Giriş yap
Similar topics
Üye Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Kimler hatta?
Toplam 68 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 68 Misafir :: 1 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 392 kişi 10.10.24 17:51 tarihinde online oldu.
En son konular
En bakılan konular
Istatistikler
Toplam 278 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: CANAN CAN
Kullanıcılarımız toplam 14129 mesaj attılar bunda 6601 konu
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
NEZAKET
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: AİLE HAYATI VE YAŞAM :._.·´¯) :: EĞİTİM VE AHLAK
1 sayfadaki 1 sayfası
NEZAKET
NEZAKET
Nezâket, başkalarına karşı saygılı ve incelikle davranma, bir iş veya durum için önemli olma, dikkatli davranmayı gerektirme anlamlarına gelir. İnsana yakışan, insanca bir davranış biçimidir nezâket. O, insanın varlığıyla varolagelmiş ve kıyamete kadar da onunla var olacaktır. Zira ilk insan nezâket yurdu cennetten gelmiş, cennet ehli olmuş, arza halife olma keyfiyetinde yaratılmıştı ve Allah'ın ilk nebisiydi.
Ancak, tıpkı bütün güzel huylar, hasletler gibi nezâket de tatbik edeni, genele göre az olan bir davranış biçimidir. Eğitimle inkişaf edip açılıp sümbüllenecek bir haslet olan nezâket, şimdilerde başka vadilerde mesken tutmuş görünüyor. Oysa o, bizim bağın gülü, bizim ovanın çemeni idi.
Şu bir gerçektir ki, nezâket, hemen her çeşidiyle bir efor, bir gayret ister.. zaman zaman bir kısım hususlarda fedâkarlık, özveri ister.. ince kavrayış, ince düşünme ve hassas davranma ister.. her işin bir iki adım ötesini görerek hareket etme ister.. karşıdakinin his ve duyguları karşısında ince bir anlayış ister.. çoğu zaman kaprislerin, hırsların, kinlerin, nefretlerin, önü alınamaz taşgın duyguların aşılıp kendine rağmen nezâketin kendine has kurallarının uygulanmasını ister.. hürmete layık kimselere hürmet, merhamete layık kimselere merhamet etme ister.
Aslında, nezâket bir ahlak kuralıdır. Böyle olunca da, insan şu soruyu sormadan edemiyor. İnsan mümin olmadan da ahlaklı olamaz mı? Dolayısıyla da mümin olmadan nâzik biri, nezâket ehli olamaz mı?
Evet, olabilir. Öyle insanlar vardır ki, yaratılışları veya aldıkları terbiye neticesi fevkalâde ahlaklı, fevkalâde edepli, fevkalade nezâketlidirler ve bunlar imandan mahrum kimselerdir. Bunun örneklerini görmek mümkündür. Ne var ki, insanın yaratılış gayesi aslında bütün bunları yapmak da değildir. Yani, onun var ediliş sebebi, onun için herşeyden daha önemlidir ve insanın asıl yapması gereken de odur. Onun dışında güzel görünen ne kadar şey yaparsa yapsın makbul değildir. O kimse, tıpkı hedefe sırtını dönmüş bir maratoncu gibidir. Ne kadar koşarsa koşsun, ne kadar efor sarfederse etsin, bunlar onu hedeften uzaklaştırmaktan başka bir şeye yaramayacaklardır. İnsanın asıl gayesi ise, “Allah'ı bilmek ve O'na kulluk etmektir.”
Peki, bu güzelliklerin ona hiç mi faydası olmaz? Elbette mutlaka bir şekilde faidesi olacaktır. İmansız birisi, ondaki bu güzel hasletler -ki bunlar sahib-i şeriat tarafından senâ edilen güzel ahlak numuneleridir-, bu güzel halleri sebebiyle hidayete giden yollara erişebilir. Mevlâ, elinden tutar ve onu Hak Yol'a ulaştırabilir. Bunun yanında, bu dünyada onu aziz kılar, insanlar tarafından sevilen biri haline getirebilir. Dünya hayatı itibariyle muvaffakiyetlere erdirilebilir. Veya, bu haliyle imansız gitmesi halinde bir kısım azabının hafiflemesi umulur. Zira, Ebu Cehil'in bile yaptığı küçük bir iyiliğin karşılıksız bırakılmadığı bir rahmet aleminde, bunlara da bir rahmet esintisinin dokunması umulur.
Ancak, bu nezâket kabilinden güzel ahlak örnekleri, matematikteki “sıfır” gibidir. Sıfır matematik için çok önemlidir, o olmadan 4 işlem yapmak imkansızdır. Fakat, yalnız başına hiçbir değer ifade etmezler. İsterse sonsuz sayıda sıfır yan yana sıralansın, matematiksel hiç bir değeri yoktur. Ancak başlarına bir “Bir” konursa, o zaman çok şey ifade ederler. Hatta birin yanındaki sıfırlar ne kadar çok olursa o kadar kıymeti artar. Tıpkı bunun gibi, imanla beraber nezâhet ve benzeri güzel hasletler kişinin, madden manen kıymetin birden binlere çıkarır. İmanlı ve de edepli, nezâhet ehli bir zat, bulunduğu toplumun pusulası gibidir. Herkes ona bakar, kendine çeki düzen verir. Onu görenler de İslam'ın ne tatlı, ne nezih, yaşaması ne hoş bir din olduğu kanaati hasıl eder, mensubiyetiyle iftihar ettirir. İnanmayanlara da İslam'ın en güzel temsilciliğini yapmış olur.
Evet, bir başka husus da, mümin, nezâketin ölçüsünü nasıl tayin edecek, neye göre ve kime göre nezâket?...
Bu tür bir soru tenkit de, görebilir. Zira “nezâket kuralları genel geçer kaidelerdir, evrenseldir. Tıpkı diğer evrensel insanî değerler gibi her millette, her ülkede ve her iklimde geçer akçedir” denebilir. Ancak, bu tür kurallar bir kısmı itibariyle böyle olsa da pek çok mevzuda her millete, kültüre, örf ve âdete göre farklılık arzeder. Kimi kültürde, her gördüğüne selam verme, veya merhabalaşma gayet normalken, kimi yerlerde bu hafifmeşreplik veya basitlik olarak algılanmaktadır. Kimileri, yemekten sonra elini yıkarken, kimileri silmeyi tercih eder. Hasılı, küçük büyük pek çok nezâket kuralları değişik anlayışlarla farklı tarzlarda tatbik edilegelmektedir.
Bu noktada, bütün hayatını, inancı istikametinde örgüleyen mümin, nezâketi de Efendiler Efendisinden, nezâket âbidesi ve nezâketin üstâdından öğrenecektir. Böylelikle, hem bütün bir hayatı yanılmaz, şaşmaz bir doğrular zinciri içinde, birbirine uyumlu, birbirini tamamlayıcı hal ve hareketlerle bezenecek. Hayatı bir harmoni içinde olacak, iç ve dış bütünlüğü sayesinde strese yol vermeyecek. Ayrıca, âdeti haline getirdiği bu davranışlar, O'nun sünnetini yapıyor olma sebebiyle ibadete dönüşecektir.
Yani, Onun gibi, kendisine bir şey soranı can kulağıyla dinleyecek, soruyu soran yanından ayrılmadıkça ayrılmayacak, onu terk etmeyecektir. Konuşmasında, dilin ne kadar keskin ve parçalayacı olduğunu bir an bile akıldan çıkarmadan, elinde keskin bir bıçak tutuyor edâsıyla çok dikkatli olacaktır. Bir kutlunun sözleri içinde "Ahmağın kalbi dilinin ucunda, akıllının dili sinesinin en uç burcundadır" dili kullanırken bin düşünüp bir konuşacaktır..
Evet, mümin biricik rehberi Habib-i Ekrem gibi, kim onunla tokalaşır veya tokalaşmak için elini uzatırsa, karşısındaki elini çekmeden o elini çekmeyecek, biriyle yüz yüze geldiğinde karşısındaki yüzünü çevirip ayrılmadıkça o kimseden yüzünü çevirmeyecektir. Yine O'nun gibi, önüne oturan kimseye hiçbir zaman ayaklarını uzatmayacak, karşılaştığı kimselere önce kendi selam verecek, ahbabıyla tokalaşırken önce kendisi başlayacak, kendisini ziyarete gelenlere ikramda bulunacak, O'nun kendi hırkasını misafirlerinin altına sunduğu, kendi altındaki minderi misafirine verip kendisi yere oturduğu gibi, imkanları nisbetinde misafirini en iyi şekilde ağırlamaya çalışacaktır.
