Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 13 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 13 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
AYSÂVÎ (Ahmed bin Yûnus ed-Dımeşkî) Hazretleri
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: İZ BIRAKANLAR & GÖNÜL YAPANLAR :._.·´¯) :: ALLAH DOSTLARI, ALiM ve EVLİYALAR
1 sayfadaki 1 sayfası
AYSÂVÎ (Ahmed bin Yûnus ed-Dımeşkî) Hazretleri
AYSÂVÎ (Ahmed bin Yûnus ed-Dımeşkî) Hazretleri
Şam velîlerinden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Ahmed olup, babasının ismi Yûnus'dur. Lakabı Şihâbüddîn'dir. Aslen Şam'a bağlı olan Aysâ nâhiyesindendir. Buraya nisbetle Aysâvî denilmiş ve bu isimle meşhûr olmuştur. Babası Aysâ'dan gelip, Şam'da yerleşmiş idi. Ahmed Aysâvî 1534 (H.941) de Şam'da doğdu.
Burada yetişen Aysâvî, ilim öğrenme çağına gelince, ilk olarak Şihâbüddîn Ahmed bin Nebiyye'nin derslerine devâm edip, ondan Kur'ân-ı kerîm okudu. Fıkıh ve nahiv ilimlerini Şeyh Tâcüddîn'den öğrendi. Ayrıca, zamânın büyük âlimlerinden olan babası Yûnus bin Ahmed'den okumaya başladı. Babası bir müddet bu kâbiliyetli oğlunu okuttuktan sonra, "Fakîh-ül-asr" (asrın fakîhi, büyük fıkıh âlimi) olarak bilinen kâdı'l-kudât Nûreddîn Ali en-Nesefî'nin yanına gönderdi. Fakîhin yanında iki sene mülâzim; asistan, yardımcı oldu. Fıkıh ilminde iyice derinleşip mütehassıs oldu. Yine babasının emri ile, Alâeddîn bin İmâdüddîn'in derslerine devâm etti. Şemseddîn Muhammed bin Tûlûn'dan hadîs ilmini öğrendi. Kur'ân-ı kerîmin kırâatine âid ilimleri, kırâat âlimlerinin büyüklerinden olan Şihâbüddîn et-Tıybî'den okudu. Tasavvuf yolunda, Şihâbüddîn Ahmed bin Bedrüddîn el-Gazzî'den feyz ve icâzet aldı. Abdürrahîm es-Sâlihî'nin sohbetlerinde bulundu. Bunlardan başka daha nice âlimlerden okuyup ilim öğrenen Aysâvî, zâhirî ve bâtınî ilimlerde ziyâdesiyle yükselerek kemâle geldi. Zamânında bulunan hakîkî İslâm âlimlerinin büyüklerinden, önde gelenlerinden oldu. Kendisinden ise; Hasan el-Bevrînî, Muhammed el-Cevhî, Şerefüddîn ed-Dımeşkî, Necmüddîn-i Gazzî gibi birçok âlim ilim öğrenip istifâde etti.
Aysâvî, Şam'ın büyük âlimlerinden, ileri gelen zâtlarından idi. Fıkıh ilminde ve bu ilme uygun fetvâ vermekte diğer âlimlerden önde idi. Bütün zamânı ders ve fetvâ vermekle, insanlara faydalı olmakla geçerdi. Her hâli dînimizin emirlerine tam uygun idi. Haramlar ile birlikte şüpheli olan şeylerden de son derece kaçınırdı. Herkes tarafından sevilip hürmet edilen pek yüksek bir zât olup, büyüklüğü, üstünlük ve asâleti her tarafta konuşulurdu. Gâyet yumuşak huylu, İslâmın güzel ahlâkı ile süslü idi. Ayıb ve çirkin hâllerden, kin ve düşmanlık gibi bozuk düşüncelerden uzak idi. Güzel huylar ve iyi sıfatlar onda, meleke, alışkanlık hâline gelmişti. Konuşmasında bir şeyi anlatmasında öyle hoş, yumuşak, nâzik ve mülâyim idi ki, dinleyenler onun bu güzel hâline hayrân kalırlardı.
Aysâvî, Şam'daki meşhûr Emeviyye Câmiinde imâmlık, Câmi-i Muallak diye tanınanCedîd Câmiinde ve Dımeşk'ın hâricinde bulunan Kabr-i Âtike mahallesindeki Tevrîziyye Câmiinde hatîblik yaptı. Ömeriyye, Azîziyye, Zâhiriyye, Şâmiyye, Berrâniyye gibi medreselerde ders okuttu. Emeviyye ve Sultan Süleymân câmilerinde vâz verdi. İlim öğrenmek ve öğretmek maksadıyla çeşitli yerlere seferler yaptı. Akrabâlarını ziyâret için iki defâ Trablusşâm'a gitti. Haleb'e gitti. Oranın ahâlisi kendisini çok iyi karşıladı. Çok hürmet ve ikrâmda bulundular.
Ahmed Aysâvî El-Hubeb isminde, Şâfiî mezhebi fıkıh bilgilerini anlatan bir eser yazdı. Daha sonra bu eserini çok güzel bir şekilde şerhetti. Bunlardan başka, minâre yapılmasına dâir bir risâlesi ve başka risâleleri de vardır.
1617 (H.1026) senesinde, Ocak ayının üçünde Salı günü Şam'da vefât etti. Bâb-üs-sagîr kabristanında defnolundu. Vefâtına; "Yâ Rabbî! Kulun Ahmed Aysâvî'ye rahmet et." mânâsında bir Arabî mısrâyı târih düşürmüşlerdir.
HAMURCU
Aysâvî'nin beldesinde, vazîfesi, hamur yoğurup ekmek yapmak olan bir kimse vardı. Bu kimse bir gün, hamurunu yoğurdu ve ekmek yaptı. Sonra câmiye geldi. Abdest aldı. Öğle namazı vakti idi. Namazını kıldı. İkindiyi de kılıp gitmek istedi. İkindi namazının vaktinin girmesini beklemek üzere bir köşeye çekilip oturdu. Yorgun olduğu için uyuyakaldı. Seher vaktine kadar uyumuştu. Uyandığında tanımadığı birinin, mihrabın üzerinde bulunan kandilleri yaktığını gördü. Bu kimse kandilleri yaktıktan sonra, birini şadırvanın kapısına astı. Akşam veya yatsı namazının vakti gelmiş olduğunu zannetti. Bu sırada ricâl-ül-gaybden (Allahü teâlânın insanlardan gizlediği evliyâ kullarından) olan kırk kişi şadırvana girip, kandil ışığında abdest aldılar. Câmiye girip saf tutarak oturdular ve imâmı beklemeye başladılar. Olanları hayretle tâkib eden hamurcu, bu işte bir gariblik olduğunu hissetti. Dışarıya göz gezdirdi. Hayreti daha da arttı. Çünkü vakit seher vakti idi ve sabah namazının vakti girmek üzere idi. Vakit girince o cemâatten birisi kalktı ve hamurcunun o zamâna kadar duymadığı, işitmediği güzellikte, kalblere, rûhlara tesir eden çok güzel bir ezân okudu. O sırada nûr yüzlü ve heybetli bir zât içeri girdi. Onu görünce cemâat ayağa kalktı. Bu zât Ahmed Aysâvî hazretleri idi. Sünnetleri kıldılar. Sonra Aysâvî onlara farzı kıldırdı. Namazdan sonra kandilleri söndürüp çıktılar. Hamurcu da dayanamayıp çıktı. Aysâvî onu görünce, kendisi hayatta iken bu hâli kimseye anlatmamasını emretti. Bundan sonra Aysâvî ve o cemâat uzaklaşıp oradan ayrıldılar. Biraz sonra müezzin o câmide ezân okumaya başladı.
Hamurcu bütün bu olanlardan iyice anladı ki, o cemâat ricâl-i gayb denilen kimseler idi. Câmide ezân okuyup, namaz kılmalarını kendisinden başka gören ve işiten olmamıştı. Bu hâl Aysâvî'nin bir kerâmeti idi ve bunun için kimseye anlatmamasını söylemişti. O da, Aysâvî hayatta iken bu hâli kimseye anlatmadı.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.2, s.215
2) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.154
3) Hülâsat-ül-Eser; c.1, s.369
4) El-A'lâm; c.1, s.276
5) Îzâh-ul-Meknûn; c.1, s.391, 426
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.15, s.184
Şam velîlerinden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Ahmed olup, babasının ismi Yûnus'dur. Lakabı Şihâbüddîn'dir. Aslen Şam'a bağlı olan Aysâ nâhiyesindendir. Buraya nisbetle Aysâvî denilmiş ve bu isimle meşhûr olmuştur. Babası Aysâ'dan gelip, Şam'da yerleşmiş idi. Ahmed Aysâvî 1534 (H.941) de Şam'da doğdu.
Burada yetişen Aysâvî, ilim öğrenme çağına gelince, ilk olarak Şihâbüddîn Ahmed bin Nebiyye'nin derslerine devâm edip, ondan Kur'ân-ı kerîm okudu. Fıkıh ve nahiv ilimlerini Şeyh Tâcüddîn'den öğrendi. Ayrıca, zamânın büyük âlimlerinden olan babası Yûnus bin Ahmed'den okumaya başladı. Babası bir müddet bu kâbiliyetli oğlunu okuttuktan sonra, "Fakîh-ül-asr" (asrın fakîhi, büyük fıkıh âlimi) olarak bilinen kâdı'l-kudât Nûreddîn Ali en-Nesefî'nin yanına gönderdi. Fakîhin yanında iki sene mülâzim; asistan, yardımcı oldu. Fıkıh ilminde iyice derinleşip mütehassıs oldu. Yine babasının emri ile, Alâeddîn bin İmâdüddîn'in derslerine devâm etti. Şemseddîn Muhammed bin Tûlûn'dan hadîs ilmini öğrendi. Kur'ân-ı kerîmin kırâatine âid ilimleri, kırâat âlimlerinin büyüklerinden olan Şihâbüddîn et-Tıybî'den okudu. Tasavvuf yolunda, Şihâbüddîn Ahmed bin Bedrüddîn el-Gazzî'den feyz ve icâzet aldı. Abdürrahîm es-Sâlihî'nin sohbetlerinde bulundu. Bunlardan başka daha nice âlimlerden okuyup ilim öğrenen Aysâvî, zâhirî ve bâtınî ilimlerde ziyâdesiyle yükselerek kemâle geldi. Zamânında bulunan hakîkî İslâm âlimlerinin büyüklerinden, önde gelenlerinden oldu. Kendisinden ise; Hasan el-Bevrînî, Muhammed el-Cevhî, Şerefüddîn ed-Dımeşkî, Necmüddîn-i Gazzî gibi birçok âlim ilim öğrenip istifâde etti.
Aysâvî, Şam'ın büyük âlimlerinden, ileri gelen zâtlarından idi. Fıkıh ilminde ve bu ilme uygun fetvâ vermekte diğer âlimlerden önde idi. Bütün zamânı ders ve fetvâ vermekle, insanlara faydalı olmakla geçerdi. Her hâli dînimizin emirlerine tam uygun idi. Haramlar ile birlikte şüpheli olan şeylerden de son derece kaçınırdı. Herkes tarafından sevilip hürmet edilen pek yüksek bir zât olup, büyüklüğü, üstünlük ve asâleti her tarafta konuşulurdu. Gâyet yumuşak huylu, İslâmın güzel ahlâkı ile süslü idi. Ayıb ve çirkin hâllerden, kin ve düşmanlık gibi bozuk düşüncelerden uzak idi. Güzel huylar ve iyi sıfatlar onda, meleke, alışkanlık hâline gelmişti. Konuşmasında bir şeyi anlatmasında öyle hoş, yumuşak, nâzik ve mülâyim idi ki, dinleyenler onun bu güzel hâline hayrân kalırlardı.
Aysâvî, Şam'daki meşhûr Emeviyye Câmiinde imâmlık, Câmi-i Muallak diye tanınanCedîd Câmiinde ve Dımeşk'ın hâricinde bulunan Kabr-i Âtike mahallesindeki Tevrîziyye Câmiinde hatîblik yaptı. Ömeriyye, Azîziyye, Zâhiriyye, Şâmiyye, Berrâniyye gibi medreselerde ders okuttu. Emeviyye ve Sultan Süleymân câmilerinde vâz verdi. İlim öğrenmek ve öğretmek maksadıyla çeşitli yerlere seferler yaptı. Akrabâlarını ziyâret için iki defâ Trablusşâm'a gitti. Haleb'e gitti. Oranın ahâlisi kendisini çok iyi karşıladı. Çok hürmet ve ikrâmda bulundular.
Ahmed Aysâvî El-Hubeb isminde, Şâfiî mezhebi fıkıh bilgilerini anlatan bir eser yazdı. Daha sonra bu eserini çok güzel bir şekilde şerhetti. Bunlardan başka, minâre yapılmasına dâir bir risâlesi ve başka risâleleri de vardır.
1617 (H.1026) senesinde, Ocak ayının üçünde Salı günü Şam'da vefât etti. Bâb-üs-sagîr kabristanında defnolundu. Vefâtına; "Yâ Rabbî! Kulun Ahmed Aysâvî'ye rahmet et." mânâsında bir Arabî mısrâyı târih düşürmüşlerdir.
HAMURCU
Aysâvî'nin beldesinde, vazîfesi, hamur yoğurup ekmek yapmak olan bir kimse vardı. Bu kimse bir gün, hamurunu yoğurdu ve ekmek yaptı. Sonra câmiye geldi. Abdest aldı. Öğle namazı vakti idi. Namazını kıldı. İkindiyi de kılıp gitmek istedi. İkindi namazının vaktinin girmesini beklemek üzere bir köşeye çekilip oturdu. Yorgun olduğu için uyuyakaldı. Seher vaktine kadar uyumuştu. Uyandığında tanımadığı birinin, mihrabın üzerinde bulunan kandilleri yaktığını gördü. Bu kimse kandilleri yaktıktan sonra, birini şadırvanın kapısına astı. Akşam veya yatsı namazının vakti gelmiş olduğunu zannetti. Bu sırada ricâl-ül-gaybden (Allahü teâlânın insanlardan gizlediği evliyâ kullarından) olan kırk kişi şadırvana girip, kandil ışığında abdest aldılar. Câmiye girip saf tutarak oturdular ve imâmı beklemeye başladılar. Olanları hayretle tâkib eden hamurcu, bu işte bir gariblik olduğunu hissetti. Dışarıya göz gezdirdi. Hayreti daha da arttı. Çünkü vakit seher vakti idi ve sabah namazının vakti girmek üzere idi. Vakit girince o cemâatten birisi kalktı ve hamurcunun o zamâna kadar duymadığı, işitmediği güzellikte, kalblere, rûhlara tesir eden çok güzel bir ezân okudu. O sırada nûr yüzlü ve heybetli bir zât içeri girdi. Onu görünce cemâat ayağa kalktı. Bu zât Ahmed Aysâvî hazretleri idi. Sünnetleri kıldılar. Sonra Aysâvî onlara farzı kıldırdı. Namazdan sonra kandilleri söndürüp çıktılar. Hamurcu da dayanamayıp çıktı. Aysâvî onu görünce, kendisi hayatta iken bu hâli kimseye anlatmamasını emretti. Bundan sonra Aysâvî ve o cemâat uzaklaşıp oradan ayrıldılar. Biraz sonra müezzin o câmide ezân okumaya başladı.
Hamurcu bütün bu olanlardan iyice anladı ki, o cemâat ricâl-i gayb denilen kimseler idi. Câmide ezân okuyup, namaz kılmalarını kendisinden başka gören ve işiten olmamıştı. Bu hâl Aysâvî'nin bir kerâmeti idi ve bunun için kimseye anlatmamasını söylemişti. O da, Aysâvî hayatta iken bu hâli kimseye anlatmadı.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.2, s.215
2) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.154
3) Hülâsat-ül-Eser; c.1, s.369
4) El-A'lâm; c.1, s.276
5) Îzâh-ul-Meknûn; c.1, s.391, 426
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.15, s.184
Berzah- VEFALI ÜYEMİZ
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: İZ BIRAKANLAR & GÖNÜL YAPANLAR :._.·´¯) :: ALLAH DOSTLARI, ALiM ve EVLİYALAR
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN