Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 316 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 316 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Gül Devrinin Goncaları (Hasan-Hüseyin)
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: SAHABELER :._.·´¯) :: EHL-İ BEYT ve HULEFA-İ RAŞİDİN [DÖRT HALİFE]
1 sayfadaki 1 sayfası
Gül Devrinin Goncaları (Hasan-Hüseyin)
Onlar, Rasul'ün goncaları, yavru kuşları.
Açmayı O'ndan öğrendiler.
Uçmayı O'ndan öğrendiler.
O'nun kanatları altında büyüdüler.
Bedevî bir Arap, Efendimiz s.a.v.'e gelerek sorar:
- Ya Rasulallah ! Siz çocuklarınızı sever, öper misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız.
Rasul-i Ekrem s.a.v. bedeviye şöyle der:
- Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmış, ben ne yapabilirim?
Yine bir gün, sahabilerden Akra bin Habis r.a ., Rasulullah s.a.v.'ın torunu Hz Hasan'ı öptüğünü gördü. Ve şöyle dedi:
- Benim on tane çocuğum var, hiçbirini öpmedim.
Bunun üzerine Rasulullah s.a.v. şöyle buyurdu:
- Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.
. . .
Allah Rasulü s.a.v.'in huzuruna esirler getirilmişti. Esirlerin içinde emzikli bir kadın da vardı. Lâkin çocuğunu kaybetmişti. Sütünü başka çocuklara içiriyordu.
Bu arada çocuğunu buldu. Hemen sinesine bastı ve derin bir şefkatle çocuğunu emzirmeye başladı. Bu şefkat halini görünce, Rasulullah s.a.v. ashabına sordu:
- Şu kadının çocuğunu ateşe atacağını düşünür müsünüz?
Dediler ki:
- Hayır . Atmamaya gücü yettiği müddetçe atmaz.
Rasulullah s.a.v. buyurdular:
- İşte , Allah Tealâ kullarına bu kadının çocuğuna şefkatinden daha merhametlidir.
. . .
Bir sahabi Hz. Peygamber s.a.v.'e gelerek sordu:
- Ya Rasulallah , kime iyilik yapayım?
Peygamber s.a.v .:
- Annene ve babana iyilikte bulun, dedi. Sahabi :
- Anne ve babam yok, dedi. Peygamber s.a.v .:
- O halde evladınıza ikram edin. Çünkü anne ve babanızın sizde hakkı olduğu gibi, evladınızın da üzerinizde hakkı vardır. Allah Tealâ o babaya rahmet etsin ki, çocuğuna iyilik etmesi hususunda yardımcı olur.
. . .
Onlar, Devr -i Saadet çocuklarıdır.
Saadetin küçük tanıklarıdır.
Küçücük gözleriyle Rasul'ü gören, küçük yürekleriyle O'nu sevip dağlar kadar büyüyenlerdir.
Babaları olmasa ne gam…
. . .
Ebu Cehil bir yetimin vâsisiydi. Çocuğun bütün malı ondaydı, fakat o çocuğu bu mala yaklaştırmıyordu.
Bir gün çocuk aç ve çıplak olarak Ebu Cehil'e geldi ve bir şeyler istedi. Ebu Cehil çocuğu yanından kovdu. Kureyş'in ileri gelenleri alay ederek, “Muhammed'e git de sana yardımcı olsun” dediler.
Çocuk saf ve masum bir halde Allah Rasulü s.a.v.'in yanına geldi, halini arz etti. Allah Rasulü çocuğu alarak Ebu Cehil'e gitti, yetime hakkını vermesini söyledi. Efendimiz s.a.v.'i karşısında gören Ebu Cehil itiraz etmeden yetimin malını iade etti.
. . .
Güzel bir bayram günü.
Bayramlar bayram.
Sahabiler Allah Rasulü s.a.v.'in ardında bayram namazlarını kılmışlar, neşeyle evlerine dağılıyorlar.
Efendimiz s.a.v. de mescidden çıkıyor. Çocukları görüyor. Neşe, sevinç içinde, rengârenk, yepyeni bayramlıklarıyla oyunlar oynuyor çocuklar.
O en merhametli insan…
O hayatı en ince, en dikkatli yaşayan…
Neşeler, sevinçler, gülücükler içinde, bir bayram gününde O, mahzun bir çocuğu fark ediyor.
Çocuk bir duvarın dibine çömelmiş, elbiseleri perişan.
Ağlamaklı.
Çocuğun yanına varıyor. Soruyor:
- Yavrum neyin var, neden böyle üzgünsün? Niçin arkadaşlarınla birlikte oynamıyorsun?
Ve, çocuğun Uhud şehidi bir babanın yetimi olduğunu öğreniyor. Gözleri doluyor, gönlü Uhud gününe akıyor…
Çocuğun ellerinden tutuyor, başını okşuyor, gönlünü alıyor. Sevindirici bir haber veriyor:
- Ağlama . Ben baban olayım. Aişe annen, Fatıma kardeşin olsun. İstemez misin?
Çocuk sevincinden uçacak gibidir.
- Nasıl razı olmam, nasıl istemem?
Efendimiz s.a.v. çocuğu alır, evine götürür. Yedirir, içirir, üstünü başını giydirir. Çocuğun ismi Buceyr'dir . Efendimiz s.a.v. bu ismi değiştirerek ona Beşir ismini verir. Artık karnı tok, güvende olan Beşir güle oynaya arkadaşlarının yanına gider. Arkadaşları sorar:
- Biraz önce ağlayıp duruyordun. Şimdi ne oldu?
Beşir cevap verir.
- Açtım , doydum; çıplaktım, giyindim; yetimdim, Rasulullah babam, Aişe annem oldu.
Bunun üzerine diğer çocuklar ona gıpta ederek, “Keşke bizim babamız da Uhud'da şehit olaydı da, biz de böyle bir babaya kavuşmuş olsaydık.” derler.
Beşir bin Akra r.a. Efendimiz s.a.v.'in vefatına kadar O'nun yanında kaldı. O vefat ettiğinde asıl yetimliği başlamıştı. Şöyle ağlar dururdu:
- İşte şimdi yetim kaldım. İşte şimdi garip oldum.
. . .
Rasulullah s.a.v. şehit eşi Ümmü Seleme ile evlenmeyi dilemişti. Ümmü Seleme'nin yetim kalmış beş evladı vardı. Çocuklarını bahane eden Ümmü Seleme'ye , çocukların çocuklarımdır, demiş, onları öz babalarını aratmayacak şefkatle büyütmü ştür.
Ve Efendimiz s.a.v. kendisine gelerek kalbinin katılığından şikayet eden birisine şu tavsiyede bulunmu ştur:
- Kalbinin yumuşak olmasını ve ihtiyacın olan şeylere kavuşmayı ister misin? Öyleyse yetime şefkat göster, yetimin başını okşa. Yediğinden ona yedir ki kalbin yumuşasın ve muhtaç olduğun şeylere kavu şasın.
. . .
Müslüman olsun, olmasın fark etmezdi.
Devrin tüm çocukları Rasulullah s.a.v.'in himayesi altındaydı.
Yahudi bir çocuk O'na hizmet ederdi. Bir ara hastalandı. Rasulullah s.a.v. çocuğu ziyaret etti. Başucunda oturdu ve duada bulunduktan sonra ona müslüman olmasını teklif etti. O da babasına baktı. Babası:
- Oğlum , Ebu'l Kasım'a itaat et, dedi, çocuk müslüman oldu.
Rasul -i Ekrem s.a.v. çocuğun yanından çıkınca,
- Şu genci cehennem azabından kurtaran Cenab -ı Hakk'a senalar olsun, dedi.
. . .
Kız çocukları hangi suçtan dolayı, diri diri toprağa gömülürdü?
Devrinin tüm günahlarını yüklenirdi de gömülürdü.
Sanki aklanırlardı.
Devir gerçekten aklandı da…
Bir gün iki kızı ile bir kadın Hz. Aişe r.a.'a geldi. O sırada Hz. Aişe'nin önünde yalnızca bir hurma vardı. O hurmayı kadına verdi. Kadın hurmayı iki kızı arasında taksim etti, kendisi yemedi. Sonra kalkıp çıkıp gitti.
Peşinden Hz. Ai şe r.a.'ın yanına Nebi s.a.v. geldi. Hz. Aişe bu hadiseyi anlattı. Nebi s.a.v. buyurdu:
- Kadın -erkek herhangi bir mümin, şu kız çocukları yüzünden ne surette sıkıntı çekerse, bunu hayır bilsin. Çünkü kız çocukları, onlar için cehennem ateşinden koruyan birer perde olurlar.
Ve Efendimiz s.a.v. Allah nezdindeki üç büyük günaha karşı bizleri uyardı:
Bizi yaratan Allah Tealâ'ya ortak koşmak,
Rızkımıza ortak olup ve geçimimizi daraltacak diye çocuklarımızı öldürmek,
Komşumuzun namusuna gölge düşürmek.
. . .
Allah'ın Rasulü s.a.v. dokunulmaz değildi.
Yetimdi, yetimlerle birlikteydi; garipti, gariplerle beraberdi.
Ve çocuklarla...
Allah Rasulü s.a.v. namaz kılarken secdeye varırdı, Hasan ile Hüseyin gelirler sırtına tırmanırlardı. Çocukları engellemek isteyen biri çıktığında ilişmemelerini işaret buyurur, namazı bitince torunlarını dizlerine oturtur, sinesine basarak severdi.
- Beni seven bu ikisini sevsin, buyururdu.
Bazen Hasan veya Hüseyin sırtına tırmandığında secdeyi uzatır da uzatırdı. Namazdan sonra cemaat sorardı:
- Ya Rasulallah , secdeyi uzattın, sebebi ne ki?
Efendimiz s.a.v. cevap verirdi:
- Oğlum beni binek yaptı, onu çabucak indirmek istemedim.
. . .
Allah Rasulü s.a.v ., bakacak kimse olmadığı için küçük bir kız olan Ümame'yi omuzunda taşıyarak namaz kılar ve kıldırır; secdeye vardıkça Ümame'yi bırakır, secdeden kalktıkça da tekrar binmesine izin verirdi.
Ve buyururlardı:
- Çok kere ben namaza kıraati uzatmak niyetiyle dururum da, geriden bir çocuğun ağladığını duyunca anasına meşakkat ve zahmet getirmeyeyim diye kısa keserim.
. . .
Namazlarımıza neler neleri ortak ederiz de, sırtımızda bir çocukla secdeye varmışlığımız var mıdır?
Bir çocuğun yalap-şalap abdest alışını en son ne zaman tebessümlerle seyrettik?
Küçük avuçlarda su nasıl durur?
Belki gafletteyizdir de surelerimiz uçar gider. Secdelerimiz silinir.
Merhametimiz yazılır.
Tebessümümüz kalır.
O masumlar secdelerimize şahitlik eder de, sayılırız.
Allah'ın Rasulü s.a.v. her haliyle niyazda, yakarıştaydı.
Duaları çocuklarına idi, torunlarına idi.
Devrinin goncalarına idi, bizlere idi.
O, Zeyd r.a.' ın oğlu Üsame'yi alır bir dizine oturturdu. Torunu Hasan r.a.'ı da diğer dizine oturturdu. Sonra onları sinesine basar, öpüp koklar ve şöyle niyazda bulunurdu: “ Allahım ! Bu çocuklara rahmet ve saadet nasip buyur. Çünkü ben senden bu çocukların hayır ve saadetlerini temenni ediyorum.”
. . .
Bir gün Kaynuka çarşısına kadar yürüdü. Sonra oradan dönüp Hz. Fatıma r.a.' ın evinin önünde bir kenara oturdu. Ve Hz. Hasan'ı kastederek: “Küçük orada mısın, küçük orada mısın?” diye seslendi.
Hz. Fatıma r.a. muhtemelen üstünü başını düzeltmek için çocuğun dışarı çıkışını biraz geciktirdi. Sonra Hz. Hasan koşarak geldi. Allah Rasulü s.a.v. çocuğu kucakladı, öpüp kokladı ve “ Allahım , sen bu çocuğu sev, bunu seveni de sev.” diye dua etti.
. . .
Birisi Abdullah bin Mübarek r.a.'a gelerek çocuğundan şikayetçi olur. Abdullah r.a. sorar:
- Çocuğuna hiç beddua ettin mi?
O zat:
- Evet , ettim, der. Abdullah b. Mübarek der ki:
- Çocuğunun ahlâkını sen bozmuşsun!
. . .
Dualarımızda olsun çocuklarımız.
Âsilik onlarda olsa, şefkat ve anlayış büyüklerde olsun.
Hiddet onlarda olsa, yumuşaklık, hilm büyüklerde olsun.
Onlar anne-babalara, bizlere emanetler.
Bir zamanlar ne kadar küçüktüler, ne kadar çaresizdiler.
Hâlâ öyleler.
Hâlâ küçükler ve çaresizler…
. . .
Onlar, Rasulullah s.a.v.'in eline doğanlardı.
İlk lokmalarını annelerinden önce Rasulullah s.a.v.' dan alanlardı.
Sahabe yeni doğan bebeklerini Rasulullah s.a.v.'a götürürler, bebeğin midesine anne sütü inmeden, bereket vesilesi olması için Rasul -i Ekrem s.a.v.'in hurma çiğnemini emdirirlerdi.
Bir süre muhacirlerin çocukları olmamıştı. Yahudiler de: “Size büyü yaptık. Bundan sonra neslinizden erkek çocuk doğmayacak!” diyorlardı.
Ve Hz. Ebu Bekir'in kızı Hz. Esma'nın oğlu Abdullah dünyaya geldi. O hicretten sonra doğan ilk bebekti. Onun doğuşuyla muhacirler son derece ferahladılar. O, müjdelerle geldi.
Hz. Esma r.a. oğlunu Rasulullah s.a.v.'e getirdi. Rasul -i Ekrem s.a.v. çocuğu aldı, sonra bir hurma istedi. Verilen hurmayı çiğneyip tatlısından çocuğun ağzına çaldı. Bu suretle çocuğun ağzına giren ilk şey Allah Rasulü s.a.v.'in hurma çiğnemi oldu.
. . .
Gül devriydi.
Çocuklar Medine sokaklarında koşturur, oynar, Allah'ın Rasulü s.a.v. çocukların arasına karışırdı.
Medine sokakları gül kokardı.
O gül yüzünde güller açarak çocuklara latifeler ederdi. Enes r.a.' ın küçük kardeşinin bir kuşu vardı. Ona, “ Ebu Umeyr , nügayr ne oldu?” diyerek latife ederdi. ( Nügayr küçük kuş demektir.)
Hz. Enes r.a. şöyle der: “Ben çocukken, arkadaşlarımla oynadığım bir sırada Peygamber bize geldi ve selam verdikten sonra elimden tuttu, bir vazife ile beni bir yere gönderdi. Dönünceye kadar da beni bir duvarın gölgesinde çocukları izleyerek bekledi.”
Yine Efendimiz s.a.v. Enes r.a. ile yürür, gezerken çocuklara rastlar, onlara selam verirdi.
. . .
Çocuklar, çocuklarımız…
Bir bakıyoruz küçücükler.
Bir bakıyoruz büyümüşler.
Ne zaman büyüdüler?
Ne güzel nimetler, bir güzel nimetler. Varlıkları nimet, yoklukları nimet. Her nimet gibi onlar da imtihanımız elbet. Varlıklarıyla, yokluklarıyla…
. . .
Bir gün nasihat isteyen hanımlara Rasulullah s.a.v ., “Üç evladı ölen her kadın için ölmüş evlatları ateşten koruyan birer perde olacaktır.” diyordu.
Hanımlardan biri soruyordu: “İki evladı da ölse öyle mi?”
Rasulullah s.a.v. “Evet! İki evladı da ölse, öyle.” buyuruyordu.
Merhamet etmeyene merhamet edilmiyor. Merhamet görmeyenler, şefkatle büyütülmeyenler merhamet etmiyor. Ve bugün dünya, merhamet görmeyenlerin elinde ki, her tarafta zulüm kol geziyor.
İsyanla büyütülenlerin elinde ki, devir Yaradanına âsi .
Oysa şefkat, üst üste kilitler vurduğumuz gönüllerimizdedir. Kilitleri bir kırsak…
Camide bir o yana, bir bu yana koşturan çocukların arasına karışsak…
Çocuklar her devirde çocuk.
Göz ucuyla bizi süzerek namaz kılacaklar.
Yanılacaklar güleceğiz. Düşecekler tutacağız.
Dualarımızı, hayatımızı süsleyecekler.
Çocuklar şakıdıkça, mutlu-mesut oldukça, devir Saadet Devri olacak her daim.
Açmayı O'ndan öğrendiler.
Uçmayı O'ndan öğrendiler.
O'nun kanatları altında büyüdüler.
Bedevî bir Arap, Efendimiz s.a.v.'e gelerek sorar:
- Ya Rasulallah ! Siz çocuklarınızı sever, öper misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız.
Rasul-i Ekrem s.a.v. bedeviye şöyle der:
- Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmış, ben ne yapabilirim?
Yine bir gün, sahabilerden Akra bin Habis r.a ., Rasulullah s.a.v.'ın torunu Hz Hasan'ı öptüğünü gördü. Ve şöyle dedi:
- Benim on tane çocuğum var, hiçbirini öpmedim.
Bunun üzerine Rasulullah s.a.v. şöyle buyurdu:
- Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.
. . .
Allah Rasulü s.a.v.'in huzuruna esirler getirilmişti. Esirlerin içinde emzikli bir kadın da vardı. Lâkin çocuğunu kaybetmişti. Sütünü başka çocuklara içiriyordu.
Bu arada çocuğunu buldu. Hemen sinesine bastı ve derin bir şefkatle çocuğunu emzirmeye başladı. Bu şefkat halini görünce, Rasulullah s.a.v. ashabına sordu:
- Şu kadının çocuğunu ateşe atacağını düşünür müsünüz?
Dediler ki:
- Hayır . Atmamaya gücü yettiği müddetçe atmaz.
Rasulullah s.a.v. buyurdular:
- İşte , Allah Tealâ kullarına bu kadının çocuğuna şefkatinden daha merhametlidir.
. . .
Bir sahabi Hz. Peygamber s.a.v.'e gelerek sordu:
- Ya Rasulallah , kime iyilik yapayım?
Peygamber s.a.v .:
- Annene ve babana iyilikte bulun, dedi. Sahabi :
- Anne ve babam yok, dedi. Peygamber s.a.v .:
- O halde evladınıza ikram edin. Çünkü anne ve babanızın sizde hakkı olduğu gibi, evladınızın da üzerinizde hakkı vardır. Allah Tealâ o babaya rahmet etsin ki, çocuğuna iyilik etmesi hususunda yardımcı olur.
. . .
Onlar, Devr -i Saadet çocuklarıdır.
Saadetin küçük tanıklarıdır.
Küçücük gözleriyle Rasul'ü gören, küçük yürekleriyle O'nu sevip dağlar kadar büyüyenlerdir.
Babaları olmasa ne gam…
. . .
Ebu Cehil bir yetimin vâsisiydi. Çocuğun bütün malı ondaydı, fakat o çocuğu bu mala yaklaştırmıyordu.
Bir gün çocuk aç ve çıplak olarak Ebu Cehil'e geldi ve bir şeyler istedi. Ebu Cehil çocuğu yanından kovdu. Kureyş'in ileri gelenleri alay ederek, “Muhammed'e git de sana yardımcı olsun” dediler.
Çocuk saf ve masum bir halde Allah Rasulü s.a.v.'in yanına geldi, halini arz etti. Allah Rasulü çocuğu alarak Ebu Cehil'e gitti, yetime hakkını vermesini söyledi. Efendimiz s.a.v.'i karşısında gören Ebu Cehil itiraz etmeden yetimin malını iade etti.
. . .
Güzel bir bayram günü.
Bayramlar bayram.
Sahabiler Allah Rasulü s.a.v.'in ardında bayram namazlarını kılmışlar, neşeyle evlerine dağılıyorlar.
Efendimiz s.a.v. de mescidden çıkıyor. Çocukları görüyor. Neşe, sevinç içinde, rengârenk, yepyeni bayramlıklarıyla oyunlar oynuyor çocuklar.
O en merhametli insan…
O hayatı en ince, en dikkatli yaşayan…
Neşeler, sevinçler, gülücükler içinde, bir bayram gününde O, mahzun bir çocuğu fark ediyor.
Çocuk bir duvarın dibine çömelmiş, elbiseleri perişan.
Ağlamaklı.
Çocuğun yanına varıyor. Soruyor:
- Yavrum neyin var, neden böyle üzgünsün? Niçin arkadaşlarınla birlikte oynamıyorsun?
Ve, çocuğun Uhud şehidi bir babanın yetimi olduğunu öğreniyor. Gözleri doluyor, gönlü Uhud gününe akıyor…
Çocuğun ellerinden tutuyor, başını okşuyor, gönlünü alıyor. Sevindirici bir haber veriyor:
- Ağlama . Ben baban olayım. Aişe annen, Fatıma kardeşin olsun. İstemez misin?
Çocuk sevincinden uçacak gibidir.
- Nasıl razı olmam, nasıl istemem?
Efendimiz s.a.v. çocuğu alır, evine götürür. Yedirir, içirir, üstünü başını giydirir. Çocuğun ismi Buceyr'dir . Efendimiz s.a.v. bu ismi değiştirerek ona Beşir ismini verir. Artık karnı tok, güvende olan Beşir güle oynaya arkadaşlarının yanına gider. Arkadaşları sorar:
- Biraz önce ağlayıp duruyordun. Şimdi ne oldu?
Beşir cevap verir.
- Açtım , doydum; çıplaktım, giyindim; yetimdim, Rasulullah babam, Aişe annem oldu.
Bunun üzerine diğer çocuklar ona gıpta ederek, “Keşke bizim babamız da Uhud'da şehit olaydı da, biz de böyle bir babaya kavuşmuş olsaydık.” derler.
Beşir bin Akra r.a. Efendimiz s.a.v.'in vefatına kadar O'nun yanında kaldı. O vefat ettiğinde asıl yetimliği başlamıştı. Şöyle ağlar dururdu:
- İşte şimdi yetim kaldım. İşte şimdi garip oldum.
. . .
Rasulullah s.a.v. şehit eşi Ümmü Seleme ile evlenmeyi dilemişti. Ümmü Seleme'nin yetim kalmış beş evladı vardı. Çocuklarını bahane eden Ümmü Seleme'ye , çocukların çocuklarımdır, demiş, onları öz babalarını aratmayacak şefkatle büyütmü ştür.
Ve Efendimiz s.a.v. kendisine gelerek kalbinin katılığından şikayet eden birisine şu tavsiyede bulunmu ştur:
- Kalbinin yumuşak olmasını ve ihtiyacın olan şeylere kavuşmayı ister misin? Öyleyse yetime şefkat göster, yetimin başını okşa. Yediğinden ona yedir ki kalbin yumuşasın ve muhtaç olduğun şeylere kavu şasın.
. . .
Müslüman olsun, olmasın fark etmezdi.
Devrin tüm çocukları Rasulullah s.a.v.'in himayesi altındaydı.
Yahudi bir çocuk O'na hizmet ederdi. Bir ara hastalandı. Rasulullah s.a.v. çocuğu ziyaret etti. Başucunda oturdu ve duada bulunduktan sonra ona müslüman olmasını teklif etti. O da babasına baktı. Babası:
- Oğlum , Ebu'l Kasım'a itaat et, dedi, çocuk müslüman oldu.
Rasul -i Ekrem s.a.v. çocuğun yanından çıkınca,
- Şu genci cehennem azabından kurtaran Cenab -ı Hakk'a senalar olsun, dedi.
. . .
Kız çocukları hangi suçtan dolayı, diri diri toprağa gömülürdü?
Devrinin tüm günahlarını yüklenirdi de gömülürdü.
Sanki aklanırlardı.
Devir gerçekten aklandı da…
Bir gün iki kızı ile bir kadın Hz. Aişe r.a.'a geldi. O sırada Hz. Aişe'nin önünde yalnızca bir hurma vardı. O hurmayı kadına verdi. Kadın hurmayı iki kızı arasında taksim etti, kendisi yemedi. Sonra kalkıp çıkıp gitti.
Peşinden Hz. Ai şe r.a.'ın yanına Nebi s.a.v. geldi. Hz. Aişe bu hadiseyi anlattı. Nebi s.a.v. buyurdu:
- Kadın -erkek herhangi bir mümin, şu kız çocukları yüzünden ne surette sıkıntı çekerse, bunu hayır bilsin. Çünkü kız çocukları, onlar için cehennem ateşinden koruyan birer perde olurlar.
Ve Efendimiz s.a.v. Allah nezdindeki üç büyük günaha karşı bizleri uyardı:
Bizi yaratan Allah Tealâ'ya ortak koşmak,
Rızkımıza ortak olup ve geçimimizi daraltacak diye çocuklarımızı öldürmek,
Komşumuzun namusuna gölge düşürmek.
. . .
Allah'ın Rasulü s.a.v. dokunulmaz değildi.
Yetimdi, yetimlerle birlikteydi; garipti, gariplerle beraberdi.
Ve çocuklarla...
Allah Rasulü s.a.v. namaz kılarken secdeye varırdı, Hasan ile Hüseyin gelirler sırtına tırmanırlardı. Çocukları engellemek isteyen biri çıktığında ilişmemelerini işaret buyurur, namazı bitince torunlarını dizlerine oturtur, sinesine basarak severdi.
- Beni seven bu ikisini sevsin, buyururdu.
Bazen Hasan veya Hüseyin sırtına tırmandığında secdeyi uzatır da uzatırdı. Namazdan sonra cemaat sorardı:
- Ya Rasulallah , secdeyi uzattın, sebebi ne ki?
Efendimiz s.a.v. cevap verirdi:
- Oğlum beni binek yaptı, onu çabucak indirmek istemedim.
. . .
Allah Rasulü s.a.v ., bakacak kimse olmadığı için küçük bir kız olan Ümame'yi omuzunda taşıyarak namaz kılar ve kıldırır; secdeye vardıkça Ümame'yi bırakır, secdeden kalktıkça da tekrar binmesine izin verirdi.
Ve buyururlardı:
- Çok kere ben namaza kıraati uzatmak niyetiyle dururum da, geriden bir çocuğun ağladığını duyunca anasına meşakkat ve zahmet getirmeyeyim diye kısa keserim.
. . .
Namazlarımıza neler neleri ortak ederiz de, sırtımızda bir çocukla secdeye varmışlığımız var mıdır?
Bir çocuğun yalap-şalap abdest alışını en son ne zaman tebessümlerle seyrettik?
Küçük avuçlarda su nasıl durur?
Belki gafletteyizdir de surelerimiz uçar gider. Secdelerimiz silinir.
Merhametimiz yazılır.
Tebessümümüz kalır.
O masumlar secdelerimize şahitlik eder de, sayılırız.
Allah'ın Rasulü s.a.v. her haliyle niyazda, yakarıştaydı.
Duaları çocuklarına idi, torunlarına idi.
Devrinin goncalarına idi, bizlere idi.
O, Zeyd r.a.' ın oğlu Üsame'yi alır bir dizine oturturdu. Torunu Hasan r.a.'ı da diğer dizine oturturdu. Sonra onları sinesine basar, öpüp koklar ve şöyle niyazda bulunurdu: “ Allahım ! Bu çocuklara rahmet ve saadet nasip buyur. Çünkü ben senden bu çocukların hayır ve saadetlerini temenni ediyorum.”
. . .
Bir gün Kaynuka çarşısına kadar yürüdü. Sonra oradan dönüp Hz. Fatıma r.a.' ın evinin önünde bir kenara oturdu. Ve Hz. Hasan'ı kastederek: “Küçük orada mısın, küçük orada mısın?” diye seslendi.
Hz. Fatıma r.a. muhtemelen üstünü başını düzeltmek için çocuğun dışarı çıkışını biraz geciktirdi. Sonra Hz. Hasan koşarak geldi. Allah Rasulü s.a.v. çocuğu kucakladı, öpüp kokladı ve “ Allahım , sen bu çocuğu sev, bunu seveni de sev.” diye dua etti.
. . .
Birisi Abdullah bin Mübarek r.a.'a gelerek çocuğundan şikayetçi olur. Abdullah r.a. sorar:
- Çocuğuna hiç beddua ettin mi?
O zat:
- Evet , ettim, der. Abdullah b. Mübarek der ki:
- Çocuğunun ahlâkını sen bozmuşsun!
. . .
Dualarımızda olsun çocuklarımız.
Âsilik onlarda olsa, şefkat ve anlayış büyüklerde olsun.
Hiddet onlarda olsa, yumuşaklık, hilm büyüklerde olsun.
Onlar anne-babalara, bizlere emanetler.
Bir zamanlar ne kadar küçüktüler, ne kadar çaresizdiler.
Hâlâ öyleler.
Hâlâ küçükler ve çaresizler…
. . .
Onlar, Rasulullah s.a.v.'in eline doğanlardı.
İlk lokmalarını annelerinden önce Rasulullah s.a.v.' dan alanlardı.
Sahabe yeni doğan bebeklerini Rasulullah s.a.v.'a götürürler, bebeğin midesine anne sütü inmeden, bereket vesilesi olması için Rasul -i Ekrem s.a.v.'in hurma çiğnemini emdirirlerdi.
Bir süre muhacirlerin çocukları olmamıştı. Yahudiler de: “Size büyü yaptık. Bundan sonra neslinizden erkek çocuk doğmayacak!” diyorlardı.
Ve Hz. Ebu Bekir'in kızı Hz. Esma'nın oğlu Abdullah dünyaya geldi. O hicretten sonra doğan ilk bebekti. Onun doğuşuyla muhacirler son derece ferahladılar. O, müjdelerle geldi.
Hz. Esma r.a. oğlunu Rasulullah s.a.v.'e getirdi. Rasul -i Ekrem s.a.v. çocuğu aldı, sonra bir hurma istedi. Verilen hurmayı çiğneyip tatlısından çocuğun ağzına çaldı. Bu suretle çocuğun ağzına giren ilk şey Allah Rasulü s.a.v.'in hurma çiğnemi oldu.
. . .
Gül devriydi.
Çocuklar Medine sokaklarında koşturur, oynar, Allah'ın Rasulü s.a.v. çocukların arasına karışırdı.
Medine sokakları gül kokardı.
O gül yüzünde güller açarak çocuklara latifeler ederdi. Enes r.a.' ın küçük kardeşinin bir kuşu vardı. Ona, “ Ebu Umeyr , nügayr ne oldu?” diyerek latife ederdi. ( Nügayr küçük kuş demektir.)
Hz. Enes r.a. şöyle der: “Ben çocukken, arkadaşlarımla oynadığım bir sırada Peygamber bize geldi ve selam verdikten sonra elimden tuttu, bir vazife ile beni bir yere gönderdi. Dönünceye kadar da beni bir duvarın gölgesinde çocukları izleyerek bekledi.”
Yine Efendimiz s.a.v. Enes r.a. ile yürür, gezerken çocuklara rastlar, onlara selam verirdi.
. . .
Çocuklar, çocuklarımız…
Bir bakıyoruz küçücükler.
Bir bakıyoruz büyümüşler.
Ne zaman büyüdüler?
Ne güzel nimetler, bir güzel nimetler. Varlıkları nimet, yoklukları nimet. Her nimet gibi onlar da imtihanımız elbet. Varlıklarıyla, yokluklarıyla…
. . .
Bir gün nasihat isteyen hanımlara Rasulullah s.a.v ., “Üç evladı ölen her kadın için ölmüş evlatları ateşten koruyan birer perde olacaktır.” diyordu.
Hanımlardan biri soruyordu: “İki evladı da ölse öyle mi?”
Rasulullah s.a.v. “Evet! İki evladı da ölse, öyle.” buyuruyordu.
Merhamet etmeyene merhamet edilmiyor. Merhamet görmeyenler, şefkatle büyütülmeyenler merhamet etmiyor. Ve bugün dünya, merhamet görmeyenlerin elinde ki, her tarafta zulüm kol geziyor.
İsyanla büyütülenlerin elinde ki, devir Yaradanına âsi .
Oysa şefkat, üst üste kilitler vurduğumuz gönüllerimizdedir. Kilitleri bir kırsak…
Camide bir o yana, bir bu yana koşturan çocukların arasına karışsak…
Çocuklar her devirde çocuk.
Göz ucuyla bizi süzerek namaz kılacaklar.
Yanılacaklar güleceğiz. Düşecekler tutacağız.
Dualarımızı, hayatımızı süsleyecekler.
Çocuklar şakıdıkça, mutlu-mesut oldukça, devir Saadet Devri olacak her daim.
EyLüL- BAĞIMLI ÜYEMİZ
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: SAHABELER :._.·´¯) :: EHL-İ BEYT ve HULEFA-İ RAŞİDİN [DÖRT HALİFE]
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN