Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 79 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 79 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
RABITA-İ MEVT
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: GENEL :._.·´¯) :: ÖNEMLİ KONULAR
1 sayfadaki 1 sayfası
RABITA-İ MEVT
RABITA-İ MEVT
Râbıta, iki şey arasındaki alaka ve vuslat, Mevt ise ölüm anlamına geliyor: buna göre Râbıta-i Mevt, insanın ölümü ile kendi arasında bir alaka kurması, daha ölmeden kendini öldü bilmesi, bir kısım konsantrasyonlar ile hayalen vefat anını yaşaması anlamına gelmiş oluyor. Böylelikle insanoğlu dünya hayatına olan düşkünlüğünü kırıyor, nefsindeki tûl-i emel arzularını törpüleyerek realite ile tezata düşmekten kendini kurtarmış oluyor.
Menşei itibariyle tasavvuf literatürüne mensup olan râbıta-i mevt, Üstad hazretlerinin de kullandığı ve hakikat aşıklarına yapılmasını tavsiye ettiği bir kavram. Hatta bu kavramı laakal onbeş günde bir defa okunmalı diyerek, ısrarla üzerinde durduğu İhlas risalesine dahi almış; ihlası kazanma ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi râbıta-i mevttir demiş. Öte yandan Katre risalesinde, kırk sene ömrümde otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelam öğrendim derken, kırk yıllık zihnî müktesebatını özetlediği kelamlardan biri de ‘El-mevtü Hakkun’, Ölüm Haktır kaziyesi. Kısacası ölüm ve ölüm ile irtibat, Üstadın ruh dünyasında önemli bir yer teşkil ediyor.
İhlas risalesinden de hatırlanacağı gibi Üstad, her ne kadar râbıta-i mevt tabirini kullanmış olsa da, onu tasavvuftaki şekli içerisinde aynen kabul etmemiş, kavramın işleyişine kendine ait yeni bir teknik kazandırmıştır: sufiyenin pratiğinde olduğu gibi derin konsantrasyonların ardından gelen ‘Şimdi öldüm, beni yıkıyorlar; kefenimi giydirip kabre taşıyorlar; bütün sevdiklerim başıma toplanmış ağlıyorlar.’ şeklindeki faraziyelerle, gelecek zamanda vuku bulacak ölümü hali hazıra çekmek yerine, hali hazırdan kalkıp geleceğe yürüyerek ölümü olduğu yerde müşahede etmeyi tercih etmiştir. Ona göre böyle bir râbıta hakikat mesleğine daha uygun düşer. Hatta insan bu metodu kullanarak hayal ve faraziyelere hiç dalmaksızın biraz daha ilerleyip sadece kendi ölümünü değil, asrının ve hatta içerisinde bulunduğu dünyanın dahi ölümünü müşahede edebilir; böylelikle ihlas-ı etemme yol bulabilir. Görüldüğü gibi bu teknikte hem hayalden tecerrüd, hem de insan, asır ve dünya kombinasyonu ile yapılan, tasavvuf mesleğine nispetle daha gerçekçi, daha pratik ve daha şumüllü bir râbıta-i mevt vardır.
İş bu yazı, insan, bir kısım faraziyeler kurup ölümü hali hazıra çekmek zorunda kalmaksızın mevt ile nasıl irtibat kurar ve bu irtibatı, kendi ölümü, yaşadığı asrın ölümü ve içerisinde bulunduğu dünyanın ölümü kombinasyonunda nasıl müşahede eder? sorusu beyanında bir temrinden ibaret bulunuyor.
Şüphesiz bu soru üzerinde ortaya konulabilecek en müessir ve mübeyyin beyan, yine Üstad Hazretlerine müracaat etmek ve kendi tekniğinin bizzat pratiğini yaptığı satırlarında onun ruh dünyasını yakalamak suretiyle olacaktır. Bu anlamda Notalar risalesinde şöyle bir râbıtaya rastlıyoruz:
“Ey Rabb-ı Rahîmim ve ey Hâlik-ı Kerîmim! Küllü âtin karib “Her gelecek yakındır.” sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki: Yakın bir zamanda ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, senin dergâh-ı Rahmetinde, cenazemin lisan-ı hâliyle, ruhumun lisan-ı kaliyle bağırarak derim: El-amân el-amân! Yâ Hannân! Yâ Mennân!