Evet O, Kâinâtın Efendisi, namaz kılarken birisi gelip oturursa, namazı uzatmaz, kısa keserdi. Hemen namazını bitirip onun ne istediğini sorardı. İhtiyacını gördükten sonra tekrar namazına devam ederdi. Medineli bir çocuk veya bir yaşlı kadın gelir, O'nun elinden tutar, istediği yere götürürdü. O da, gitmem demezdi. Herkese karşı çok mürüvvetli idi, asla haşin davranmazdı. Hz. Enes, kendi ifadeleri içinde, on yıl O'na hizmet etmiş, ancak ne bir azar ne bir katı söz işitmemişti. Hatta başkalarının kendisini azarlamak istediklerinde müdahale edip azarlatmamıştı. Hz. Enes, şöyle bir hatırasını nakleder: “ Bir gün Efendimiz, bir iş için bir yere gitmemi emir buyurdu. Huzurlarından çıktıktan sonra sokakta birkaç çocuğun oynadığını gördüm ve onları seyretmeye daldım. Derken arkadan birisi iki eliyle başımı tuttu. Döndüğümde baktım ki, O. Gülüyor. Bana: 'Enesçiğim sana söylediğim yere gittin mi?' dedi. 'Hayır, daha gitmedim, gideceğim' dedim. 'Ben ona senelerce hizmet ettim. Vallahi bir defa olsun yaptığım bir iş için 'Niçin yaptın?', yapmadığım bir iş için 'Niçin yapmadın?' dediğini hatırlamıyorum."
Nezâhetin sembolü Efendimiz, ashabıyla da latifeleşir, onlara onların hoşuna gidecek unvanlar verirdi. Meselâ, Hz. Ali'ye 'Ebû Turâb', bir başkasına 'Ebû Hureyre' gibi lâkaplar vermişti. Onlara şeref kazandırmak için, hoşlarına giden isimle onları çağırırdı. Kimsenin sözünü kesmezdi. Konuşmasını yarıda bırakmazdı. Konuştuğu kişi sözünü bitirmeden yahut gitmek üzere ayağa kalkmadan sohbetine devam ederdi.
O'nun nezâket ve güzelliği hakkında Hazret-i Âişe vâlidemiz şunları anlatıyor:
“Efendimiz kendi eliyle ne bir hizmetçiye, ne de bir kadına vurmadığı gibi -Allah yolunda savaşmaktan başka- elini sertçe herhangi bir şeye vurduğunu da görmedim. İki şey karşısında tercihte bulunacağı zaman -günah olmamak şartıyla- o iki şeyden hangisi daha kolaysa o şey daha çok hoşuna giderdi. Fakat günah olduğu zaman bütün gücü ile o şeyden uzak dururdu. Kendi şahsı için kimseden öç almazdı. Ancak kendisine getirilen kimse Allah'ın yasak ettiği bir şeyi işlemişse o kimseden Allah için öç alırdı. Efendimiz, davetlilere ve misafirlerine karşı da nazik davranırdı. Davet edilenler arasında bazıları, kalkıp gidilmesi gerektiği halde kalkıp gitmeseler dahi onlara doğrudan gitmelerini hatırlatmaz, nazik davranarak dolaylı bir biçimde hissettirirdi. Ashabından ve ailesinden birisi kendisine seslenince, 'buyurun' diye karşılık verirdi. Bu sebeple Allah, O'na, 'Sen yüksek bir ahlâk üzeresin' buyurmuştur"
Evet, bütün bir hayatı nezâhet ve nezâket dolu olan Efendimiz, hayatın her sahasında bize misal teşkil edecek binlerce güzel numuneler sergilemiştir. Günümüz dünyasında başta inananlar ve daha sonra da bütün insanlık ne kadar O'nu tanımaya, O'nun nezâhet ve nezâket atmosferini yaşamaya muhtaçtır. Yolunca yaşama, imanla göçme ve ötede O'na komşu olma niyazıyla...
Berzah- VEFALI ÜYEMİZ
NEZAFET
NEZAFET
Nezâfet; temizlik, paklık demektir. Cenâb-ı Hakk, Kuddûs isiminin gereği bütün kâinatta nezafeti esas kılmış, her yanı pak ve temiz eylemiştir.
Hareket olan her yerde bir kirlilik, bir pislik olduğu halde insanın müdahele etmediği her yer adeta Rahmân'ın hususi temizlik memurları sayesinde tertemiz hale getirilir. Bunu ifade sadedin Üstad Bediuzzaman hazretleri şunları söylemektedir: “ Ve ism-i Kuddûsün cilve-i âzamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.
İşte, hakaik-i Kur'âniyeden ve desâtir-i İslâmiyeden olan adalet, iktisat, nezafet hayat-ı beşeriyede ne derece esaslı birer düstur olduğunu anla. Ve ahkâm-ı Kur'âniye ne derece kâinatla alâkadar ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakaiki bozmak, kâinatı bozmak ve suretini değiştirmek gibi, mümkün olmadığını bil.
Ve bu üç ziya-yı âzam gibi, rahmet, inâyet, hafîziyet misilli yüzer ihatalı hakikatler haşri, âhireti iktiza ve istilzam ettikleri halde, hiç mümkün müdür ki, kâinatta ve umum mevcudatta hükümfermâ olan rahmet, inâyet, adalet, hikmet, iktisat ve nezafet gibi pek kuvvetli, ihatalı hakikatler, haşrin ademiyle ve âhiretin gelmemesiyle merhametsizliğe, zulme, hikmetsizliğe, israfa, nezafetsizliğe, abesiyete inkılâp etsinler?”
Bir diğer kutlunun ifadesiyle de; “Kâinatın zimamı O'nun elindedir. Kâinatta bir nezâfet (temizlik) hükümfermâdır. Milyonlarca hayvan erâcifinin ve havadaki gazların istihalelerle değişmesi, ağaçların insanın ifraz ettiği şeyleri, insanların da ağaçların ifraz ettiği şeyleri yutmaları; denge bozulduğu zaman araya denizin girip aynı şeyi yapması, denizlerin tuzlu olması, semâ ve zeminin temiz tutulması, Allah'ın "Kuddüs" isminin tecellileridir. Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân kâinattaki bu nezafet kanununu Allah'ın Kuddüs ismine isnat ile bize anlatıyor... İnsandan arza, arzdan semânın derinliklerine kadar bütün kâinattaki nezafet ve temizlik, başlı başına bir delîl olarak, bize Kuddûs ismiyle müsemma bir Zât'ı (cc) anlatmaktadır.”
Yarattığı her şeyde nezafeti esas alan Rabbu'l-Alemin, eşref-i mahluk olarak yarattığı insanın hayatını da bu esas üzerine bina etmiştir. Koyduğu kanunlar gereği, insan bedenini, yaşadığı yeri, mekanı, yediği içtiği şeyleri ve kullandığı herşeyi temiz tutma tanzif etmeyi esas kılmıştır. Aksi tartirde en büyük sermayesinden biri olan sağlığını kaybetmeyle karşı karşıya bırakmaktadır. Aslında, her mahlukun kendi dünyasında nezafetin yeri vardır. Mesela, aslan avını avlar, ağzı burnu kan revan içinde kalır. Sonra oturur kendi temizliğini yapar.. kedi köpek de aynı şekilde hemen her tarafını yalanarak temizler.. kuşlar da her fırsatta kanatlarını, tüylerini temizler.. diğer bazı mahlukat yaşadığı yerleri tanzif ederler. Hasılı herbirinin kendine has bir nezafet anlayışı vardır. Biri için pis olan bir şey diğeri için olmayabilir.
İnsana gelince, onun yiyeceğinden içeceğine, kullanacağından kazanacağına hemen her mevzuda onun için temiz şeyler belirlenmiştir. Bunun yanında yalnızca pis olan üç beş şeyi sayarak onun için temiz olan helal dairesinin çerçevesi çizilmiştir. (Bu demektir ki, helal dairesi çok geniştir, saymakla bitmez. Haram kılınan üç beş şey zikredilmek suretiyle, sayılamayacak kadar çok olan helallerin bulunduğu dairenin çerçevesi belirleniyor) O'nun Sevgili Habibi, İnsanlığın Biricik Muallimi, insanoğluna, kendine yakışan değeri tekrar iade buyurmuş ve yine ona yakışan bir temizlik içinde yaşayacakları ap-ak bir hayatı talim buyurmuştur. Pek çok ibadet için guslü, namaz için abdesti, etrafın, üst başın temizliğini, bedenin temizliğini öngören bu hayat denebilir ki, her şeyin temizliğini esas almıştır. Hatta, bir hadislerinde Efendimiz, ümmetine ağır gelmeyeceğini bilse her namazın öncesinde ağız temizliğini şart koşacağını ifade eder ve bunu tavsiye eder.
O nezafet abidesi Efendiler Efendisi, her türlü temizliğe çok önem verirdi. Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Nezafete fazlasıyla önem veriniz. Allah İslam dinini nezafet üzerine bina etmiştir. Cennete ancak nezafeti olanlar girecektir." Mübarek vucudlarının çok güzel bir rayihası vardı. Bu hoş rayiha, yaratılışdan gelmişti. Bununla beraber hoş koku da kullanırdı.
Şunu da belirtmek gerekir ki, Allah, insandan sadece dış temizliği değil, iç nezafeti de istemektedir. Onların, kalplerinde, kine, nefrete, hasede yer vermemelerini, her türlü çirkinlikten arındırmalarını, dillerini gıybetle, kötü söz ve yalanla kirletmemelerini ister. Kur'an bunu ifade sadedinde şunları buyurur: “Onlardan sonra gelenler (başta muhacirler olarak, kıyamete kadar gelecek müminler): “Ey kerim Rabbimiz, derler, bizi ve bizden önceki mümin kardeşlerimizi affeyle! İçimizde müminlere karşı hiçbir kin bırakma! Duamızı kabul buyur ya Rabbenâ, çünkü Sen raufsun, rahîmsin!” (şefkat ve ihsanın son derece fazladır). (Haşr, 59/10)
Nezafetin bu yönü, yani kalbin, kafanın, dilin, ahvalin ve karakterin temizliği cemiyet hayatı için de pek mühimdir. İnananlar arasındaki uhuvvetin tesisi ancak bu sayede olabilmektedir.
Öte yandan, kafaların, değişik müzahrafattan, türlü türlü şüphelerden, sapık fikirlerden temizliği de çok önemlidir. Sağlam bir itikada sahip olmak, sarsılmaz bir imana elde etmek ancak inandığı şeyleri iyi bilip anlamaya çalışma, inandıklarını pratik hayatta tatbik etmekle ve her türlü şekke şüpheye karşı hazırlıklı olma sayesinde gerçekleşebilir. Bu sayede belki, Efendimiz için kullanılan ümmiyete, yani harici kirlerden, sapık düşüncelerden masun tutulmuş bir kalp ve kafaya sahip olunabilir. Eskiler pek çok mevzuda “önce takhliye, sonra tahliye derler”. Yani, önce temizlik sonra süsleme.. yeni bir eve gireceksen önce süpür, temizle sonra gir, yerleş ve süsle.. eğer namaza gireceksen, önce kalbini kafanı, başka düşüncelerden arındır, namaza konsantre ol, sonra kıraatındaki güzellikle, huşun ve cezben ile onu süsle.. eğer insanların kalbine gireceksen, önce senin veya değerlerinin hakkında var olabilecek kötü düşünceleri izale et, sonra lüzumlu bilgilerle onun kalbini kafasını süsle.
Dilde, üslüpta temizlik diğerlerinden hiç de aşağı değildir. “Beyan ayn-ı insan”, kişi konuşmasıyla kendini ele verir. Güzel konuşan, temiz bir beyana sahip olan insan, dinleyenlerin kulaklarından, hiç de zorlanmadan kalplerine akıverirler. Farkına bile varmadan onların kalplerinde taht kuruverirler. Bu bir satıcıysa malını kolayca satar, eğer bir hocaysa vermek istediğini zorlanmadan öğrencilerinin dimağına akıtıverir. Sözü nâfiz bir nasihin yıllar sonra kendini dinleyenlerin kafalarına ne kadar mühim bilgileri hiç de onların ciddi bir gayretleri olmadan koyuvermesinin sebeplerinden biri olarak, acizâne bu sebebe bağlıyorum. Zira, onun üslubunda, huşunet, sertlik, ahlaksızlık, kaba söz, çekiştirme gibi nâ-sezâ, nâ-becâ sözlere rastlayamazsınız. O üslubunda hep letafet, nezaket ve alabildiğine nezafet sergiler ki, bunların muhataba tesir eden en mühim noktalar olduğuna inanıyorum. Yazıda da, sözde de üslûbun nezafeti mümince bir tavırdır. Zira, müminlerin Efendisinde biz hep bu nezafeti görüyoruz.
Kur'an bir yerde hayatını bütün bu nezafet ölçüleri içinde geçiren insanın cennete ehil olacağı ve orada da nezafete erdirileceklerini ifade eder: “İman edip makbul ve güzel işler yapanlar ise -ki hiç kimseye Biz gücünün yetmeyeceği yük yüklemeyiz- cennetlik olup, orada ebedî kalacaklardır. Öyle bir halde ki içlerinde kin kabilinden ne varsa hepsini söküp çıkarırız, önlerinden ırmaklar akar.“Hamdolsun bizi bu cennete eriştiren Allah'a! Eğer Allah bizi muvaffak kılmasaydı, biz kendiliğimizden yol bulamazdık. Rabbimizin elçilerinin gerçeği bildirdikleri bir kere daha kesinlikle anlaşılmıştır.” derler. Kendilerine de: “İşte güzel işlerinize karşılık, karşınızda duran şu muhteşem cennete vâris kılındınız, buyurun!” diye nida edilir.” (A'râf, 7/42-43)
“Şeytana uymaktan korunan müttakiler ise cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. “Esenlikle, emin olarak girin oraya!” (denir onlara). Onların kalplerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Dost ve kardeş olarak, divanlar üzerinde karşı karşıya otururlar.” (Hicr, 15/45-47)
Evet, içiyle dışıyla nazif olan insan, nihâî olarak iç-dış bütünlüğü sayesinde huzuru ve mutluluğu elde edecek, hem bu dünya saadetine hem de ukbâ saadetine erişecektir inşallah. İnsanı tertemiz yaratan ve ona yakışır şekilde bir hayat tarzı ile onu memur eden Rabbime Kâinatın zerratı adedince, O'nun ilmi-malumatı adedince hamd u senâlar olsun. Nezafete erdirilme niyazıyla...
Berzah- VEFALI ÜYEMİZ
.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:. :: (¯`·._.: AİLE HAYATI VE YAŞAM :._.·´¯) :: EĞİTİM VE AHLAK
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
22.09.23 10:37 tarafından RıZa BeRKaN
» Namazı terk eden adam dinini bitirmiştir!
12.01.23 12:26 tarafından RıZa BeRKaN
» Muhammed sen canımın cananısın Muhammed sen gözümün ışığısın Muhammed
12.01.23 10:10 tarafından RıZa BeRKaN
» ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : ACELECİLİK …!!!
17.11.22 17:23 tarafından RıZa BeRKaN
» i M a N i L e G ö N D e R B i Z i
11.10.22 18:29 tarafından RıZa BeRKaN
» Hazreti Ömer'den (r.a) birbirinden kıymetli 18 nasihat...
11.10.22 18:22 tarafından RıZa BeRKaN
» EN BÜYÜK KABADAYI'LIK EFENDİLİK'TİR
11.10.22 18:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz. Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
11.10.22 12:00 tarafından RıZa BeRKaN
» Sadece Kur’an Yeter mi ? KUR'AN YETER DİYENLERE
11.10.22 10:35 tarafından RıZa BeRKaN
» İNCEDEN İNCEYE GİYDİRİYORLAR SİZE MÜSLÜMANLAR
11.10.22 8:35 tarafından RıZa BeRKaN
» Recep Tayyip Erdoğan EVET O bir #DünyaLideri
11.10.22 8:11 tarafından RıZa BeRKaN
» Zordur kurban zordur, ayrılık zordur...
11.10.22 8:03 tarafından RıZa BeRKaN
» Allah ve Rasulü için göz yaşı dökenlere selâm olsun.
11.10.22 7:57 tarafından RıZa BeRKaN
» 2 MiLYaR TaKiPÇiSi VaR
11.10.22 7:34 tarafından RıZa BeRKaN
» Ne NeDiR?
20.01.22 11:54 tarafından RıZa BeRKaN
» ÖĞÜT VEREN AYETLER
20.01.22 10:58 tarafından RıZa BeRKaN
» Faizcileri deşifre edeceğiz.. Takip edeceğiz..
22.10.21 13:26 tarafından RıZa BeRKaN
» ANLAMSIZLIK HASTALIĞI: ANoMİ ‼
11.10.21 11:49 tarafından RıZa BeRKaN
» Mustafa Özcan Güneşdoğdu Rabbim Sana Sığınırım
11.10.21 11:46 tarafından RıZa BeRKaN
» Zengin Tüccar ve 4 eşi hikayesi.
11.10.21 11:41 tarafından RıZa BeRKaN