleri kafatası fosillerine çekmelerinin elbette bir nedeni vardır. Tarih boyunca, irili ufaklı binlerce maymun türü yaşamış ve bunların yüzde doksan yedisinin nesli tükenmiştir. Bu maymunların kafatası fosillerini büyüklüklerine ve bazı fiziksel özelliklerine göre dizip, "işte maymundan insana uzanan zincir" demek son derece kolaydır. Hiçbir somut kanıta dayanmayan hayali dış görünüm çizimleri, fosil sahtekarlıkları ve hileli sıralamalar da evrim senaryolarının temel malzemeleridir.[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Oysa evrim daha mikrobiyoloji aşamasında çökmüştür. Bunun yanı sıra mevcut karmaşık organellerin varlığını hiçbir şekilde izah edememektedir. Bu yüzden evrimci çevreler olabildiği kadar bu konular üzerinde tartışmaktan kaçarlar. Zaman zaman da hiçbir cevap niteliği taşımayan teknik ayrıntıları ardı ardına dizerek, sözde bu konuların da açıklamasını yapmış izlenimi vermeye çalışırlar.
Bu kitabın konusu olan göz de, "Gözleri düşünmek beni bu teoriden soğuttu" diyen Darwin'den beri evrimcileri çıkmaza sürükleyen organlardan biridir. Gözün yapısı ve işlevleri incelendiğinde evrimcilerin bu kaçışlarının sebebi daha iyi anlaşılır. Göz birçok farklı organel ve bölümden oluşmuş karmaşık bir yapıya sahiptir. Hayret uyandıracak kadar geniş kapsamlı işlevleri vardır. Bunların tümü gözü oluşturan farklı organel ve bölümlerin uyum içinde çalışmaları sonucunda gerçekleşir. Parçalardan birinin bile olmaması gözün görevini yapamaması demektir. Bu da evrim açısından içinden çıkılmaz bir noktadır. Çünkü evrim, mevcut bütün organların zaman içinde kendi kendilerine oluştuğunu öne sürer. Gözün, ancak bütün organelleriyle eksiksiz ve kusursuz bir şekilde aynı anda varolmasının zorunluluğu da böyle bir sürecin hiçbir zaman olamayacağı anlamına gelir.
Konuyu daha iyi anlamak için bir örnek verelim. Gözyaşı salgılamayan bir göz, çok kısa bir sürede kurur ve kör olur. Dahası gözyaşı, antiseptik özelliği ile, gözü mikroplara karşı korur. Evrimciler, gözyaşı olmadan birkaç saat içinde kuruyan gözün, sözde evrim süreci içinde, gözyaşı bezleri oluşana kadar milyonlarca yıl nasıl dayandığı sorusunu akıllarına getirmek bile istemezler. Kaldı ki gözün görevini yapabilmesi için bütün organ ve sistemleriyle mevcut olan bir beden dışında, kornea, konjonktiva, iris, göz bebeği, göz merceği, retina, koroid, göz kasları, göz kapakları gibi doku ve organellere ihtiyaç vardır. Bundan başka göz ve beyin bağlantısını sağlayan muhteşem bir sinir ağı ve beyinde bulunan son derece kompleks görme alanı olmadan görmemiz mümkün değildir. Bütün bu sayılanlar, tesadüfen hiçbir şekilde oluşamayacak kadar özel ve kompleks yapılara sahiptirler.
Bu organellerden herhangi biri, örneğin göz merceği olmasa göz hiçbir işe yaramaz. Dahası göz merceği ile göz bebeğinin yerleri değişmiş olsa, göz yine görevini yerine getiremez. Kısaca gözün yapısı çok özel bir planlamanın eseridir. Bir tekinin bile tesadüfler sonucunda kendi kendine oluşması imkansız olan bu organel ve katmanların, belirli bir plan ve uyum içinde aynı anda, aynı yerde bulunmalarının ancak tek bir geçerli ve mantıklı açıklaması vardır. Gözü oluşturan tüm organeller üstün akla sahip bir güç tarafından yaratılmışlardır. Bu gücün sahibi ise Allah'tır.
Apaçık olan böyle bir gerçeği kabul etmek insanı sonsuz hayatında kurtuluşa götüren yolun ilk adımıdır. Bu kitap yaratılış gerçeğini gözler önüne serdiği gibi insanın kurtuluşu için atması gereken adımlara da bir yol gösterici olmak amacını taşımaktadır.
EyLüL- BAĞIMLI ÜYEMİZ
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·. _.: ALLAH (CELLE CELALUH) :._.·´¯) :: MUCİZE VE DELİLLER
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN