Navigation


 Online publications


 Go back to the forum

.:. i R F @ N _ M E C L i S i .:. R @ H - i _ @ S K .:.   

DaVa / HiZMeT / iLiM / AMeL / iHLaS

RıZa BeRKaN | Published on the 16.06.20 13:32 | 226 Görüntüleme

İslam dini, insanın dünya ve ahiret huzuru için yüce yaratıcı tarafından gönderilmiştir. Huzur ve mutluluğu arayan insan, Allah’ın rahmet ve merhametinin tecellisi olarak gönderilen dine uymalı ve onun diğer insanlara ulaştırılması için örnek olarak gayret göstermelidir. Ruhî niteliklerini bozmayan insan, dünyayı verimli kılacak ve onun nimetlerinden istifade edecektir. Hayat sermayesi, maddi dünyanın en uygun şekilde kullanılarak, insan ve toplum hayatına hizmet eder hale getirilmesi için bahşedilmiştir.


Dini yaşamak ve yaşatmak noktasındaki faaliyetlerin tamamına ‘hizmet’ ismi verilebilir. Müslüman; dürüst, çalışkan, iyi niyetli, insanları seven ve dinine hizmet etmeye gayret eden bir kişi olmak durumundadır. İslam’da ferdi sorumluluğun ötesinde ailevi ve çevresel sorumluluk da vardır. Bu hususta Rabbimiz; “Ey iman edenler, kendinizi ve ailelerinizi bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insanlar ve taşlardır; onun başında son derece katı, çetin mi çetin melekler görevlidir. Allah kendilerine ne emrettiyse ona isyan etmezler ve emrolundukları her şeyi yaparlar.” (Tahrîm, 66) buyurarak bizleri uyarmaktadır.


Diğer bir ayette Rabbimiz, bizlere sorumluluklarımızı ve O’nun yardımının nasıl gerçekleşeceğini hatırlatmak üzere; “Ey inananlar, eğer siz Allah(ın dinin)e yardım ederseniz (Allah da) size yardım eder; ayaklarınızı (hakkı koruma yolunda) sağlam tutar” (Muhammed, 7) buyurarak, dualarımızın kabulü için O’nun dinine hizmet etmemiz gerektiğini bildirmektedir.


Bazı insanlarımız, dini bir hassasiyeti olmaksızın kalp temizliği iddiasında bulunmaktadır. Kalbin temizliği, Allah’ın dinine uymaksızın gerçekleşmez. Hiçbir karşılık beklemeden, ilahi emaneti gerçekleştirme ve hizmet bilinci içinde hareket etmeksizin Allah’ın razı olacağı bir kalp temizliğine erişmek mümkün değildir. İç güzellik, kalp ve ruhun temizliği, haya ve iffet gibi güzel ahlaklardır ki, bunlar en değerli ve maddi külfet gerektirmeyen ziynetlerdir. İç gözlem/ nefis muhasebesi şuurlu Müslümanın en önemli özelliklerinden birisidir. Kendi kalbine bakmayanın yaşamı bulanıktır.


Dini hizmet, İslâmiyet’i samimi bir şekilde yaşamak ve yaşatmakla mümkün olur. İslam’a gönül verip Kur’ân rehberliğinde bir hayat sürmek isteyen, onu içselleştirmeli ve bu güzellikleri de davranışlarına yansıtmalıdır . Müslüman; ibadetlerinde ihlâslı, dürüst, çalışkan, iyi niyetli, insanları seven ve hizmet şuuruna sahip bir kişi olmak durumundadır.


Sağlıklı toplum, temel umdelerden taviz vermeyerek; ihtiyaca göre, istikrar içinde değişme gösteren toplumdur. (1) Gerçek değişim, içeriden dışarıya doğru bir yol takip eder. (2) Toplumsal gelişme de bozulma da fertten başlar. Çünkü toplumların yapı taşları fertlerdir. Tarih dikkatle incelenecek olursa, bütün sosyal değişmelerin başlangıcında, davasına inanmış ve onu hayat prensibi haline getirmiş fertler görülür. Nitekim Hz. Muhammed ( sav) başlangıçta tek kişidir. Ama mükemmel bir kişilik ve inanmışlık seviyesine sahiptir. Başlangıçta yavaş gibi görünen sirayet ve mükemmelleşme, zamanla çok hızlı seviyelere erişmiş, toplu dine katılmalar gerçekleşmiştir.


Dava Adamı


Herkes dini için çalışırken, bazılarının dinde derinleşmeleri gerekmektedir. Bu da dava adamı ve temsil noktası gibi bir hususu gündeme getirmektedir. Rabbimiz savaş halinde bile İslamî ilimlerin ihmal edilmemesini istemektedir. Ayet-i Kerime’de; “Bununla beraber müminlerin hepsinin birden, topyekûn savaşa katılmaları uygun değildir. Her kabileden bir kısım insanlar da din ilimlerinde derinleşmeli ve kabileleri savaştan dönüp gelince onları uyarmalıdır ki, böylece Allah’ın azabından sakınırlar.” (Tevbe, 122) şeklinde bizlere yol gösterilmektedir.


Fert ve toplum hayatında inanç ve tutumlar, ferdin davranışlarını bir düzene sokar ve idare eder. (3) İslam dinine inananlar uyanık olmalı, deruni ve afaki fitneye düşmemelidirler. Müslümanların birlik ve beraberliğini parçalayan, İslami hizmetlerin zarar görmesine neden olan fitne, toplumdaki huzurun bozulmasına sebep olur. İslam, bütün mezhepleri, meşrep ve yollarıyla bir bütündür. Bu gerçeği çok iyi görmeli ve İslam düşmanlarının çeşitli oyunlarını bozabilmek için buna uygun hareket etmelidir.


Samimiyet, ihlas ve halis niyet, insan davranışlarının kıvama ermesi açısından büyük önem taşır. Müminin samimiyeti, hiç kimseden övgü, ilgi, destek ve takdir beklememesiyle belirginleşir. Samimi Müslüman, kapsamlı bir bütünün anlamlı bir parçası olmanın bilinci ve ‘hizmet sorumluluğu’ içinde hayatını düzenler. O, kâinatın sorumlu bir vatandaşıdır; o bilinç içinde duyar, algılar, düşünür ve harekete geçer. Halifeliğe layık olabilmek için zaaflar ve öfke kontrol edilmelidir. Bu durum dini hizmetlerin muvaffak olması açısından önemlidir.


Müslümanlık gibi bir davası olanlar, günümüzde olup biten hadiseleri iyi değerlendirmek suretiyle, değer hükümlerini netleştirmelidirler. Aksi halde, yeni olaylar ve yeni gerçekler karşısında gerekli yorumlar yapılamadığından, özden uzaklaşmak veya başkasını taklit etmek, toplumun helakini hazırlar. Özgün beyinlerin bulunmadığı bir toplum, ‘yeni’ olan hiçbir şeyi ortaya koyamayacağı gibi, ‘eski’ olanı bugüne uyarlama becerisini de gösteremeyecektir. (4) Bu da, bu tür toplumlar için tehlike çanlarının çaldığını göstermeye yeterlidir.


Toplumun düzelmesi, ferdin düzelmesiyle mümkündür. (5) Çirkin hareket ve davranışların rahatça işlendiği toplumlar, fertlerin davranışlarının düzelmesi önünde ciddi bir engeldir. Sirayet ve örnekleme bu hususta kendini göstermektedir. İslâm Dini, iman, ahlâk ve ibâdet terbiyesiyle insanın din, tabiat ve toplum içindeki yerini ve görevlerini kesin olarak tayin etmiştir. (6) Dolayısıyla Müslüman, içinde yaşadığı toplum ve dünyayı iyi analiz etmeli ve özden taviz vermeden yaşama stratejileri geliştirerek, dünya hayatını en iyi şekilde ahiretin tarlası olarak değerlendirmelidir.


Rabbim, hizmet şuuruna sahip dava adamı olarak, hayat sermayemizi, rızasına giden yolda değerlendirmeyi müyesser kılsın.


Dr. Hüseyin Emin Sert


———————————————————————————————
Dipnotlar:
1)Bkz. Erol Güngör, Ahlâk Psikolojisi ve Sosyal Ahlâk, s. 21.
2)Covey, The Seven Habits, s. 317.
3)Kresh, Sosyal Psikoloji , s. 43; Sezen, Sosyoloji Açısından Din, s. 28.
4)Soyalan, Kur’ân ve İnsan, s. 71, 72.
5)Yalçın, Devru’t-Terbiye , s. 5.
6)Sezen, İslâm Sosyolojisine Giriş , s. 73.Tabi ki burada esas olan, okuduklarımızla, dinlediklerimizle, izlediklerimizle amel etmektir… Yoksa sadece okumuş, izlemiş ya da dinlemiş olmak bu sebeplere vesile olamaz… Zira sorumluluğumuz artmıştır. Allah okuduklarımızla, öğrendiklerimizle, dinlediklerimizle, izlediklerimizle önce iman etmeyi sonrada onları eyleme dökmeyi, pratize etmeyi, hızlı bir şekilde hayatımıza aktarmayı,bu öğrendiklerimizi amel haline getirmeyi, en yakınlarımızdan başlamak suretiyle çevremize anlatmayı, duyurmayı Allah nasip ve muktedir kılsın. Amin






İman esaslarını, islamiyetin temel kaidelerini ve müslümanın dininini ve dünyasını ilgilendiren konuları öğrenmesi gerekir.


İlim denilince akla gelen ilk şey Allaha ve iman esaslarına dair olan ilimlerdir. Bu nedenle İmamı Azam iman esaslarını anlattığı kitabına “en büyü fıkıh” demiştir.


Bir müslümanın iyi bir niyetle yaptığı çalışmalar da ibadet hükmüne geçer. Nasılki bir maya, süte girince tamamını yoğurda çevirir. İman ve ibadet mayasını, çalıştığı ve okuduğu işin içine atan birisi de, o işini ve çalışmasını ibadete çevirebilir. Bundan dolayı iyi niyet, iman ve ibadetle geçirilmiş bir ömürdeki bütün çalışmalar ibadet olarak sayılabilir.


“Her çekirdek bir ağaçtır.” sözü doğrudur. Ancak her çekirdek bir ağacın proğramını taşıdığı halde şartlarına uyarak ekilmezse ağaç olamaz. Bunun gibi her ilimde insanı Allaha götüren ve günahlarının silinmesine sebep olan bir sır vardır. Ancak çekirdek gibi olan bu sırrın açılması içn de bazı şartlar lazımdır. İman, ibadet, niyet ve haramlardan sakınma gibi şartları yerine getiren onu ağaç gibi açacaktır. Geçmiş günahlarının silinmesine vesile olacaktır. Yoksa çekirdek olarak kalacak ve neticeye ulaşamayacaktır. Hatta hayatını yanlış yerde harcadığı için aynı zamanda sorumlu da olacaktır.


Bir avizeye değer veren onun elektiriğidir. Elektiriği olmayan altın bir avize sizi karanlıktan kurtaramaz. Bunun gibi çalışmalarımız ve insanlığa olan faydalarımız bir avizedir. Onu aydınlatan ve nurlandıran ise iman ve ibadettir. Bu nedenle imanı olmayan insanların çalışması ibadet değildir. Faydasını sadece dünyada görürler.


İlim öğrenmek farzdır. Kur’ân bir çok âyetinde bize ilmi, öğrenmeyi (1), okumayı, düşünmeyi, akıl erdirmeyi, tefekkür etmeyi, öğrendiklerimizi yaşamayı (2), öğrendiklerimizi öğretmeyi (3) teşvik eder, tavsiye eder, emreder.


Hiç şüphesiz ilmin başı Allah’ı bilmektir. Peygamber Efendimiz’e (asm) soruldu ki: “Yâ Resulallah! En efdal amel hangisidir?” Resul-i Ekrem (asm): “Allah’ı bilmektir!” buyurdu. Denildi ki: “Hangi bilgiyi kast ediyorsunuz?” Peygamber Efendimiz (asm): “Allah’ı noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla muttasıf olarak bilmeyi kast ediyorum!” buyurdu. Bu defa soruldu ki: “Biz amelden soruyoruz; siz ilimden cevap veriyorsunuz!” Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm):
“Allah’ı bilerek yapılan az amel fayda verir. Fakat Allah bilinmeden yapılan çok amel fayda sağlamaz.” Buyurdu. (4)


“Allah’a îmânı” ön plâna alan ilim meclislerinde bulunmanın hiç şüphesiz âdâp ve erkânı, usûl ve esâsları vardır. Bunlara riâyet edildiği ölçüde, istifâde ve tefeyyüz hissesi ziyâdeleşir. Bunların başında; karşılıklı sevgi, saygı, şefkat, nezâket, ilgi, güler yüz, tevâzû, ihlâs ve uhuvvet gelir. Bunlara riâyet şarttır. Hattâ bunlardan birinin veya bir kısmının eksikliği, istifâdenin eksikliği ile eş değerdir.


Meselâ, meclis içinde ulu orta yapılan bir tenkit, hem sahibinin, hem muhatabının, hem de bütün fertlerin moral değerlerine zarar verir, ıztırap verir, rahatsız eder, ta’cîz eder, feyzi kaçırır, zevki kaçırır, huzuru bozar; sevgiyi, saygıyı, şefkati ve nezâketi alt üst eder.


Bedîüzzaman Hazretlerinin beyan ettiği dört ihlâs düsturu ehem ve elzemdir. Bu düsturlar hem dâire içi ihlâs ve uhuvvetin muhafazası, hem hizmette muvaffâkiyet ve verimliliğin artması, hem Allah’ın rızâsını tahsil, hem de îmân ilminden alabileceğimiz feyiz ve bereketi almamız için birer altın prensip hüviyetindedir. Bu düsturları kısaca hatırlamamız gerekirse:


1-Amelimizde tek hedefimiz Allah’ın rızâsını kazanmak olmalıdır. Eğer O râzı ise, bütün dünya küsse de ehemmiyet verilmemelidir. Ateşe atılmak üzereyken, kendisine yardım etmek için gelen meleğe Hazret-i İbrâhim’in (asm), “Eğer Rabb’im râzı ise, bu bana yeter! Bana Allah yeter! O benim Vekîl’imdir!” beyanındaki ihlâs, sadâkat ve bağlılığı hatırlamamız sanırım bu makamda kifâyet eder.


2-Kur’ân hizmeti esnasında, bu hizmeti yürüten kardeşlerimizi tenkit etmemek, onların üstünde fazîletimizi “satarcasına” gıpta damarını tahrik etmemek ihlâs için önemli bir düsturdur. Bunu sağlamak için; îmân ilmini öğrenmek üzere gelen herkese kucağımızı ve gönlümüzü açmak, tevâzû noktasında âdetâ bir “toprak” kesilmek, Kur’ân’ın; Ashâb-ı Kirâmın (ra) ve Müslüman’ların sıfatı olarak saydığı ve övdüğü, “kendi aralarında merhametli.” (5) veya, “Mü’minlere karşı alçak gönüllü” (6) olma vasfını tam yaşamak veya yaşama gayreti içinde olmak lâzımdır.


3-Bütün kuvvetimizi ihlâsta ve hakta bilmeliyiz.


4-Kardeşlerimizin meziyetlerini ve fazîletlerini kendimizde bilmeli ve onların şerefleriyle şükrederek iftihâr etmeliyiz. (7)


Bu düsturların dışında şekil ve biçim ile ilgili de bir takım düsturlar sıralanabilir hiç şüphesiz. Ama şekil ve biçim genellikle örfe, görgüye, âdetlere, geleneklere ve mahallî değerlere bırakılmıştır. Meselâ ayak ayak üstüne atmak bizim toplumumuzda ilim meclisinde veya bir büyüğün yanında tasvip gören ve görgü ile izah edilebilen bir davranış değildir. Fakat bunun için gönül kırılmamalı, o âdâbın kazanılması zamana bırakılmalıdır.


Dipnot:
(1)Zümer Sûresi, 39/9;
(2)Fâtır Sûresi, 35/28;
(3)Bakara Sûresi, 2/283
4)Gazâlî, İhyâ, 1/23;.
(5)Fetih Sûresi, 48/29;
(6)Mâide Sûresi, 5/54;
(7)Lem’alar, s. 166

About the author