Rahatlıkla farkedileceği üzere pasajda geçen ‘Küllü âtin karib “Her gelecek yakındır.” sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki: Yakın bir zamanda ben kefenimi giydim..’ ifadeleri Üstadın râbıtasında kullandığı zaman endeksli tekniği ele veren açık beyanlar mesabesindedir: Bir şeyin geleceği kesinse ve her gelecek şey de yakınsa, o halde onun varlığı hakkında şüphe duyamaz ve onu kendimizden ırak düşünemeyiz. Bu manaya, ölüm madem gelecektir ve her gelecek gibi o da yakındır; o halde uzun temrin ve faraziyeler kullanarak onu zaman içerisindeki yerinden kaldırıp hali hazıra taşımanın bir anlamı yoktur: çünkü bizatihi benim varlığım ne kadar gerçek ve bana yakınsa, ölüm de aynı oranda gerçek ve bana yakındır. Bana düşen sadece gözlerimi açıp onu müşahede etmektir.
Bu manayı vicdanlarımızda daha da perçinleyip, Üstadın tekniğini daha da netleştirecek şu gelen râbıta ne kadar da gerçekçidir:
“Arasıra sinemaya -ibret için- gittiğimden; bana, İstanbul içindeki insanlar, o dakikada sinemada geçmiş zamanın gölgelerini hazır zamânâ getirmek cihetiyle, ölmüş olanları ayakta gezer suretinde gösterdikleri gibi aynen ben de o vakit gördüğüm insanları, ayakta gezen cenazeler vaziyetinde gördüm. Hayalime dedim ki: "Madem bu kabristanda olanlardan bir kısmı sinemada gezer gibi görülüyor; ileride kat'iyen bu kabristana girecekleri, girmiş gibi gör; onlar da cenazelerdir, geziyorlar.”
Eğer râbıta-i mevtten maksat ölümün soğuk nefesini yüzümüzde hissetmek ve vicdanlarımızda dünya hayatına karşı bir ürkme peyda etmekse, hiç şüphe yok ki bu cümleler maksadı kamilen hasıl eden cümlelerdir. Mantık şundan ibarettir: Madem şu önümde uzanan Eyüp kabristanındaki toprak olmuş ölüler, sinema perdesinde hayat sahibi, gezip konuşan insanlar şeklinde görünüyorlar, yani ölüler diri oluyor; aynı şekilde ileride bu kabristana girmesi kat’î olan şu dirileri, ölmüş ve kabre girmiş gör; onlar da birer cenazedir, muvakkaten kabirlerinden çıkmış geziyorlar.
Ya Rab! Senin ne kulların var da, onlara sinema gibi bir metadan ne keskin ilhamlar ihsan ediyorsun!
Üstadın râbıta-i mevtte kullandığı tekniğin bir diğer avantajlı yanı da, bahsi geçtiği üzere râbıtasını sufiye mesleğine nazaran daha şumüllü bir çerçevede gerçekleştirmesi, kendi ölümünün ötesinde asrının ve hatta içerisinde yaşadığı dünyanın dahi mevtini müşahede etmesidir. Bu şumülün ardında yatan ilham kaynağı ise ‘Her nefis ölümü tadıcıdır.’ mealindeki ayettir:
“Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan ‘Küllü nefsin zâikatüil-mevt’ âyetinin külliyetinde: "Nev-i insanî bir nefistir, dirilmek üzere ölecek. Ve Küre-i Arz dahi bir nefistir, bâki bir surete girmek için o da ölecek. Dünya dahi bir nefistir, âhiret suretine girmek için o da ölecek!" mânâsı, âyetin işaretinden kalbe açılıyordu.”
Görüldüğü gibi Üstad, ayeti külli bir bakış açısı ile ele almış ve ayetteki üç kademeli külliyeti râbıtasına taşıyarak adeta birbirine doğru açılan dairevî su halkaları gibi nefisten başlayan, ardından yaşadığı asra sızan, son olarak da mesken edindiği dünyaya nüfuz eden bir râbıta serüveni izlemiştir. Bu serüvenin pratiğini şu ifadelerde görmek mümkündür:
“Benim merhume validemin vefatiyle hususi dünyamın yarısı, onun vefatiyle vefat etmiş diyordum. Abdurrahmanın vefatiyle de, baki kalan öteki yarı dünyam da vefat etti gördüm. Dünyadan bütün bütün alakam kesildi.
...İşte bu halet-i mahzunane de iken (SE) birden kendimi üç büyük cenaze başında gördüm:
Biri: Ellibeş yaşıma kadar, ellibeş ölmüş ve hayat-ı ömrümde defnedilmiş Saidlerin kabri üstünde, bir mezar taşı olarak kendimi gördüm.
İkinci cenaze: Zaman-ı Âdem'den (A.S.) beri, benim hemcinsim ve nev'im vefat edip mazi kabrinde defnedilmiş olan o büyük cenazenin başında mezar taşı hükmünde olan bu asrın yüzünde gezer, karınca gibi küçük bir zîhayat suretinde kendimi gördüm.
Üçüncü cenaze ise; insanlar gibi her sene dünya yüzünde seyyar bir dünyanın vefatıyla büyük dünya da bu âyetin sırrıyla vefat edeceği, hayalimin önünde tecessüm etti.”
...İşte bu halet-i mahzunane de iken (SE) birden kendimi üç büyük cenaze başında gördüm:
Biri: Ellibeş yaşıma kadar, ellibeş ölmüş ve hayat-ı ömrümde defnedilmiş Saidlerin kabri üstünde, bir mezar taşı olarak kendimi gördüm.
İkinci cenaze: Zaman-ı Âdem'den (A.S.) beri, benim hemcinsim ve nev'im vefat edip mazi kabrinde defnedilmiş olan o büyük cenazenin başında mezar taşı hükmünde olan bu asrın yüzünde gezer, karınca gibi küçük bir zîhayat suretinde kendimi gördüm.
Üçüncü cenaze ise; insanlar gibi her sene dünya yüzünde seyyar bir dünyanın vefatıyla büyük dünya da bu âyetin sırrıyla vefat edeceği, hayalimin önünde tecessüm etti.”
Farkedileceği üzere Üstadın kurduğu râbıtada üç kademeli bir câmiiyyet söz konusudur:
Evvelâ, bir sene önceki Said, bir sene sonraki Said değildir. Çünki bir sene önceki Said yoktur, ölmüştür. Dolayısıyla ellibeş yaşına gelmiş olan Said, arda arda sıralanmış kendine ait ellibeş kabrin başına dikilen bir mezar taşı hükmündedir. Tek bir fert, ellibeş seneden sonra adeta bir kabristan vaziyetini almıştır.
Hâkeza bir asır önceki insanlık ta bir asır sonraki insanlığın aynısı değildir. Bir asır önce yeryüzünü şenlendiren insanlıktan geriye kalan sadece mezar taşları ve mahzun sevenleridir. Bu itibarla içinde yaşadığımız asır, ilk insan Hazreti Adem’den (as) bu yana her asrın sonu itibariyle vefat eden bütün insanlığın başına dikilmiş cesim bir mezar taşı mahiyetindedir. Bu güne kadar bizzat kendi cesedini ellibeş defa kabre koyan Said ise, bu büyük mezar taşı üzerinde karınca gibi küçüçük bir zîhayat suretindedir.
Son olarak, nasıl ki her asrın sonu, koskoca bir insanlığın sonu ve ölümüdür; aynen öyle de, her bir senenin sonu da, kış ve sonbahar mevsimleri ile yeryüzünü kaplayan tüm bitki örtüsünün ve ömrü kısa hayvancıkların vefatı, kısacası zemin yüzünü kaplayan seyyar bir dünyanın ölümüdür. Yüzü itibariyle her sene ölen dünya, bir gün gelir zatı itibariyle de ölür. Demek dünya dahi hakikatte bir cenazedir; âriyeten vucud giymiş kısa bir müddet için mevlevîvari dönüp duruyor. Saide gelince o, işte bu zatı itibariyle ölümlü ve fani dünyada kolay uçar bir toz, çabuk söner bir şule, hemen çürür küçük bir cisim suretinde, nahif bir noktadan ibarettir.
Son olarak, nasıl ki her asrın sonu, koskoca bir insanlığın sonu ve ölümüdür; aynen öyle de, her bir senenin sonu da, kış ve sonbahar mevsimleri ile yeryüzünü kaplayan tüm bitki örtüsünün ve ömrü kısa hayvancıkların vefatı, kısacası zemin yüzünü kaplayan seyyar bir dünyanın ölümüdür. Yüzü itibariyle her sene ölen dünya, bir gün gelir zatı itibariyle de ölür. Demek dünya dahi hakikatte bir cenazedir; âriyeten vucud giymiş kısa bir müddet için mevlevîvari dönüp duruyor. Saide gelince o, işte bu zatı itibariyle ölümlü ve fani dünyada kolay uçar bir toz, çabuk söner bir şule, hemen çürür küçük bir cisim suretinde, nahif bir noktadan ibarettir.
Nefis, asır ve dünyanın vefat ve hitâmından sonra kelâma da hitâm vermek lazım gelirse, şunu ifade edebiliriz: Üstadın râbıta-i mevti hakikat mesleği esaslarına muvafık düşen, sufiyenin râbıtasına nazaran daha gerçekçi, daha keskin ve daha muknî, daha pratik ve daha camî bir râbıta-i mevttir ki, bir eline nurun râbıta-i mevtini, diğer eline de yine nurlardaki tefekkür-ü imanî ile hasıl olan huzur-u ilahîyi alan hakikat aşığı, ihlası etemmi kazanma ve muhafaza etmenin iki müessir sebebini kazanmış, bir kelime ile, en metin bir nokta-i istinada sırtını yaslamış demektir. Gayri tevfîk yâr olmuştur...
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Berzah- VEFALI ÜYEMİZ
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: GENEL :._.·´¯) :: ÖNEMLİ KONULAR
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN